In front traducir turco
31,881 traducción paralela
She was right in front of you.
Tam önündeydi.
What would make you stay away? Say if you were a bartender and an alcoholic and there's alcohol in front of you right under your nose all the time.
Hem barmen, hem de alkolik olsaydın ve alkol sürekli gözünün önünde ve burnunun dibinde dursaydı ne yapardın?
Not only do you get dumped on me in my clinic, but then you make me look incompetent in front of the Chief?
Beni kendi kliniğimde eleştirmekle kalmadın şefin gözü önünde beceriksiz biriymişim gibi gösterdin.
It dissected right in front of us!
Diseksiyon gözümüzün önünde oldu!
It's a real honor to be in front of a group of such outstanding musicians.
Sizler kadar üstün müzisyenlerle çalışmak benim için büyük bir onur.
I mean, I'm nervous to shit my pants in front of the teenage Gestapo.
Aslında genç gestaponun önünde altıma yapacak kadar gerginim.
They died right in front of us, that doesn't bother you?
Gözümüzün önünde öldü. Sana dokunmuyor mu?
We're parked in front of a bus stop.
Durağın önünde durduk.
Wait, are you the guy that keeps parking on the sidewalk in front of the bank?
Bekle, sürekli bankanın önündeki kaldırıma park eden adam sen misin?
In front of our house.
Evimizin önünde.
I know who's in front of you ahat you are going to tel! him also.
Yanınızdaki kim biliyorum...
Today you almost humiliated me in front of everybody
Bugün beni herkesin önünde rezil ettin.
If don't get money by then bhai also will be standing in front of you.
O zamana kadar parayı bulamazsan. Bhai'yi karşında bulursun.
Or, "Can I hide this food in front of the guests?"
Veya "Bu yiyeceği konukların önünde gizleyebilir miyim?"
And it was dropped in front of somebody, and they would look through that and say, "Oh, well, there's an orange under here."
Birinin önüne koyuyorsun... CRUCIAL DETAIL ATÖLYESİ CHICAGO O da bakıp, "Bunun altında portakal var." diyor.
They go, " You're actually cooking in front of us.
İnsanlar " Önümüzde pişiriyormuşsunuz.
I remember putting it in front of him. He tasted it, smiled, and said, "That's really good."
Tabağı önüne koyduğumda... tattı, gülümsedi ve "Çok güzel" dedi.
I was physically manhandled in front of 100 people.
100 kişinin önünde tartaklanmıştım.
I've had it, it's too much, he didn't say those things just in front of my man.
Bıktım bu kadarı çok fazla, bu tarz şeyleri sadece adamımın karşısında söylemedi.
This time Dwarf talked in front of Trak.
Bu sefer Dwarf Trak'la yüz yüze konuştu.
You asked them to make amends in front of everyone.
Herkesin önünde onlardan tazminat istedin.
- In front of everyone.
- Herkesin gözü önünde.
Your brother let you be humiliated in front of everyone.
Ama senin kardeşin, herkesin önünde küçük düşmene göz yumdu.
Yeah, he got shot right in front of his daughter.
Kızının gözü önünde vurulmuş.
Not in front of you.
- Hayır, senin yanında söylemedim.
None of us ever used that phrase in front of you, but you did.
Hiçbirimiz senin yanındayken bu sözü söylemedik ama sen söyledin!
Let him in front of you.. Lakukukan me.
Bana bir iyilik olarak dostça bir düello.
Brian, this does not seem appropriate to watch in front of the baby.
Brian, bebeğin önünde böyle şeyler seyretmen hiç doğru değil.
Huh. This one's dry, but the back of the seat in front of it is wet.
Heh, burası kuru, ama önündeki koltuğun arkası ıslak.
- Plus, you parked in front of a sign that says
Ayrıca tam da tabelanın önüne park ettin.
She's right in front of me, she'll be waiting at home, if that's what you want...
Tam karşımda oturuyor. Evde seni bekliyor, şayet istediğin buysa.
I remember Blackstone in front of me.
Blackstone'un önümde olduğunu hatırlıyorum.
At the end of it, you can get back on your knees and flagellate yourself in front of Cole and Luisa...
Gün sonunda tekrar dizlerinin üstüne çöküp Cole ve Luisa'nın önünde kendini kırbaçlayabilirsin...
I never cry in front of the cops that I work with at home.
Birlikte çalıştığım polislerin önünde asla ağlamam.
That guy in front of you is linked to four terror networks.
Önünüzdeki o şahıs dört terör organizasyonu ile bağlantılı.
Don't ever question me in front of the players again.
Bir daha beni oyuncuların önünde sakın sorgulama.
Just keep her in front of me. I don't want to wind up on the wrong end of a friendly fire report.
Onu önümde tutun yeter dost ateşinden ölüp rapora öylece geçmek istemiyorum.
Two guys in suits right in front of us.
Önümüzde takım elbiseli iki adam var.
If you are unable to assume this position, cross your wrists and place them on the seat back in front of you.
Eğer bu pozisyonu alamıyorsanız bileklerinizi birleştirin ve önünüzdeki koltuğa dayayın.
Why don't you take off your tin foil hat and focus on what's in front of you.
Neden alüminyum folyo şapkanı çıkarıp, önündekilere yoğunlaşmıyorsun?
Monet Tumusiime's sister sat in the front row every day of that trial to remind me that my job was to speak up for the victims.
Monet Tumusiime'nin kız kardeşi kurbanların sesi olmanın benim görevim olduğunu hatırlatmak için o duruşmanın her gününde ön sırada oturdu.
Since it's your retirement party tonight, if the leaves in the front yard got raked up today, that'd be great.
Bu geceki emeklilik partisi için eğer bahçedeki yapraklar toplanırsa güzel olur.
I go out there, walk in the front door and the first person I see is some lanky guy mopping the floor, so I literally ask if the chef's in.
Oraya gittim, ön kapıdan içeri girdim... ince uzun birinin yerleri paspasladığını gördüm. Şefi sordum.
I'm a former freedom fighter in the Islamic Ra'id Front.
Ben, İslami Rayid Cephesinde özgürlük savaşçısıydım.
From my dishwasher, to the people in the front of the house, to the kitchen, to...
Bulaşıkçımdan resepsiyondakilere kadar... mutfaktakilere kadar...
My dad used to paint here, too, like he did upstairs, in the front room. Here we had bikes.
Şurada bisikletler dururdu.
Tahani, how are things going in the front of the house?
Tahani bu tarafta işler nasıl gidiyor?
From the looks of that bullet wound, Patrick was shot from behind, not from the front.
Kurşun yarası, Patrick'in önden değil arkadan vurulduğunu gösteriyor.
As in out of the hands of the military and off the front page of the paper.
Ordunun ellerinden uzakta ve gazetelerin manşetlerinde olmayacak.
You know, I get shoved in the back, while you, a boy, get showcased up front.
Ben arkalara iteleniyorum ama sen erkek olarak önde herkese reklam oluyorsun.
I just talked to DiNardo, and he agreed to put your cases up in the front.
Koç DiNardo ile konuştum ve o da sizin raflarınızı öne koymadı kabul etti.