I get that all the time traducir turco
178 traducción paralela
Gabriella Sabatimi I get that all the time.
Gabriella Sabatini? Onu her zaman taşırım.
I get that all the time.
Bu devamlı olan bir şey.
I get that all the time.
Bunu sürekli duyarım.
Yeah. I get that all the time.
Evet bunu hep duyuyorum.
I get that all the time.
Bunu hep söylüyorlar.
I get that all the time.
Bunu her zaman duyarım.
Oh, I get that all the time.
Oh, her zaman onu alırım.
I get that all the time.
Bu her zaman duyduğum bir şey.
You know, I get that all the time.
Evet, bunu hep söylerler.
I get that all the time.
Bunu hep derler.
I get that all the time.
Hep söylerler.
The only reason why I was able to... tell you to get lost all this time without any fear... was because I knew... without a doubt in my mind... that you'd rise again by my side.
O zamanlar sana korkusuzca defol deme nedenim kesinlikle yanımdan gitmeyeceğini bildiğim içindi.
The only reason why I was able to... tell you to get lost all this time without any fear... was because I knew without a doubt... that you'd come back to me and rise again as the sun in my life.
O zamanlar sana korkusuzca defol deme nedenim kesinlikle yanımdan gitmeyeceğini bildiğim içindi.
I'm sure you'd all agree with me if I said that now's the time to stop this nonsense, face facts, get down to brass tacks, forget about the war, and go fishing.
Şimdi bu saçmalıkları bırakıp, asıl mevzuya dönmenin ve balığa çıkmanın vaktidir desem, eminim hepiniz bana katılırsınız.
I used to get that shot all the time.
Ben de bir zamanlar bu iğnelerden oluyordum.
I get that all the time.
Bununla sürekli karşılaşıyorum.
Now, all the time I was watching this I was beginning to get very aware of, like, not feeling all that well.
Sabah akşam bunu izledikçe pek de iyi hissetmediğimi farketmeye başlamıştım.
By the time you finish that production, I get all mixed up.
Sen bu prodüksiyonu bitirene kadar karmakarışık olacağım.
I'm just looking all the time not to get killed, that's all.
Öldürülmemenin yollarına bakıyorum, hepsi bu.
That's why I come and get you all the time.
Bu yüzden seni almaya geliyorum.
If I don't make it back, please write to my mother and tell her that I've been alive all the time, it's just that I couldn't be bothered to get in touch with the old bat.
Eğer geri dönmeyi başaramazsam, lütfen anneme yazıp ona, hep hayatta olduğumu, sadece ve sadece, eski sopaya temas etmek istemediğimi anlatabilir misiniz?
With Carlile on guard all the time, I don't see how anyone could get into that room.
Carlile sürekli oradaysa o odaya nasıl girdiler aklım almıyor.
I read that kids who are deprived of sweets and candies all the time, they get obsessed by it and they turn out to be obese.
Her zaman tatlılardan ve şekerlemelerden mahrum edilen çocukları okuyorum, bu durumdan etkilenip çok şişman oluyorlar.
But if everybody was on TV all the time, there wouldn't be anybody left to watch. That's where I get confused.
Ama herkes her zaman televizyona çıkarsa izleyecek kimse kalmaz, kafam burada karıştı.
Well, I'm sure that you get that all the time.
Ama senin bu durumu hep yaşadığına eminim.
Now, before we get going here, we just want to remind all of our viewers at home that this March, for the second year in a row, Katie and I, along with Twin City Travel, will be leading a two-week riverboat trip down the Nile. It's a terrific time.
Buraya dönmeden önce, evlerinde bizi izleyen tüm seyircilerimize hatırlatmak istiyoruz, bu Mart, bu yıl ikinci kez Katie ve ben Twin Cities'e 2 hafta sürecek bir nehir gezisi düzenleyeceğiz.
- I get that reaction from men all the time!
- Bu tepkiyi erkeklerden sık sık alıyorum.
I just get the feeling that Dugan and the others are making fun of me all the time.
Demek istediğim Dugan ve arkadaşları sürekli benle eğleniyorlar.
I'm sure you get that all the time.
Bunu sürekli söylüyorlardır herhalde.
I thought it was unfortunate that human beings had been affected, but people get hurt in all sorts of things all the time.
İnsanların etkilenmesinin talihsizlik olduğunu düşünüyorum fakat insanlar daima türlü türlü durumlarda yaralanabiliyorlar.
Hey, is that all the time I get?
Hey, Bu bölümde sahip oldugum zaman bukadar mı?
Maggie, you've been like this since we were kids. And all I'm thinking is, now that you're aware of it and that it hurts people's feelings sometimes maybe it's time to get on with life and commit to someone of your own like Bob, if he's the one.
Maggie, sen çocukluğumuzdan beri böyleydin ve bence asıl önemlisi bunun farkına varmış olman ve bazen insanları kırdığını anlamış olman.
You know what, I'm gonna go get that, and I'm sure you guys will have all of this worked out by the time I get back.
Biliyor musunuz, ben gidip telefona bakacağım, Ve eminim ki geri döndüğümde ikiniz her şeyi halletmiş olacaksınız.
I get that one all the time.
Bu soruyu her seferinde duyuyorum.
So the only thing that I could think of that unites us all, that we all have in common is that we all start off in kindergarten thinking that we can be anything that we wanna be and by the time we get here, we've somehow lost that feeling.
O yüzden bizi birleştirme anlamında aklıma gelen tek şey, hepimizin ortak noktası olan tek şey, hepimizin anaokulundan itibaren istediğimiz her şey olabileceğimizi düşünmemizdi. Ama buraya gelene kadar o duyguyu kaybettik.
I cook, I clean, I spackle, I plunge and none of it means anything to any of you people and the one time I ask you for something... something that I shouldn't even have to ask you for... and all I get are complaints!
Yemek pişirdim, temizlik yaptım, ve bunların hiçbiri size bir anlam ifade etmiyor ve bir gün sizden birşey istiyorum öyle birşey ki size sormak zorundayım ve sonunda sadece şikayet ediyorsunuz.
You know that commercial where the little kid's making soup for his sister and how every time it comes on, I get all choked up?
O küçük çocuğun ablasına çorba pişirdiği reklamı bilirsin. - Her defasında nasıl duygulandığımı.
Yeah, I get that all the time.
Evet, bunu hep söylerler.
She... You know, and I couldn't get to the thing on time, and it all got messed up and I think that maybe...
Oraya zamanında yetişemedim ve Her şey berbat oldu.
I am so sick of you ragging on me all the time and always telling me what to do. I get enough of that from my mother and now my grandmother.
Benimle sürekli alay etmenden ve sürekli ne yapacağımı söylemenden sıkıldım.
But well, you know, Claire, the thing I admire about you is that in no time at all you can get on the wrong side of the whole group. I'm proud of you when you do that, it's not easy to be horrid.
Senin en imrendiğim yönün ne biliyor musun Claire tüm gruba istediğin şeyi söyleyebilirsin.
I'm serious. Responsible people are always so concerned with being good all the time, that when they finally get a taste of being bad, they can't get enough. It's all... kablooey.
Sorumlu insanlar her zaman iyi olmaya o kadar çok uğraşırlar ki sonunda kötülüğün tadını aldıkları zaman herşey yıkılıverir.
I mean, I get it that I'm finally off The Source's radar and that I don't have to worry about demons tracking me down all the time, but...
Yani, sonunda Kaynak'ın radarından çıktım ve beni sürekli takip eden iblisler konusunda endişelenmem gerekmiyor, ama...
All I wanna do now is get up on that stage and feel the sun against my face and just know for the first time in my life that I can overcome anything.
Sadece o sahneye çıkıp, güneşin yüzüme vuruşunu ve hayatımda ilk kez her şeyin üstesinden gelebileceğimi hissetmek istiyorum.
I know that you were a cheerleader and always had good grades and good behaviour and good boyfriends, and I can understand that you just got tired of being good all the time and people get tempted.
Lise boyunca amigo kızlık yaptığını biliyorum. Notlarının, tavrının ve erkek arkadaşlarının da iyi olduğunu biliyorum. Belki de sürekli iyi olmaktan bıktığını da anlayabilirim.
Well, I could, but you know, I get asked that all the time. And if I did it for you, I'd have to have to do it for everybody.
Ama bunu senin için yaparsam herkes için de yapmam gerekir.
I didn`t think it was a good idea having her around all the time... but then the press department told Hal that they could get the cover...
Onu istemiyordum ama basın departmanı Hal'e Esquire'a kapak oluruz dedi. O yüzden burada
I guess by the time you get this tape you'll know that I'm dead and, well, all that...
Sanırım sen bu bandı aldığında ölmüş olduğumu bileceksin ve tüm olan biteni de..
- I get letters like that all the time.
Sürekli böyle mektuplar alıyorum.
Few Argentineans doubt that it was a military tragedy... and a severe setback for the country's chances of recovering the Malvinas,... seized by England 150 years ago. The British Prime Minister took the opportunity... to consolidate her political position... which was in deep crisis at that time... That's all I could get.
Bu sayede ingiltere başbakanı o sırada krizde olan konumunu, sağlama alma şansı yakaladı... Bütün toplayabildiğim bu.
It was the first time I felt that how pitying someone and wanting to fuck them can get all tangled up in your head.
İlk defa şöyle hissettim : Birine acımak ve onu becermek istemek, kafanızda iç içe girebiliyor.