I couldn't see it traducir turco
414 traducción paralela
Finally, after much thinking about it, I realised that the fault we were looking for actually underlays the entire region of uplift and subsidence, and that we couldn't see it because it came to the surface out to sea.
Nihayet, uzun süre düşündükten sonra aradığımız fayın, aslında yükselen ve çöken tüm bölgenin altında uzandığını ve onu göremememizin nedeninin, yüzeye denizde çıkmış olması olduğunu farketti.
- I couldn't see it when it was clean.
- Temizken de göremedim.
And to think I couldn't see into this heart I knew so well and see that it was sacrificing itself for me.
O kadar iyi tanıdığım bu kalbi okuyamadığımı düşünmek ve kendini benim için feda ettiğini görmek.
It's like making me see you die twice, I couldn't stand it.
Bu senin iki kere öldüğünü görmek gibi, buna dayanamam.
You see, in the first place, we were gonna take the trip together but I got involved in a case and couldn't leave. We talked it over, and she decided to travel alone.
İlk başta, geziye birlikte gidecektik ama bir davaya takıldım kaldım ve ayrılamadım.
It was so dark, I couldn't see and not until I'd hit them and not even then did I realize what I'd done.
Öyle karanlıktı ki, çarpıncaya kadar göremedim onları hatta çarptıktan sonra bile ne yaptığımı fark edemedim.
I just want to set you right about something you couldn't see... because it was smack up against your nose.
Sadece size burnunuzun dibinde olduğu için göremediğiniz.. .. bir şeyi göstereceğim.
I couldn't bear the thought of leaving you... but now I see it's got to happen soon anyway. It's almost happening already.
Senden ayrılma düşüncesine dayanamıyorum ama şimdi görüyorum ki, bu zaten yakında olacakmış neredeyse şimdiden oluyor.
I could be in that room myself and see her plant that knife with my own eyes... and I couldn't make it stick unless I grabbed her by the wrist... and held on to her until I had her in solitary?
O odada olup bıçağı sırtına dayadığını gözlerimle görsem de yakasından tutup hücreye götürmedikçe bir şey yapamayacağımın farkında mısınız?
You called a turn for me once, and I couldn't see it.
Sen de bana bir kez doğru tavsiyede bulundun, dinlemedim.
It was so crowded I couldn't see him.
Çok kalabalıktı, göremedim.
I just couldn't see it.
Ama farkına varamamışım.
They wanted me to ride in the parade, but then I couldn't see it.
Benim geçit törenine katılmamı istediler, ama o zaman izleyemezdim.
So, I was all ready to be intrepid and put my finger in the dike, but I couldn't see where it was coming from.
Bunun üzerine, bütün cesaretimi topladım ve parmağımı kanala soktum, fakat nereden geldiğini göremedim.
Well, I really couldn't say... see, see here, it has depth to it.
Bilmem ki ne desem... Şu derinliğe bir bak.
I thought I couldn't bear it if I didn't see you again.
Seni bir daha görememe düşüncesine bile katlanamayacağımı anlamıştım.
So plain I couldn't see it.
O kadar belliymiş ki, fark edememişim.
I couldn't, wouldn't face the horror of the truth even that last day in the Encantadas when Sebastian left me and spent the whole blazing equatorial day in the crow's-nest of the schooner, watching that thing on the beach until it was too dark to see.
Yapamadım, Sebastian beni bırakıp, tüm o kavurucu ekvatoral günü göremeyecek kadar karanlık olana dek yelkenlinin gözcü yerinde sahildeki o şeyi, izleyerek geçirdiği Encantadas'taki o son gün bile gerçeğin dehşetiyle yüzleşemedim.
It's a pity that I couldn't see it.
Ne yazık ki, ben bunu göremedim.
For a while I couldn't see him. It was like shadow boxing.
Bir hayaletle dövüşüyor gibiydim rakibimi görmüyordum bile benim için bir antrenman maçıydı.
I know, but couldn't I just see it, please?
- Biliyorum. Ama sadece uzaktan bir görsem, lütfen?
I'm a blind man, so I couldn't see it even if it were a show.
Ben kör bir adamım, öyleyse ne olduğunu göremem, bu bir gösteri olsa bile.
I couldn't see it properly.
Pek bilemiyorum.
I was having a beautiful little life and I couldn't see it.
Ne güzel bir hayatım vardı, ama göremedim.
My neck itches like it used to when a Comanche was around and I couldn't see him.
Ensem, etrafta dolaşan bir kızılderiliyi göremediğim zamanlardaki gibi kaşınıyor.
- Your car's so low, I couldn't see it.
- Araban çok alçak, göremedim...
I couldn't see it.
Göremedim.
Just... I couldn't see it.
Görmedim bile.
I couldn't see my blood whether it was red or black.
Kanımın kırmızı mı siyah mı olduğunu göremem.
I mean, if it wasn't started by some kind of device or something... well, you don't really believe someone that close couldn't see who was in Mr. Parks's car, couldn't see that it was Miss Davis that was gonna be killed?
Sunu demek istiyorum : eğer bir tür cihaz ya da benzer bir şey yangını başlatmadıysa... Şey, o denli yakında olan birinin Bay Parks'ın arabasında kimin bulunduğunu, öldürülmek üzere olanın Bayan Davis olduğunu göremeyeceğine gerçekten inanamazsın.
After three days, I couldn't take it anymore and I went to see her.
Üç günün sonunda, dayanamadım ve onu görmeye gittim.
But I examined the basket, the rope, and I couldn't see how it was rigged.
Ancak sepeti, halatı kontrol ettim, nasıl hile yapıldığını göremedim.
Well, if the person in that car actually lit the fire... I mean, if it wasn't started by some kind of device or something... well, you don't really believe someone that close couldn't see who was in Mr. Parks's car, couldn't see that it was Miss Davis that was gonna be killed?
Arabadaki kimse yangını o başlattı yani bir çeşit düzenek kullanmamışsa sanırım, Mr.Parks'ın arabasında kim olduğunu göremiyordu.
I couldn't see it very clearly, but at the very top was Death.
Çok iyi göremiyordum ama zirvede Ölüm vardı.
A vulgar display, but I couldn't resist it because I am so delighted to see you again.
Kaba bir gösteri ama karşı koyamadım çünkü sizi tekrar görmek çok güzel.
Anyway, I tell you the truth it was so dark you couldn't see nobody's face.
Her neyse, size doğruyu söylüyorum çok karanlıktı ve kimsenin yüzü görünmüyordu.
I couldn't see it.
Orayı göremiyordum.
Or was I so fast you couldn't see it?
Yoksa göremeyeceğin kadar hızlı mıydım?
It was so dark, I couldn't even see it...
Çok karanlıktı, hiçbir şey göremiyordum... - Bu yüzden tepeye birkaç mum koyduk.
I didn't even know you, you couldn't have been too much more than ten I ain't no psychiatrist lain't no doctor with degree It don't take too much high IQ to see what you?
ldidn't even knowyou, you couldn't have been too much more than ten lain't nopsychiatrist lain't no doctor with degree lt don't take too much high lQ to see whatyou're doing to me
It's so dark, I couldn't see my hands!
Çok karanlıktı, ellerimi bile göremedim!
It was far off, I couldn't see clearly.
Çok uzaktı, kesin gördüm diyemem...
And I tried to catch the blood as it fell from the sky but I couldn't see because my eyes hurt because there were black spots in front of them.
Ve gökyüzünden düşen kanı yakalamaya çalıştım ama göremedim çünkü gözlerim yanıyordu çünkü önlerinde büyük kara noktalar vardı.
I couldn't see it anywhere.
Hiç bir yerde göremedim.
I never wanna see that guy again get him outta here and then we couldn't find Seth Cohen so our casting director Patrick Rush said well what about this guy Adam Brody w-I went back in to see Josh an I read for Seth NCIS it was total improv and he finished I was like what was that
Sonra Seth Cohen'i bulamadık.
Or maybe... when it came down to it... I couldn't see the difference.
Belki de sıra ona geldiğinde farkı anlamayacaktım.
It's just she broke her leg skiing and was laid up and I couldn't see doing it over the phone, you know.
Kayak yaparken bacağını kırdı ve yatağa düştü. Bunu telefonda yapamazdım.
You see, we've talked a lot but... I just couldn't say it
O kadar zaman konuştuk ama bir türlü söyleyemedim.
You see it as harsh and empty of values and pitiless, and I couldn't go on living if I didn't feel with all my heart a moral structure with real meaning and forgiveness, and some kind of higher power.
Sen dünyayı sert, değersiz ve acımasız bir yer olarak görüyorsun. Bense ahlâki bir yapıya, merhamete ve yaşadığımız her şeyi daha anlamlı hale getiren... yüce bir gücün varlığına inanıyorum.
Hell, I couldn't hardly believe it. Had to come see for myself.
İnanamadım Emin olmak istedim.
Then I realised it didn't matter if they were'cause I couldn't see them anyway.
Sonra bunun bir anlamı olmadığını fark ettim, onları zaten göremiyordum.
i couldn't agree more 197
i couldn't find it 44
i couldn't resist 80
i couldn't find you 43
i couldn't stand it 38
i couldn't stop 53
i couldn't hear you 49
i couldn't help it 192
i couldn't agree with you more 58
i couldn't 1105
i couldn't find it 44
i couldn't resist 80
i couldn't find you 43
i couldn't stand it 38
i couldn't stop 53
i couldn't hear you 49
i couldn't help it 192
i couldn't agree with you more 58
i couldn't 1105