I have to go home traducir turco
925 traducción paralela
Besides I have to go home soon.
Birazdan eve gideceğim.
I have to go home first. I have to change.
Önce eve gidip üstümü değiştirmem gerekiyor.
No. I have to go home. L...
Hayır, eve dönmek zorundayım.
I have to go home at once, I have a roast in the oven.
Eve gidip gelmem lazım. Fırında rosto var.
Oh, I'd love to but Jack and I have to go home for dinner.
Çok isterdim ancak Jack ve ben akşam yemeği için eve gitmeliyiz.
I have to go home.
Eve gitmem gerek.
- Now, I have to go home and change.
Ben, faşistim. Şimdi eve gidip, üzerimi...
I have to go home now.
Ama artık eve gitmeliyim.
Pasha, I have to go home.
Pasha, eve gitmeliyim.
I have to go home.
Eve gitmeliyim.
I have to go home.
Eve gitmem gerekiyor.
I have to go home now to prepare my poor Sabbath meal.
Ben artık eve gideyim de Şabat sofracığımı hazırlayayım.
I have to go home.
Eve gitmem lazım.
No, I have to go home.
Hayır, eve gitmeliyim.
- I have to go home.
- Eve gitmeliyim.
I have to go home sometime
Bir müddet evime gitmem lazım.
I have to go home and talk a little with Beorje.
Eve gidip Beorje ile konuşmamız gerekiyor.
- I have to go home.
- Eve gitmem gerek.
I have to go home and make dinner for Viktor and Helena.
Eve dönüp Viktor ve Helena için yemek yapmalıyım.
You may go through life and never find anything so good and beautiful as this old home, and i'm not going to have it spoiled without a fight.
Hayatın boyunca bu eski ev kadar iyi ve güzel bir şey bulamayabilirsin. Bunu savaşmadan bırakmaya da hiç niyetim yok.
I didn't have time to go home.
Eve gidecek vaktim yoktu.
I want you all to go home now and have a very Merry Christmas.
Şimdi hepinizden evlerinize gitmenizi ve iyi bir Noel geçirmenizi istiyorum.
If you'll pardon me, ma'am I've watched you go in and out of town for years now and you've always had time to stop and have a word with me and I've always waited for you to come home and you remind me of the flower.
Özür dilerim sizi yıllardır şehre gidip gelirken görüyorum durup benimle konuşmaya hep zaman ayırdınız ben de hep sizin dönüşünüzü gözledim. Bana bu gülü anımsatıyorsunuz.
I have 18 rooms here, a bone-idle staff eating their heads off, and when you come home from South Africa, - you go straight to your club. - I know, it's awful.
Burada 18 oda var ve sen Güney Afrika'dan gelip doğruca kulübüne giderken, benim tembel elemanlarım birbirlerinin başının etini yiyorlar.
I shall have to go home and get some things from the laboratory.
Eve gidip Laboratuvarımdan eşyalarımı alayım.
I don't have to go home yet, nobody is ready for me.
Şimdilik gitmem gerekmiyor. Kimsenin beni beklediği yok.
Apparently I just didn't have what it takes... and the time had come to wrap up the whole Hollywood deal and go home.
Anlaşılan gereken yetenek bende yoktu. Hollywood sayfasını kapatıp eve dönmenin zamanı gelmişti.
Then you ought to go home, I have to finish that painting.
Sonra eve gidersin. Benim de resmimi bitirmem gerek.
But what I have to think about... is if I should stay in New York in the first place, or else go back home.
Ama esas düşünmem gereken şey New York'ta kalıp kalmamak, yoksa eve geri döneceğim.
I wish you didn't have to go home for dinner.
Umarım yemek için eve gitmemişsindir.
I want you two to go home and dig into your memories and into any records you may have and discover exactly where you were and what you were doing on these two key dates, the dates that the insurance company was held up.
Sizden ricam, eve gidin sigorta şirketinin soyulduğu iki günde neredeydiniz ne yapıyordunuz, anımsamaya ve her türlü kaydı bulmaya çalışın.
No, I have to go straight home.
Hayır, doğru eve gitmeliyim.
And I should never have been able to go home.
Ve ben asla eve dönemezdim.
And if you don't tell her to go home with me, her mother, I'll have the law on you.
Eğer ona annesiyle beraber gelmesini söylemesseniz o zaman sizinle mahkemeye gitmemiz gerekecek.
Will you take me home now, Uncle Oliver, or do I have to go alone?
Beni evime bırakacak mısın Oliver Amca,... yoksa tek başıma mı gideyim?
Mr Lowery, if you don't mind, I'd like to go right on home after the bank. - l have a slight...
Bankadan sonra eve gitmek istiyorum, biraz...
I have a good mind to change this to "Russki go home"... OK, OK.
Bunu, "Evine git Ruski" diye çevirelim ve rüzgar diğer taraftan- -
I'm going out and tell the folks they have to go home by 11 : 00.
- Neden?
I have to go home.
Geri dönmeliyim.
I can't leave them behind even if I have to die You... Forget me, and go home
ama... unut beni, evine git
- I didn't have time to go home.
- Eve gidecek vaktim olmadı.
– Now I won't have to go home. – You what?
- Artık eve gitmem gerekmeyecek.
Back in hospital I'd sworn to myself : as soon as I have a discharge, I'll go straight home, and not get into any mess.
Hastanede yatarken kendi kendime, taburcu olur olmaz doğru eve döneceğime ve başımı hiç belaya sokmayacağıma dair söz vermiştim.
I shall have to go around by the blacksmith's in Rojdesdvenskoie on my way home.
Yolumun üzerinde Rojdesdvenskoie Köyü'nde nalbanta uğramam gerekecek.
I'm sorry dear, but I don't have time to go home with you.
Üzgünüm tatlım, ama seninle eve gidecek vaktim yok.
I'm paying you boys 15 cents an hour, after you've been in them mines all day so you'll have something to do besides go home and play with Mary Five Fingers.
Bütün gün madende çalışıyorsunuz, üstüne saatte 15 sent veriyorum... sırf eve gidip çavuşu tokatlamaktan başka yapacak işiniz olsun diye.
I don't have time to go back home.
Eve geri dönmeye zamanım yok.
I have got to go home now.
Artık eve gitmem gerekiyor.
It's better to be a rock Then I don't have to go home
çeşke.... eve hiç geri dönmesem!
I never dreamt I would have the courage to go home with a strange man.
Garip bir adamla tanımadığım bir eve gideceğimi hayal bile etmemiştim daha önce.
Either we go out together and have some fun... or you go back to your boring home, as usual, and I go back to mine.
Ya birlikte dışarı çıkıp biraz eğleniriz... ya da her zamanki gibi sen kendi sıkıcı evine gidersin, ben de kendiminkine.