I work for a living traducir turco
108 traducción paralela
She hardly speaks to me except to ask for money or poke fun at me because I work for a living.
Benimle para istemek veya çalıştığım için küçük düşürmek dışında konuşmuyor bile.
You look down on me because I work for a living, don't you?
Sen de çalıştığım için beni küçümsüyorsun, değil mi?
I work for a living, too, raising grapes and flowers.
Ben de üzüm ve çiçek yetiştirerek çalışıyorum.
Don't tell me about work, superstar, I work for a living.
Bana işten bahsetme süperstar, ben de alın teri döküyorum.
I work for a living.
Burada iş yapıyorum.
I work for a living!
Gerçekten? Yaşamak için çalışıyorum.
I work for a living, airman.
Bu benim mesleğim, havacı.
I work for a living.
Ben hayatımı kazanmak için çalışıyorum.
I work for a living, okay?
Ben yaşamak için çalışıyorum, tamam mı?
See, I work for a living.
Para kazanmak için çalışmak zorundayım.
- I work for a living.
Ben çalışıyorum.
I mean, I work for a living.
Ben hayatıma devam edebilmek için çalışmalıyım.
I work for a living.
Para için çalışmıyorum.
I've been out with lots of guys... and they say I am just as beautiful as a model, but I work for a living.
Bir sürü erkekle çıktım ve hepsi de bir manken kadar güzel olduğumu söylüyor. Ama ben para kazanmak için çalışıyorum.
- I work for a living.
- Yaşamak için çalışıyorum.
I work for a living
Yaşamaya çalışıyorum.
Well, I work for a living.
Eh, yaşamak için çalışıyorum.
- Don't call me sir. I work for a living.
Ben çalışarak para kazanıyorum.
I work for a living.
Çalışıyorum. Lanet olsun.
I work for a living, you know.
Çalışıyorum.
Do not'sir'me, I work for a living.
Bana "efendim" deme. Çalışarak para kazanıyorum.Gibbs.
I work for a living.
Benim bir işim var.
Well, I'm sorry, Leo, that I work for a living, okay?
Evet, üzgünüm, Leo, bir yaşam için çalıştığını, tamam mı?
One time I ran out of fellowships and had to go to work for a living.
Bir keresinde bursumu tüketip çalışmak zorunda kaldım.
Let's go back to our slum I'll work hard for a living.
Eski mahallemize geri dönelim. Çok çalışacağım.
Hey, if I don't work for a living I would respect myself more.
Hey, ekmek parası için çalışmasam kendime daha çok saygı duyarım.
I work hard for a living, selling drinks.
Geçinmek için çok çalışıyorum, içecek satıyorum.
I have to go to work. I don't do this for a living, you know.
Çalışmam gerek, bu mesleğim değil benim.
I know what the neighbours say, that I pimp for a living, but that's a dirty lie, I work in a warehouse, that's all.
Komşuların ne söylediğini biliyorum. Geçimimi pezevenklikle sağlıyorum. Ama bu çirkin bir yalan.
I have to work for a living.
Geçimimi çalışarak sağlıyorum.
I got to work for a living.
Geçinmek için çalışmam lazım.
Yeah, well, some of us stiffs gotta work for a living, you know, not like some guys I know.
Evet, pekâlâ, bazılarımız yaşamak için zor şartlar altında çalışır, biliyorsun. Bildiğim bazı adamlar gibi değil.
I submit that Mr. Bartokomous came to this country with good intentions but when he discovered that Americans, in fact, work for a living he decided to take an easier route.
Bay Bartokomous'un bu ülkeye gayet iyi bir niyetle geldiğini kabul ediyorum. Ama Amerika'lıların da aslında yaşamak için çalıştığını farkedince belli ki, daha kolay bir yoldan gitmeyi tercih etti.
I gotta work for a living, huh?
Sabah gidecek işimiz var, değil mi?
It's not hard to figure it out. " " I'm just a poor student who has to work for a living, after all... "
"Ömrü boyunca yaşamak için durmadan çalışan sırdan bir öğrenciyim..."
And since this little kid's trust fund turned out to be bogus, I'm gonna have to work for a living.
İştirak nafakasına ihtiyacım olacak ve bu küçük adamın güven fonu sahte çıktığına göre. Para kazanmak için çalışmalıyım.
I used to work for a living.
Bende yaşamak için çalışırdım.
I'm in the fortunate position that I don't have to work for a living.
Talihli bir mali durumum olmasından dolayı, çalışmam gerekmiyor.
I can't work for a living.
Dokuz-beş çalışamam ben.
I have to work to earn a living, so I can't fool around just for vanity.
Para kazanmam gerek. Bu nedenle de zevk için vaktimi harcayamam.
I have to work for a living.
Yaşamak için çalışmalıyım.
Frank, what do you do for a living? I work for a heat trading company.
- Geçimini nasıl sağlıyorsun Frank?
I don't mind that you have to work for a living, Pacey.
Hayatını kazanmak için çalışmana aldırmıyorum, Pacey.
Well, you seem to forget, Doug, I actually work for a living.
Pacey, sakın bana birilerinin sana kredi kartı verme gafletine girdiğini söyleme. - Hayatımı kazanmak için çalıştığımı unutuyorsun Doug.
Are you down with this, or do I have to go work for a living?
Bununla ölecek misin, yoksa çalışmam mı gerekecek?
I have to work for a living now.
Şu an yaşayabilmek için çalışmak zorundayım.
There are a lot of things that I've got to work out for myself, and I can't do it if you're living with me.
Kendi başıma halletmem gereken bir çok şey var, ve sen benimle birliyte yaşarsan, bunu yapamam.
Do you work for a living?
{ y : i } Geçiminizi sağlamak için çalışıyor musunuz?
And despite being a princess, I'll have to work for a living
yada bahçeyi mi süpürmemi bekliyorsun ben bahçeyi ha?
Let's get to work before I forget what it is I do for a living.
Yaşamak için ne yapmam gerektiğini unutmadan işe koyulalım.
At least I work for a living!
- En azından işe gidiyorum!