It's all there traducir turco
5,120 traducción paralela
It's all over the internet right now just how bad it is there.
Oradaki durumun ne kadar kötü olduğuna dair bir sürü haber var internette.
- It's all in there.
- Hepsi burada.
And you risk a thing like that, you'd better know there's something inside that's worth your while. And exactly how to get to it and to get it, all before the marshal has time...
Riske gireceksen, içeride zahmetine değecek bir şey olduğuna emin olmalı ve nasıl ulaşacağını bilmeli ve şerif geri gelip kapıyı kapatmadan...
She meant that when you live in a place that is so cold your body can't heat all of itself, so it learns that there are parts you must keep warm... And parts that can do without.
Kastettiği, çok soğuk bir yerde yaşıyorsan vücudun bütün bedenini ısıtamaz ve mutlaka sıcak tutması gereken kısımlarla, olmasa da yaşayacağı kısımları öğrenir.
It's all there, but if you have any questions or requests, we'll be happy to facilitate.
Hepsi orada, herhangi bir sorunuz ya da isteğiniz olursa seve seve yardım ederiz.
but it's not all there.
Bağlantı sağladım ama henüz tamamlanmadı.
All right, the item in the Fort Greene Courier was placed anonymously yesterday... and paid with a money order, so there's no way to trace it.
Pekala, öğe Fort Greene Kuriye'den dün gizlice yerleştirilmiş... ve para ile sipariş edilmiş, bu yüzden takip etmenin yolu yok.
Withthe land use, there's anywhere between.... With industrial, as low as 2to 2.5 acres per cow all the way up to some, depending - It's not as lush asthis. Up to 35 acres.
arazi kullanımı ile, arasında herhangi var... endüstriyel olarak düşük inek başına 2.5 dönümlük 2to... kadar bazı... tüm yol, depending - Bu kadar gür değil. 35 dönüm kadar.
But now that it's all out in the open, I realized that there was nothing to worry about to begin with.
Ama her şey ortaya çıktıktan sonra, en başta endişe edecek bir şey olmadığını anladım.
Now there are a lot of pills in that bottle... but it's very important that you swallow them all.
O şişenin içinde bir sürü hap var... Bunların hepsini yutman gerek,... tamam mı?
Now there are a lot of pills in that bottle... but it's very important that you swallow them all.
O şişenin içinde bir sürü hap var. Bunların hepsini yutman gerek.
But as I lay there, waiting for it all to end... I heard her voice.
Uzanmış, her şeyin bitmesini beklerken onun sesini duydum.
It's all there.
Pedro, sen say lütfen. Para orada.
WOMAN : ( ON CD ) There was a steaming mist in all the hollows, and it had roamed in its forlornness up the hill, like an evil spirit, seeking rest and finding none.
Çukurların üzerinde buharlaşan sisler vardı. Sis, tüm yalnızlığı içinde kötü bir ruh gibi tepeyi tırmanmış dinlenecek yer aramış ama bulamamıştı.
Take a good look down there, Morty, and soak it in, because, you know, once I pull this lever, it's all back to normal.
Aşağıya güzelce bir bak Morty, iyice içine çek çünkü bir kere bu kolu çektim mi, her şey normale dönecek.
It's not all stand-up citizens in there.
Orada takılan sade vatandaşlardan bahsetmiyorum.
- It's not fair. - All right, there it is, people.
- Tamamdır beyler, bu kadar.
Um, there's been times where, like, I didn't want to feel anything anymore and it seemed like a nice idea but all those times, they passed.
Artık tamamen hissizleşmek istediğim ve intiharın iyi bir fikir gibi göründüğü zamanlar oldu ama sonra geçti.
And it makes sense to charge on ahead and not look back, but there is a frantic quality to all of this, not just opening New York but then L.A.?
İleriye yönelik görevlendirmek ve arkana dönüp bakmamak mantıklı,... ama bütün bunlarda çılgın bir kalite var,... yalnızca New York açılışında değil, ya L.A.'e ne demeli?
If it was just you and me I'd walk right back in there and take them all down. But it's not just you and me. There is someone who mustn't be harmed because of me.
Sırf biz olsak, şu an içeri girer hepsini indiririm ama sadece sen ve ben değiliz benim yüzümden zarar görmemesi gereken biri var.
When you put it all together, it means there is a very strong likelihood that he's our guy.
Her şeyi bir araya getirdiğinizde bu, onun güçlü bir olasılıkla aradığımız kişi olduğu anlamına geliyor.
- First of all, it's not wrong, because as you just said, there's no such thing as magic.
O da neydi öyle? Emin değilim.
It's all dust up all up in there.
Her yeri toz içinde.
I know it's supposed to be all romantic and stuff, but there's sand everywhere, in all your business, and bugs.
Romantik tarzda olması gerektiğini biliyorum ama her tarafta kum var orada. Her türlü ve bir de böcekler.
It's all out there waiting for you.
Hepsi dışarıda seni bekliyor.
Policies, procedures, class roster. It's all there.
Poliçeler, prosedürler, sınıf listeleri.
It's a mess, but it's all there...
Karman çorman, ama hepsi burada...
And yet, those children - - when I think that they may be all that there is for me, it's not enough.
Hal böyle olunca, bu çocukların belki de sadece benim için öyle olduklarını düşününce yeterli gelmiyor.
All though there is some dispute about the name, it's likely a hybridized Greek and Latin word meaning "unquenchable".
Buna rağmen isminde bir ihtilaf var, sanki "söndürülemez" anlamına gelen Yunanca ve Latince karışımı bir kelime gibi.
You wear this on your finger all day and it tracks your vitals. Or if that's too embarrassing, there's also a Bluetooth suppository and that goes right where you think it goes.
Gün boyunca bunu parmağınıza takacaksınız ya da fazla utanç verici olursa Bluetooth fitili de var ve direkt olarak düşündüğünüz yere sokulur.
Why is it that every time I'm about to have sex with a lady, he's all up in there somehow?
Neden ne zaman bir hanımla seks yapacak olsam bir şekilde orada oluyor?
There's no need to count... even if a hundred here and there is less it's all in the family.
Gerek yok, bir yüzlük dahi kaybolmuşsa ailemizde kalmış demektir.
Ok... but only because I think there's a bigger story here, and it's all mine.
Pekala ama sadece, burada daha büyük bir hikaye olduğunu düşündüğümden ve hepsi benim.
They sit there yammering about "my hearing aid this," and, "my artificial hip that." It's enough to drive you crazy. Well, you know, Camille isn't that way at all.
Oturup "kulağım duymuyor" "platin kalçam şöyle" diye vırıldanırlar.
All will be revealed in time. And if there's one thing I love more than triumph, it's annoying vagueness.
Ve eğer zaferden daha çok sevdiğim bir şey varsa o da sinir eden belirsizliktir.
Driving. Well, it's crappy weather up there, all right.
Berbat bir hava vardır orada.
It's just, there are all different types of sex to be had.
Öğrenmesi gereken çok fazla seks tipi var.
If there's so much as a comma out of place we stay all night until we get it.
Eğer gereksiz virgül kullanımını abartırsanız tüm gece konuyu idrak edene kadar burada kalırız.
All right, so, it's not part of a bomb, but it is a black box, so, maybe there's some information in it that would suggest that there was a bomb.
Tamam, belki bir bomba parçası değil, ama bir kara kutu. Belki de içinde bir bomba olduğunu gösteren bilgiler vardır.
I know I'm asking a lot of you but I'd appreciate it if you'd all hang in there and develop a protocol for Captain Redfern's treatment.
Sizden çok şey istediğimi biliyorum ama biraz daha dayanıp Kaptan Redfern hastalığı için bir protokol geliştirirseniz çok memnun olurum.
It's all spelt out right there.
Tamam orada okunuyor.
There, it's all good.
Her şey olması gerektiği gibi.
There's no way Charlie, of all people, would have missed it!
Aksi halde Charlie gibi bir adamın bıçağı bulamaması mümkün değil!
They're all thinking it - "There's the guy that killed that kid."
Hepsi düşünüyorlar. İşte çocuğu öldüren adam diye.
We're never gonna make it across the border if she's back there making all that racket.
Kız arkada patırtı yapmaya devam ederse, sınırı asla geçemeyeceğiz.
And it's all out there for everyone to see, all these little monkey elves, man, all these kids.
Hepsi herkesin görebileceği hâlde oluyor. Tüm maymun elfler, tüm çocuklar görebiliyor.
- there's no way to regular it. - All right.
Pekala, yeterince makul.
Pope Pius X : There shall be holy children and indeed, there have been children who bore so great a love of God that it exceeded all things.
Papa Pius X, Orada kutsal çocuklar olacaktır, dedi ve gerçekten, Tanrı'nın muazzam sevgisiyle usandırılmış çocuklar vardı, bu her şeyin sınırını aştı.
It's like, it's like Capture the Flag, only it's more competitive and there's the occasional booby trap. All right.
Bayrak Yakala oyununa benziyor ama daha rekabetçi ve bubi tuzağına denk gelme riskin daha fazla.
And it's all about to come crashing down unless there's an act of God or something.
Tanrı'nın işi ya da başka bir şey olmadıkça her şey paramparça olacak.
Suppose, on one of them, there lives an intelligent species, one the ten million life-forms on that planet, and there's a subgroup of that species who believe they have it all figured out- - their world is the center of the universe,
Diyelim ki bunlardan birinde akıllı bir tür yaşıyor bu gezegendeki on milyon yaşam türünden biri ve bu türün bir alt kümesi her şeyi çözdüklerine inanıyor. Dünyaları evrenin merkezinde bulunuyor ve evren onlar için yaratılmış.
it's all right 8832
it's all in your head 59
it's all good 878
it's all gone 158
it's all my fault 457
it's all over 506
it's all yours 403
it's all bullshit 56
it's all fine 67
it's all the same to me 49
it's all in your head 59
it's all good 878
it's all gone 158
it's all my fault 457
it's all over 506
it's all yours 403
it's all bullshit 56
it's all fine 67
it's all the same to me 49