Isn't that the point traducir turco
305 traducción paralela
My dear Tom, isn't that entirely beside the point?
Sevgili Tom, bu asıl konunun tamamen dışında bir şey, değil mi?
That isn't the point.
Önemli olan bu değil.
That isn't the point, Mr. Kilmer.
Sorun bu değil, Bay Kilmer.
Isn't that beside the point, Mr Elliott?
Asıl konu da bu değil mi, bay Elliott?
- That isn't the point, is it?
- Önemli olan o değil.
- That's not the point. It isn't any dog.
- Bu herhangi bir köpek değil.
That's the point, isn't it?
- Ancak yapıyor. Sorun bu değil mi?
That isn't the point.
Mesele o değil.
- That isn't the point, Mother darling.
- Ama mesele bu değil ki anne.
That isn't the point.
- Mesele bu değil.
But, that isn't the point!
Bu önemli değil ki!
- The point is, there isn't an outpost in the star system that doesn't need more power to sustain life.
- Şöyle ki yıldız sisteminde yaşamını sürdürmek için daha çok enerjiye ihtiyacı olmayan yer yoktur.
Isn't that the whole point?
Bütün mesele bu değil mi?
That's the whole point of this thing, isn't it?
Bu olayın tüm amacı bu değil mi?
I agree that is the point, in a way, why we're here, isn't it?
Burada olmamızın da sebebi bu zaten, değil mi?
That's the whole point, isn't it?
Esas konu, değil mi?
That's the whole point, isn't it?
Zaten olayım asıl amacı bu değil mi?
But, the point is that different scientists believe them, and the reason why they disagree is that there isn't enough evidence yet.
Ama dikkat edilmesi gereken nokta her birinin farklı bilim insanları tarafından kabul edildiği ve diğer teorileri kabul etmeme sebeplerinin, kanıtların yetersizliğinden ileri geldiğidir.
- That's the point, isn't it?
- İstediğinde bu zaten, değil mi?
Isn't that the point? He'd be reassimilated into the hive
Olay da bu değil mi?
The point isn't where we have dinner but that we have an evening together.
Ne? Olayın amacı yemeği nerede yediğimiz değil üçümüzün aile olarak yemek yemesi değil mi?
That isn't the point!
Sorun bu değil!
The point is, you've got to share and care and care... and share and just behave. That's right, isn't it, Beryl?
asıl konu seninde buna önem vermen önem vermen ve bunu paylaşman ve işte aynen bu şekilde davranman, Beryl?
That isn't the point I was making.
Benim değindim konu bu değildi.
That's the point of the game, isn't it?
Oyunun temel amacı bu, değil mi?
Well, that really isn't the point here.
Ama mesele bu değil, öyle değil mi?
Isn't the whole point that tramp changes?
Zaten Tramp'in değişmesinin nedeni de bu değil mi?
Isn't that the point?
Amaç da bu değil mi?
Excuse me? Say the point of sex isn't recreation or procreation or any of that stuff.
Seksi yaratıcılık ya da yaratıcılık öncesi bir şey gibi algılama.
The point is is that love isn't about money or social standings or age.
Önemli olan.. ... Sevgi para veya sosyal statü veya yaşla alakalı değil.
That's the whole point, isn't it?
Maksat da bu zaten, değil mi?
Then they're always pointing out the emergency exits, always with that very vague point though, isn't it?
Sonra da hep acil çıkış kapılarını gösterirler, ve her zaman bir belirsizlik içindedirler, öyle değil mi?
Third graders voting crazy isn't the same as an adult seeing a unicorn. - That wasn't my point.
Üçüncü sınıfta çılgınca oylama yapılması, bir adamın, tek boynuzlu at görmesiyle aynı şey değil.
That's the whole point of this little exercise, isn't it?
Bu alıştırmanın da amacı bu zaten.
Look, Pilgrims aside, isn't that the point of Thanksgiving?
İIk yerleşimcileri bir kenara bırakacak olursak, Şükran Günü'nün anlamı bu değil midir?
Isn't that the point ofthis cosy little arrangement?
Bu küçük organizasyonun amacı bu, öyle değil mi?
- Isn't that the point?
- Amaç da bu değil mi?
SO, THAT'S THE POINT, ISN'T IT?
- Amaç da bu, değil mi?
- That isn't the point.
Mesele bu değil.
Isn't that the point of dating?
Çıkmanın amacı bu değil midir?
Well, that's the whole point, isn't it?
Önemli olan nokta, değil mi?
And isn't that the whole point, Crichton?
Tüm mesele de bu değil mi Crichton?
I mean, isn't that the point?
Yani, amaç bu değil mi?
That's the point, isn't it?
Önemli olan bu, değil mi?
I mean, it's terrifying at first, but I guess that's the point, isn't it?
Başta korkuyorsun ama olay da bu zaten, değil mi?
And isn't that the whole point of all this?
Ve işin bütün sırrı da burada değil mi?
- The point about focus group politics is that there isn't one because people are contradictory and irrational and so you have a problem in terms of deciding what you are going to do if all you do is listen to a mass of individual opinions
Eğer bir konuya karar vermek için tüm yaptığınız bireysel fikirlerden oluşan kitlelerin düşüncelerini dinlemek ise, sorun yaratırsınız.
That's the point, isn't it?
Bütün olay da o, değil mi?
That's the point, isn't it - - pushing past limits?
Ama önemli olan da bu değil mi? Sınırları zorlamak.
Isn't that the point of this psychotic adventure?
Bu çılgın maceranın amacı bu değil mi?
Isn't that the point of The Hungry Diner?
Buraya...
isn't that enough 159
isn't that what you wanted 60
isn't that crazy 40
isn't that right 1289
isn't that beautiful 37
isn't that nice 131
isn't that cute 44
isn't that great 227
isn't that lovely 31
isn't that something 73
isn't that what you wanted 60
isn't that crazy 40
isn't that right 1289
isn't that beautiful 37
isn't that nice 131
isn't that cute 44
isn't that great 227
isn't that lovely 31
isn't that something 73