I'faith traducir turco
4,332 traducción paralela
I had a lot of faith in my father.
Babama güvenim sonsuzdu.
So, now you see why I cannot completely put my faith in Teo Braga.
Şimdi Teo Braga'ya neden tamamen güvenemediğimi anlamışsındır.
I have faith.
İnancım var.
Bad faith- - I like it.
Kötü niyet. Bu hoşuma gitti.
The man that I knew may have fought to the death, but he always operated in good faith.
Tanıdığım adam ölümüne savaşırdı ama kötü niyetle değil.
I told you, I am not bound by good faith on this deal after what your boss did.
Patronunun yaptıklarından sonra bu anlaşmada iyi niyetli olmaya mecbur değilim.
I have just enough faith to condemn me for the sins I've committed since I arrived here.
Buraya geldiğimden beri işlediğim günahlar için kendimi suçlayacak kadar inancım var.
I have faith. One day you'll see that.
Bir gün bunu anlayacağına inanıyorum.
I have always had great faith in you.
Sana her zaman büyük bir inanç duydum
I have all the faith in the world that you'll get what you want, Nik.
İstediğin her şey alabileceğin konusunda inancım zaten tam, Nik.
Admittedly, I've not earned your faith.
- Hiç kuşkusuz senin güvenini hiç kazanamadım.
I've put my faith in you.
Sana olan inancım tam.
It's not possible because I have my faith.
Bu imkansız çünkü benim inancım var.
Your lack of faith doesn't cancel what I believe.
Senin inançsızlığın benimkini etkileyemeyecektir.
I can be strong, son, if you have faith in me.
Eğer bana güvenirsen yeterince güçlü olurum, evlat.
Do you have so little faith in me you think I'd deliver my sister to such a man?
Bana biraz güvenin var mı? Kız kardeşimi öyle bir adama teslim edebileceğimi mi düşünüyorsun?
I'm short of faith these days.
Günümüzde inanmak çok kısa sürüyor.
For once, I have faith.
Bir kez buna inanmıştım.
I have faith that you'll charm them, just as you charmed me...
Aynı beni etkilediğin gibi onları da etkileyeceğine eminin.
Bad faith? I'm going after Samsung.
Samsung'un peşine düştüm.
I LOVE FAITH.
Ve inanç.
You had faith in me, I had faith in my wings.
( Ela dış ses ) Senin bana inancın vardı, benim de kanatlarıma.
Maybe I just need to have faith in the purest thing in my heart... my love for Cyrus.
Belki de kalbimdeki en temiz şeye inanmalıyım Cyrus'a olan aşkıma.
So I'm supposed to expedite all of these things on good faith?
Demek sadece iyi niyetine inanarak bütün bunları sağlayacağım?
Because I have absolute faith in your absolute faith that they should be married today.
Çünkü senin mutlak olan inancına benim mutlak inancım var, onlar bugün evlenmeliler.
Your faith and dedication, Dudley, during a most difficult time, has been... well, all that I might expect from a man of your esteem.
En zor zamanlarımızda Dudley inanç ve sadakat gösterdin. Senin gibi saygıdeğer birinden de bu beklenirdi.
I have faith in the future.
Benim geleceğe dair umudum var.
- I have faith in you, Ellen.
- Sana güveniyorum, Ellen.
I questioned my faith in the Almighty.
Yaratana olan inancımı sorguladım.
The fact that I stumbled in my faith... it matters... to me.
İşin aslı, inancıma göre günah işledim. Bu benim için çok önemli.
But it just, it feels so good to be back to who I was and to have found someone who shares that faith.
Fakat gerçek kişiliğime geri dönmek ve benimle aynı inanca sahip birini bulmak çok güzel.
Sharon, I don't like having crap sprung on me when I've come here to deal in good faith, especially considering Klein is as alive as I am and doesn't want to press charges.
Sharon, saçmalamanı sevmiyorum, buraya iyi niyet ile, anlaşmak için geldiğimde özellikle dikkatlice, Klein benim kadar canlıydı, ve suçlamada bulunmak istemiyordu.
God asked Abraham to sacrifice Isaac, his only son, as a test of faith.
Tanrı, İbrahim'den tek oğlu İsmail'i kurban etmesini istedi iman sınavı olarak tabii.
Raul, I need a show of good faith.
Raul, bir göstermek istiyorum iyi niyet.
Give me a sign of good faith, and I'll get started on what you want.
Bana bir iyi niyet işareti vermek, ve başlıyorum ne istiyorsunuz.
I can't find my permission slip for my Campus Faith field trip.
Kampüs İnancı saha gezisi için izin kağıdımı bulamıyorum.
Oh, but I have every faith in Moray.
Ama benim Moray'e inancım tam.
I have faith in you.
Sana güveniyorum.
I've put all my faith in you, but if you can't put your faith in me then that would be very disappointing to me.
Ben sana güveniyorken senin bana güvenmemen çok üzücü değil mi?
The people of this... faith, they claim that I owe them a debt.
Bu inanca sahip, insanlar onlara borçlu olduğumu düşünüyorlar.
I was young, it was a different faith.
Gençtim, o zaman farklı bir inanç vardı.
- All I meant was... You don't pick your family or their faith. And it doesn't matter whose blood flows through your veins.
- İma etmek istediğim tek şey aileni veya onların kaderini sen seçmiyorsun ve damarlarında kimin kanının olduğunun hiçbir önemi yok.
You think I once shared the faith of those savages, that it was mine?
O vahşilerle bir zamanlar aynı inancı paylaştığım için öyle olduğumu mu sanıyordun?
I couldn't forgive Leo for abandoning our faith.
İnancımızı sarstığı için, Leo'yu affedemedim.
And all the President's done is managed to make a mockery of his marriage vows and turn his faith, his God, which is why I'm organizing this rally.
Her şey Başkanın ettiği evlilik yeminleriyle dalga geçmesi ve inanıncından, tanrısından dönmesiyle oldu.. Toplantıyı da bu yüzden organize ettim.
I emerged intact And so will you if you have faith.
Dokunulmamış olarak kurtuldum, eğer inanırsanız siz de kurtulacaksınız.
I'm a woman of faith.
Ben inançlı bir kadınım.
There was just one problem. Look, I'm sorry, Ted, but-but I can't in good faith send a lonely guy like yourself to the top of a very romantic, and more to the point, a very tall lighthouse.
Bak, çok üzgünüm Ted ama senin gibi yalnız bir adamı çok romantik ve daha da önemlisi çok yüksek bir deniz fenerinin tepesine tek başına gönderemem.
Oh, she just wanted to know if I was converted in Campus Faith, or if I always was a Christian.
Okul zamanında mı dine döndüğümü yoksa hep Hristiyan mı olduğumu sordu.
I admire your faith in humanity, Clara.
İnsanoğluna olan güven duyguna hayranım, Clara.
My wife and I have in good faith brought Moray back here.
Karımla birlikte büyük bir inançla onu geri getirdik.