I can't say i have traducir turco
668 traducción paralela
Of course you can't say there is none. Because I have to be here so you can find your mother.
Söylemedin çünkü anneni bulmak için bana ihtiyacın vardı.
My dear, I can't tell you how sorry I am... but I hope with all my heart that Jekyll will have something to say for himself.
Tatlım, ne kadar üzüldüğümü anlatamam... tüm kalbimle umuyorum ki Jekyll'ın geçerli bir nedeni vardır.
No, i can't say that i have.
- Hayır, doğrusunu isterseniz olmadım.
You can't say I've been one bit of trouble to anyone have I? I wish you wouldn't keep harping on that.
Bu konuya takılıp kalmanı istemezdim.
- Well, no. I can't say that I have.
- Şey, hayır. gördüğümü söyleyemem.
No, I can't say that I have.
Hayır, uğraştığım söylenemez.
Well, can't say I have.
Duydum diyemem.
All I can say is, there are plenty of charming girls... of good family in the county who would have jumped at Roy... and I don't mean my niece, Victoria.
Ortalıkta bir sürü güzel ve iyi aile kızları var. Roy'la olmak için can atarlar. Yeğenim Victoria'yı da kastetmiyorum.
Colonel, all I can say is, you can't have your cake and shoot it, too.
Albay, söylemem gerekir ki insanları vurarak hiç bir şey elde edemezsiniz.
Another grape juice Grayson, you can't have too many vitamins I always say.
Bir üzüm suyu daha, Grayson, hep söylerim, yeterince vitamin alamıyoruz.
I can't go alone if you say that I have an accent, especially when I use slang.
Bilhassa argo konuştuğumda aksanım belli oluyorsa, tek başıma gidemem.
If you were working for me, all I can say is that you wouldn't have time for it, either.
Benimle çalışıyor olsaydınız sizin için de vakit olmazdı.
No, I can't say that I have.
Hayır, duyduğumu söyleyemem.
No can't say that I have Mr. Holmes.
Hayır duyduğumu söyleyemem Bay Holmes.
I can't say that I have.
Bıraktığımı söyleyemem.
Can't say I have.
Gördüğümü söyleyemem.
I can't honestly say that I have.
Açıkçası düşündüğümü söyleyemem. Neden sordun?
No, I'm saying that... when I look myself in the mirror... you are so sweet... but really, you can't say I have exactly a pretty face.
Hayır, diyorum ki... Aynada kendime baktığımda çok tatlısın ama gerçekten çok güzel bir yüzüm olduğunu söyleyemezsin.
All you have to say is, "I'm sorry, can't make it."
"Kusura bakmayın" demen yeterliydi.
Can't say that I have.
Duyduğumu söyleyemem.
No, can't say that I have.
Hayır, öyle biri geldi diyemem.
Well, I can't say as I have, either.
Ben de gördüm diyemem.
You can't say that. I have to look after the budget.
- Böyle söylememelisin Bütçeye bakmak zorundasın
I can just say that my visit didn't have anything to do with Villette's death.
Tek söyleyebileceğim, ziyaretimin Villette'in ölümüyle ilgisi yok.
I love to smoke cigarettes but the doctors say I can't have them.
Sigara içmeye bayılıyorum fakat doktorlar içmememi söylüyor.
Say, any reason I can't have one of those wicked-Iooking mixtures... Mr. Tasker's consuming?
Bay Tasker'in içtiği günah dolu karışımdan içmemin bir mahsuru var mı?
Can't say as I have.
Bulundum diyemem.
No, I can't say that I have.
Elimizde olmadığını söyleyebilirim.
I'm sick about it, Bunny, but I couldn't say to Azae, "I'm sorry, but I can't go with you because I have a date with Bunny."
Buna çok bozuluyorum Bunny, ama Azae'nin karşısına geçip de,... "Üzgünüm ama sizinle gelemeyeceğim, çünkü Bunny ile randevum var", diyemem ki.
How can she say a thing like that when I saw her with my own eyes? If I hadn't been there, I don't know what she'd have done.
Kendi gözlerimle gördüm, nasıl böyle söyleyebilir?
I can't say as I ever have.
- Hayır efendim, duyduğumu söyleyemem.
If you can't guess, I have nothing to say.
Bilmiyorsan, diyecek bir şeyim yok.
Well, I can't say I wasn't tempted, Dave, but as you might have heard me tell her earlier, I'm an old reliable firm.
Ayartılmadığımı söyleyemem, Dave, fakat daha önce ona söylediklerimi duymuş olabileceğin üzere, ben eski güvenilir bir firmayım.
I don't like the word "can't." I say have it.
"Olmaz." kelimesinden hoşlanmam. Sana getir dedim.
I have here in my pocket - and thank heaven you can't see them - lewd, dirty, obscene... And I'm ashamed to say this. ... French postcards.
Ceketimin cebinde tanrıya şükür ki siz göremiyorsunuz ahlak dışı, iğrenç, açık saçık bunu söylediğim için utanç duyuyorum..... Fransız kartpostalları var.
You have no right. I say you can't go.
Gideceğim.
Can't say I have.
- Uğraştığımı söyleyemem.
No, I can't say I have, Jack.
Hayır, gördüğümü söyleyemem, Jack.
- Can't say that I have.
- Olduğunu söyleyemem.
No, I can't say I have.
Beslediğimi söyleyemem.
Say, lieutenant, seeing as you're giving them away, can I have one?
Görünüşe bakılırsa onları dağıtıyorsun, ben alabilir miyim?
Well, why don't you stop making jokes and say it so that I can say I have to think it over, or ask my mother, or turn you down.
O halde espri yapmayı bırakıp söyle ki, ben de : "Düşünmeliyim, anneme sorayım." diyeyim ya da reddedeyim.
Can't say I have...
- Duydum diyemem.
I still can't understand what those men have to do with you resigning.
- Hâlâ istifanla sahip olduğun adam sayısı arasında bir bağ kuramıyorum.
Yet I can't say I have inspired a sense of justice in him.
Yine de içinde bir adalet hissi oluşturabilmiş değilim.
I CAN'T SAY IT. YOU'LL HAVE TO SAY IT.
- Söyleyemiyorum, sen söyle.
Can't say for how long would I still have to wait
Hepsini bulmak çok uzun zaman alabilir
- Can't we say I have a headache?
- Başımız ağrıyor diyebilir miydik?
- No, I can't say that I have.
- Hayır, duyduğumu söyleyemem.
You say you can't help me, but I have a favor to ask.
Bana yardım edemeyeceğini söyledin, ancak senden bir isteğim olacak.
I was going to say that I love my wife and have never desired her more... but I'm so attracted to you that I don't know if I can resist.
Sana, karımı çok sevdiğimi ve kendisini hiç bu kadar çok arzulamadığımı fakat senin cazibene de karşı koyamadığımı söyleyecektim.