English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ I ] / Inmate

Inmate traducir turco

1,264 traducción paralela
An inmate?
Koğuş arkadaşı mı?
Warden, Captain Knauer's here with inmate Crewe.
Reis, Yüzbasï Knauer ile mahkum Crewe buradalar.
Fuckin'tell me that, you fuckin'inmate!
Siktir, önce bana bunu söyle!
I got a phone call last night from a juvenile inmate of the New York prison system.
Geçen gece New York Hapisanesi'nde mahkum bir gençten telefon geldi.
- Inmate.
- Oda arkadaşı.
You didn't think I had her committed here as an inmate, did you?
Onu buraya hasta olarak yerleştirdiğimi düşünmedin herhâlde?
The problem of overcrowding has existed for years and indicates a larger number of wrongdoers in the present social context. Statistics show that the inmate population increases 30 % every year.
Cezaevlerindeki yığılma, yıllardır var olan bir sorun... ve şu anki sosyal yapıdaki yüksek suç oranının da bir göstergesi.
And we need names of every inmate got out of a Kansas prison this last year.
Kansas hapishanesinden geçen yıl çıkan bütün mahkûmların listesini çıkarın.
Inmate 730, visit from LEE Boon-ja.
Mahkum 730, Lee Boon-ja adında ziyaretçiniz var.
Inmate 730 has refused to see the visitor.
Mahkum 730 ziyaretçi kabul etmiyor.
He said the same thing when he got cast as Frightened Inmate Number Two... in that film he got fired from.
Korkmuş Mahkûm 2 için rol kaptığında da aynı şeyleri söylemişti ve ondan kovulmuştu.
Aaron, the white substance from the dead inmate's mouth, please.
Aaron. Mahkumun ağzında bulunan beyaz madde lütfen.
Yes, with the inmate crew.
Evet mahkum işçilere.
This guy was a inmate.
Adam mahkummuş.
These inmate crews are a joke.
Mahkum takımı beş para etmez.
Yeah, they're missing one inmate firefighter :
Evet, mahkum itfaiyecilerden biri kayıpmış.
Transplant. They belonged to a death row inmate who got the chair.
Tekerlekli sandalyesi olan ve akıl hastanesinde kalan ölü birinden verdiler.
Constance Ferguson, 40, inmate at Henderson, swallowed a razor blade.
Constance Ferguson, 40 yaşında, Henderson'da kalıyor. Jilet yutmuş.
- The inmate's X-rays.
- Mahkumun röntgenleri.
Your patient shanked one inmate his first month here. Broke another one's neck.
Hastanız, hapse gelişinin üzerinden bir ay bile geçmeden bir mahkûmun bacağını, bir diğerinin de boynunu kırdı.
No way a death row inmate leaves my prison.
Ölüm hücresindeki bir mahkûmun çıkması mümkün değil.
How does an inmate on death row get his hands on heroin?
Ölüm hücresinde kalan biri nasıl eroin temin edebilir ki?
I wonder why Clarence killed that second inmate?
Merak ediyorum, Clerance ikinci mahkumu neden öldürdü?
That gets him sent to prison. Where he kills inmate number one.
Bu yüzden hapse gönderildi, ilk mahkumu nerede öldürdü?
Then he kills inmate number two.
Daha sonra iki numaralı mahkûmu öldürdü.
Killing that second inmate was the homicidal equivalent of blood in the urine.
İkinci mahkumu öldürmek, idrarda kan bulmakla eşdeğerdir. Birbirine uymuyorlar.
Beginning last year, the project received a series of letters from an inmate at the Springville Correctional Institute claiming wrongful conviction.
Geçen yıldan beri Proje bir dizi mektup aldı. Mektuplar yanlış hüküm giydiğini iddia eden Springville Islah Kurumu'ndaki bir mahkumdan geliyordu.
His first night there, he was stabbed to death by an inmate who wanted his toothbrush.
Oradaki ilk gecesinde diş fırçasını isteyen bir mahkum tarafından bıçaklanarak öldürüldü.
An inmate, unlike a civilian, has nothing to lose.
Sivillerin aksine bir mahkumun kaybedecek bir şeyi yoktur.
Yeah, but this inmate, Tony, asked to speak to us.
Ama bu mahkum bizimle konuşmak istedi.
Now's not the time to be trusting a black inmate, Michael.
Şu an siyah bir hapisane kuşuna güvenmenin vakti değil, Michael.
What's it take to shake down another inmate, get something he's taken from you?
Kendisinden alınan birşeyi geri almak için, başka bir hapiskuşunu silkelemeye ne gerekir?
Next inmate that opens his mouth goes in the hole.
İlk ağzını açan mahkumu, deliğe tıkarım.
If the inmate appeals to me for intervention, how can I turn my back on him?
Eğer tutuklu müdahale etmemi isterse, ona nasıl sırtımı dönebilirim?
Check that volume, inmate.
- Sayısını kontrol et.
I saw "Inmate" on the caller ID.
Telefonda mahkumun aradığını gördüm.
Burrows, I would've thought that by now, under the circumstances, you'd understand your position as a death row inmate.
Burrows, idama mahkum biri olarak, bu koşullar altında durumunu anlamış olmanı umardım.
In case of a family emergency, you can grant an inmate supervised leave.
Aileyle ilgili acil durumda, mahkumun gözetim altında gitmesine izin verebilirsin.
Aceveda visited another inmate before that, though. Who?
Ama Antwon'dan önce başka bir tutukluyu da ziyaret etmiş.
Well, he's not the first person to piss off the wrong inmate in jail.
Yanlış bir tutuklunun kafasını bozmuş olmalı.
Maybe Antwon was the inmate he pissed off.
Antwon'un kafasını bozmuş olmasın sakın?
The surveillance camera caught him in the bathroom with another inmate.
Güvenlik kamerası Don'u, başka bir tutukluyla tuvalette görüntülemiş.
In the meantime, there's an inmate here in county.
Bu arada, bölge hapishanesinde bir tutuklu var.
Details of a fight in prison with a black inmate, and a letter from the housing department confirming your transfer from Croydon.
Hapishanede bir siyah mahkumla kavgana dair detaylar,... ve ev sağlama komisyonundan Croydon'dan transferini onaylayan bir mektup.
She wants her star inmate back.
Yıldız mahkumunu geri istiyor.
An inmate named Beast.
- Canavar lakaplı bir mahkûm.
Now, why would the Aryans help a black inmate escape?
Neden Aryan'lar, zenci bir mahkûmun kaçmasını sağlayabilir ki?
Deprived of adequate sustenance they evolved their own code of conduct, and one of the worst crimes an inmate could commit was to take another's food.
Yeterli yiyecek maddesi olmadığından mahkûmlar kendi kurallarını koydular. Bir mahkûmun işleyebileceği en büyük suçlardan biri, başka bir mahkûmun yiyeceğini çalmaktı.
From behind a nearby fence, a Polish inmate of Auschwitz, Jerzy Bielecki, watched what happened to them.
Auschwitz'in Polonyalı bir sakini, Jerzy Bielecki bir çitin ardından bütün olan biteni izlemişti.
I'm the daughter of a death-row inmate.
İşte bu benim.
If the inmate refuses, there's nothing we can do.
Eğer mahkum reddederse, yapabileceğimiz bir şey yok.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]