I'm not talking to you traducir turco
972 traducción paralela
I'm not talking to you.
Seninle konuşmuyorum.
- I'm not talking to you.
- Elveda mösyö. Size selâm vermiyorum.
I'm not finished talking to you.
Konuşmamız daha bitmedi.
Peters, but i don't understand what you're talking about, not that it makes any difference what i do or not, but... oh, i think i'm tired. I'm very tired, and i want to go to bed.
Anlasam da bir şey fark etmezdi ama sanırım yorgunum.
I'm not talking to you as one.
Seninle de bir analist olarak konuşmuyorum.
Anyway, I'm not talking to you.
Her neyse, ben sizinle konuşmuyorum.
I hope you have not seen talking to him.
Umarım seni onunla konuşurken gören olmamıştır.
A savage I'm not talking to you
Hem de kabasın. Küstüm sana.
- I'm not talking to you anymore.
- Konuşmuyorum seninle. - Budala!
I'm not talking to you Bill, this is between Mary and me!
Muhatabım değilsin Bill, Mary ve benim aramda!
I'm not talking to you.
Sana söyleyecek sözüm yok.
- Seeing you, talking to you, I'm not sure.
- Seni görmek, konuşmak. Emin değilim.
And I expect a civil answer - you're not talking to one of your parishioners now.
Ve ben resmi bir yanıt bekliyorum - size cemaatinizden biriyle konuşmadığınızı hatırlatırım!
Now, you remember, children, how I told you last Sunday... about the good Lord going up into the mountain and talking to the people... and how He said, "Blessed are the pure in heart, for they shall see God"... and how He said that King Solomon in all his glory... was not as beautiful as the lilies of the field?
Hatırlıyor musunuz, çocuklar? Geçen pazar sizlere Yüce İsa'nın dağa çıkıp insanlarla konuşmasını anlatmıştım. Hani "Kutsananların yüreği saftır, çünkü onlar Tanrı'yı görecek olandır," demişti.
I'm talking to you now as a ranger, not as a preacher.
Şimdi seninle vaiz olarak değil kolcu sıfatıyla konuşuyorum.
I find myself talking to you like I never talked to anyone before... not even Mitch.
Kendimi daha önce hiç kimseyle konuşmadığım şekilde seninle konuşurken buluyorum Mitch'le bile.
I'm not even talking to you!
Seninle muhatap olan var sanki!
We know you've had rather a shock, Polly, and talking about it may be disturbing, but I'm afraid we must ask you a few questions, so I'll be as quick as I can, and you just try not to let it upset you. Hmm? Oh, it don't.
Oldukça sarsıldığını biliyoruz, Polly, ve ondan söz etmek rahatsız edici olabilir, fakat korkarım sana bir kaç soru sormamız gerekiyor, dolayısıyla olabildiğince çabuk olacağım, ve sen de canını sıkmamaya çalış.
I'm not talking to you.
Sana bir şey soran oldu mu!
I don't ask you to believe it. I know it's not my department, but... I'd like to show you I'm not talking out of the back of my neck.
Bana inanmaya mecbur değilsiniz, bu benim şubenin işi de değil, ama ispat edeceğim, doğruluğunu ispat edeceğim.
I must say ordinarily we would not accept such a secret on our show... but I've been talking a lot to this lady backstage... and I tell you, by golly, I think she's right.
Normalde şovumuzda böyle bir sırrı kabul etmezdik ama bu bayanla kuliste uzun uzun konuşurken vay canına dedim, sanırım haklı.
I'm not talking to you any more.
Artık seninle konuşmuyorum.
I'm not talking to you any more. Understand?
Artık seninle konuşmuyorum.
I'm not through talking to you!
Seninle daha konuşmamı bitirmedim!
I'm not talking to you about this table! I'm talking about my boat!
Ben bu masadan değil, kendi gemimden bahsediyorum.
- I'm not talking to you, I just...
- Seninle konuşmuyorum...
- I'm not talking to you.
- Seninle konuşmuyorum.
I hope you're not talking mean to me.
Umarım beni kast ederek konuşmuyorsundur.
I'm not talking to you.
Sana söylemiyorum.
I'm not talking to you. I'm talking to him.
Sizinle değil, onunla konuşuyorum.
I'm not talking to you
Seninle konuşmuyorum
I'm staying, but I'm not talking to either of you.
Kalıyorum, ancak ikinizle de konuşmayacağım.
I want to know if you'll spend the rest of your life not talking to me.
Hayatının geri kalan kısmını benimle konuşmadan mı geçireceğini merak ediyorum.
I'm not talking to you.
- Beni ilgilendirmiyor.
I'm not talking to you.
- Size hiçbir şey söylemeyeceğim.
I'm still not talking to you!
Seninle hala konuşmuyorum!
- I'll call you later and we will continue talking - not, do not need to continue talking.
- Seni ararım, konuşuruz. - Hayır onu aramana hiç gerek yok.
I don't want you talking to my friends when I'm not around.
Ben yokken arkadaşlarımla konuşmandan hoşlanmıyorum.
You're not real and I'm talking to you.
Sen gerçek değilsin ve ben seninle konuşuyorum.
If you're not, I'm not talking to you, but if you are, that's who I'm talking to.
Senin durumun farklıysa seni kastetmiyorum. Aynıysa kastediyorum.
I'm not going to stand here talking to you in the bloody twilight.
Burada alacakaranlıkta durup da konuşacak değilim.
I talked only to Stan... not his very good friend... and I'm not talking to you.
Sadece Stan ile konuştum... iyi arkadaşlarına değil... Seninle de konuşmayacağım.
I'm not talking to you anymore.
Artık seninle konuşmuyorum.
I'm not talking to you!
Sana sormadım.
I'm not talking to you!
Seninle konuşan yok. Sen kendi işine bak.
You know, I'm not used to talking without reason.
Beni bilirsin, gereksiz yere konuşmayı sevmem.
I'm not talking to you about Haldeman or anybody else!
Haldeman ya da başka biri hakkında konuşmuyorum!
I am not talking to you about Haldeman or anybody else.
Sizinle Haldeman ya da bir başkası hakkında konuşmayacağım.
I'm not talking to you, mister!
- Seninle konuşmuyorum bayım!
I'm not talking to you.
Sizinle konuşmayacağım.
I'm not talking to you as your husband.
Kocan olarak konuşmuyorum.