Instinctive traducir turco
152 traducción paralela
You see, I have a feeling you have a... an instinctive understanding of criminal types.... that might be more valuable than all the years of my experience.
Burada olduğunuz için kendimi çok şanslı sayıyorum. İçimde, sizin suçluların özellikleri konusunda içgüdüsel bir anlayışa sahip olduğunuza dair bir his var. Ki bu, benim onca yıllık tecrübelerimden çok daha değerli olabilir.
Instinctive curiosity force you to husband's dressing room to investigate.
İçgüdüsel merakla odasına araştırmaya gittiniz.
It was all instinctive.
Bütünüyle içgüdüseldi.
It's as instinctive for Arthur to hide things from me as for a dog to hide bones under a rug.
Bir köpeğin paspasın altına kemik saklaması gibi Arthur da bazı şeyleri benden saklar.
I'm not so sure I care to expose myself... to typical, instinctive masculine brutality!
Bu tipik, içgüdüsel, erkeksi vahşete... maruz kalmak istediğimi sanmıyorum!
A man walks past a thousand women... then suddenly meets one... that instinctive one!
Bir erkek hergün binlerce kadına rastlar... fakat birgün o aradığı ruh eşine rastlar!
It was not decision that drove me to the crate, but reflex, as instinctive as the spider's.
Beni mücadeleye iten mantığım değil, güdülerimdi. Örümceklerin güdülerine sahiptim.
Well, i don't know what it is, colonel, beyond an instinctive feeling.
Ne olduğunu bilmiyorum, Albay. Ama içgüdünün ötesinde.
Children have an instinctive need for adults.
Çocukların yetişkinlere içgüdüsel bir ihtiyaçları var.
Gentlemen, it seems to me that what it comes to is this... in a moment of extreme decision, our dear Gila made an instinctive choice, but that choice was not for Galaxy.
Beyler, bana öyle geliyor ki, olayların geldiği nokta şudur : Önemli bir karar aşamasında... sevgili Gila'mız hassas bir seçim yapmıştır. Ama bu seçim kesinlikle GALAXY değildir.
It's instinctive. But the instinct can be fought.
Ama içgüdüye karşı savaş verilebilir.
Like most humans, I seem to have an instinctive revulsion to reptiles.
ben de her insan gibi sürüngenlere karşı içgüdüsel tiksinti duymaktayım.
- As if someone knew what it was that terrifies man most on an instinctive level.
Sanki biri insanın en çok neden korktuğunu biliyormuş gibi... içgüdüsel bir düzeyde.
Grant looked up, saw a Klingon, made a purely instinctive defensive move.
Grant bakındı, bir Klingonlu gördü, içgüdüsel bir savunma hareketi yaptı.
If there was anything... some instinctive love of life... it dried up like a garden where nobody goes
Olan tek şey, steril bir hayatın getirisi olan içgüdüsel bir sevgiydi.
Daystrom must have impressed that instinctive reaction upon the computer.
Daystrom bu tepkiyi M-5'a benimsetmiş olmalı.
It's instinctive.
İçgüdüsel bir şey.
It's an instinctive reaction.
Bu içgüdüsel bir tepki.
It's instinctive, I tell you.
Diyorum işte, içgüdüsel bu.
I was just saying to someone the other day that the Scandinavians seem to have such an instinctive feel for the human condition.
Geçen gün birine, İskandinavların insan hakları konusuna karşı..... içgüdüsel bir eğilimleri olduğunu söylüyordum.
It's something instinctive in me.
Bu bende içgüdüsel bir şey.
She was mostly afraid of the germans an instinctive fear... physical
Genellikle almanlardan endişeliydi İçgüdüsel bir korku ve fiziksel
He had just a tremendous sense of humor... and just an amazing, instinctive sense of what was important and what wasn't.
Ayrıca bu sayede inanılmaz bir mizah anlayışına neyin önemli neyin önemsiz olduğu konusunda inanılmaz bir altıncı hisse sahip oldu.
On the other hand, she feels a sort of instinctive sympathy for beggars, braggarts, liars and dogs, especially mangy ones.
Diğer taraftan dilencilere, palavracılara, yalancılara ve köpeklere içgüdüsel bir sempati besliyor bilhassa uyuz olanlara.
It's all instinctive.
Önceden hissedersin.
I wish... there was somebody in this life I could show... one... instinctive, absolutely unbrisk person that I could take to Greece... and stand in front of certain shrines and sacred streams and say :
Keşke... şu hayatta, yanıma alıp Yunanistan'a götürebileceğim... içgüdüsel olarak... tamamen enerjiden yoksun birileri olsaydı... ve falanca tapınağın önünde durarak ve kutsal akıntıya bakarak onlara :
M. Betany, this is a good manuscript... instinctive and sincere.
Mösyö Bétany, bu iyi bir kitap. İçgüdüsel ve samimi.
With your instinctive grasp for the obvious.
Çok belli olan içgüdüsel kavramaların var.
As a regular instinctive impulse.
Düzenli bir içgüdüsel istek olarak.
Why have I always felt this instinctive repulsion towards him.
Neden ona karşı böylesine içgüdüsel bir iticilik hissediyorum?
It was instinctive, a death struggle.
İçgüdüsel bir davranış ölümüne bir mücadele vardı.
It's an instinctive thing.
Bu içgüdüsel bir şey.
The others are more instinctive.
Diğerleri daha insiyaki.
Was that an instinctive reaction?
İçgüdüsel bir tepki miydi?
But I've got an instinctive rapport with kids.
Öylesine sorduğum bir soruydu!
We did the trouble is, each of them is plausible, without being instinctive.
Söylerdik, ama sorun şu ki her biri inandırıcı, içgüdüsel değil.
Instinctive?
İçgüdüsel mi?
- Instinctive!
- İçgüdüsel!
I suppose it's just instinctive.
Sanırım bu yalnızca içgüdüsel.
That's instinctive behavior to deter enemies.
Bu, düşmanları caydırmak için yapılan içgüdüsel bir davranış.
Well, and even if deep down, on some instinctive level, there were an awakening of a desire to get back together, trust me, Fleischman doesn't have the slightest interest.
Yani, her ne kadar derinlerde, içgüdüsel bir düzeyde eğer biraraya gelme arzusunun uyanışı olsa bile güven bana, Fleischman'ın en ufak bir ilgisi bile yok.
It's instinctive science!
- O içgüdüsel bilim!
It would have been instinctive.
- Belki de. İçgüdüsel olarak.
Lemec is a Cardassian, and Cardassians are like timber wolves, predators, bold in large numbers, cautious by themselves, and with an instinctive need to establish a dominant position in any social gathering.
Lemec bir Cardassian ve Cardassianlar bir kereste kurdu gibidirler. Yırtıcı, oldukça gözü pek, kendilerini sakınan ve iç güdüsel bir ihtiyaçla, herhangi bir sosyal toplulukta baskın bir konum edinirler.
It was all very instinctive.
İçgüdüsel bir şeydi.
What I'm trying to say is, it's instinctive.
Söylemek istediğim, bu iç güdüsel bir şey.
His approach to the medium was more instinctive.
Filmciliğe olan yaklaşımı daha çok içgüdüseldi.
I'll try to be more instinctive.
Biraz daha içten oynamaya çalışacağım.
While allowing us intellect and self-consciousness,..... it is all too often overruled by our inner instinctive brain : the one that tells us to react, not reflect, to run rather than ruminate.
Bizlere zekânın heyecanlarını ve öz bilincin acılarını kazandırırken,... sıklıkla içgüdüsel beyin fonksiyonlarının,... etkisinde kalarak düşünmektense reaksiyon vermeyi yeğletmiştir.
It's instinctive.
Siz de öyle.
Totally instinctive, doctor.
İçgüdüsel.