Irons traducir turco
473 traducción paralela
The officer was going to put him in irons.
Kaptan onu kelepçeleyecekti.
If you set foot on it again, I'll put you in irons and land you at St. Charles on my way back.
Eğer bir daha ayak bastığını görürsem, seni demir kafese tıkarım seni gerisin geriye St. Charles'a götürürüm.
Regarding the shipping to the provincial governors of samples of the instruments for the corporal punishment of the criminals such as whips, lashes, special belts and hot irons for branding as well as the manuals for the use of the above-metioned.
Kırbaç cezası alan suçlunun fiziksel cezası için.. araçlarının nakliyesi ile Valilere örneklerle ilgili olarak, kamçılar, özel kayışlar ve sıcak demirle dağlama.. gibi unsurların kullanımı ile ilgili klavuz.
Put him into irons!
Prangalarını at!
He'll steal very little of our business when he's in irons.
O prangalıyken bizim küçük işimizi çalacak.
Any more of that, and I'll clap you in irons.
Devam edersen seni zincire vururum.
- Take them below and put them in irons.
- Götürün aşağı, zincire vurun.
Sergeant, put these men in irons.
Zincire vurun şunları.
- Irons? What for?
- Zincir mi?
Mr. Byam, I can't understand why he keeps us below here in irons.
Bay Byam, bizi neden zincire vurup hapsettiğini anlamıyorum.
The ear loppings, the beatings the blindings with hot irons, the burning of our homes the mistreatment of our women.
Kulak kestiler, dövdüler sıcak demirle kör ettiler, evlerimizi yaktılar kadınlarımıza kötü davrandılar. Buna son vermemizin zamanı!
I'd have thrown the fire irons at you.
Ben olsam demir maşa fırlatırdım.
Stand up. Put his leg irons on first.
- Tamam, hizda durun, kalkın.
Briggs, Briggs, come here. Bring your chisel. Take these irons off.
Briggs, Briggs, buraya gel Keskiyi getir, demirleri çıkar.
I expected you to be like your pa ; come in a-blastin'behind shooting'irons.
Baban gibi davranmanı, tabancalarını büyük bir öfkeyle patlatmanı beklerdim.
If he can hold them back for 24 hours, I'll have every one of the mutinous dogs in irons.
24 saat bile tutabilirse,... bütün o isyankarlara birer madalya takarım.
Clap him in irons.
Zincire vurun.
If you come up here, one by one, unarmed, I'll engage to clap you all in irons and take you home to a fair trial in England.
Eğer buraya teker teker ve silahsız olarak gelirseniz,... hepinizi zincire vuracağım ve adil bir mahkeme için İngiltere'ye götüreceğim.
Take John Silver along and put him in irons.
John Silver'ı da götürün ve kelepçeleyin.
As admiral of this ship, I'll have Stanley put you in irons!
Stanley'le birlikte seni haklarız.
Mr. Bush, will you remove these officers to the Lydia and put them in irons?
bay Bush bu subayları lydia götür ve onları zincirle.
Clap him in irons.
Kelepçeleyin şunu!
Only when somebody irons me out... like you do.
Sadece bazıları problemi halletiğinde... senin gibi.
With red-hot irons?
Kızgın demirlerle mi?
- We should put him in irons, sir.
- Onu zincire vurmalıyız.
He's going to have them put in irons.
Onları hapse attırmak istiyor.
Any more insults, you're the one I put in irons!
Bir daha hakaret edersen kodese tıktığım sen olursun.
I'll have you put in irons!
Hepinizi hapse attıracağım.
You'll be the ones in irons!
Hapse giren sen olacaksın.
Better put him in irons, as long as he's a killer.
O katili hemen zincire vurmalısın.
I can have him taken back in irons now, but I don't want that.
Onu tutuklayabilirim, ama bunu istemiyorum.
These irons get in my way.
Kelepçelerden uzanıp alamıyorum.
Get the keys and take off these irons.
Anahtarları al ve bu kelepçeleri çöz.
He went to the blacksmith shop, cut off his handcuffs and leg irons.
Çilingire gidip el ve ayaklarındaki zincirleri kırdı.
Put in their hands thy bruising irons of wrath... that we may crush down with a heavy fall... the usurping helmet of our adversaries.
Gazabının karşı konulmaz gücünü kılıçlarına ver ki hain düşmanlarımızın tolgalarına indiğinde, bir vuruşta devirip geçsinler onları.
Cover the irons, lazybones!
Demirleri kapat, tembel!
And irons in his hide, many irons, all twist around?
Üzerinde demirler mi var? Evet.
Then they all have crooked jaws and wrinkled brows... and a dozen irons stuck in their white humps.
O zaman hepsinin yamuk yumuk çenesi ve buruşuk alnı ve beyaz sırtlarında onlarca saplanmış zıpkın var.
I doubt if Sam Sneed would approve of using irons that way.
Bir golf ustası, sopaların bu amaçla kullanılmasına izin vermezdi herhalde.
I've got some irons in the fire.
Kırk tarakta bezim var.
- Yes, I was. - And you had your man in irons - for murder, didn't you?
Ve siz tutuklamakla görevliydiniz, değil mi?
I'll take the irons off you.
Kelepçelerini çıkaracağım.
Lieutenant will never put those irons back on you now, Top Soldier.
Teğmen artık sana hiç kelepçe takmayacak, İyi Asker.
- You get back on them irons.
- Suratlarında savaş boyası vardı. - Biraz sus da ne olduğunu anlayalım.
He irons sheets for me like you don't believe.
Benim için ütü yapıyor.
I sold lighters, washers, curling irons, ties... and even life insurance.
Çakmak, ütü, kravat, saç maşası hatta hayat sigortası bile sattım.
I'll see that fellow Robur clapped in irons for this if it's the last thing I do!
Yapacağım son şey olsa da Robur'u sırf bu yüzden zincire vuracağım!
Bring the irons.
Demirleri getirin.
Put him in irons.
Ona benziyor.
Jim, they've got half the valley in irons.
- Beni mi arıyorsun, Will?
Clap him in irons!
Zincire vurun şunu.