It's just that traducir turco
27,539 traducción paralela
Well, that's just it.
Peki, hepsi bu.
It's... It's just that I kind of like her, you know?
Ondan hoşlanıyor gibiyim sadece, anlıyor musun?
It's just that I got such a strong sense of sadness, and then I heard Jimmy's voice.
Çok büyük bir üzüntü hissetmiştim. Ardından Jimmy'nin sesini duydum.
I'm just happy that it's real and there's nothing wrong with my brain chemistry, and I can, you know, glug, glug, glug again.
Gerçek olduğu ve beyinsel fonksiyonlarımda bir sorun olmadığı için çok mutluyum. Artık lukur lukur içmeye geri dönebilirim.
It's just that, um, there's no record of you here in our system.
Sadece... sistemde öyle herhangi bir kayıt yok.
You waltz in here unprepared, it's not just you that's gonna end up splattered across the field.
Hazırlıksız olarak dans etmeye kalkışırsan, kanı yere saçılacak olan kişi sadece sen olmayacaksın.
It's just that you forgot
Çok affedersiniz.
It's like that time in Roger's Cube, when Roger thought his girlfriend was cheating on him, but really she was just into yoga.
"Roger'ın Küpü" ndeki gibi. Roger, kız arkadaşının kendisini aldattığını düşünüyordu ama aslında kız yogaya düşkündü.
Only for me, it wasn't just that you'd been a great D.A. It was that you got up day after day, you faced down the worst the city had to offer, but you never brought that home to Mom and me.
Fakat bence iyi bir Bölge Savcısı olduğun için değil her gün uyanıp şehrin en kötü yanlarını gördükten sonra annemle bana bunu hiç yansıtmadığın için bir kahramandın.
It's just... when I think about what happened with Tetch, a-and the things that Gordon said, I...
Sadece Tetch'le olanları düşününce, bir de Gordon'ın dediklerini...
It's not just you that's guilty.
Tek suçlu sen değilsin.
And just like that... you suddenly realize it's your voice.
Ve sonra birdenbire o seslerin kendi sesin olduğunu fark ediyorsun.
And have you stopped to consider that maybe it's just an old key?
Belki de eski, işe yaramaz bir anahtar olabileceğini düşünmedin mi?
It's just that, in this case, I really do have to kill the messenger.
Sadece bu durumda, elçiyi gerçekten öldürmem gerek.
It's just that all these human rules and customs are so confusing.
İnsanların bütün bu kuralları ve gelenekleri çok kafa karıştırıcı.
Mm! It's fine, just a little family drama, that's all.
Evet, ufak bir ailevi sorun sadece.
- He brought Azrael's blade with him, which is a... a divine dagger that destroys your soul, it doesn't just kill you.
- Lucifer... - Azrailin bıçağını da getirmişti. Ki bu bıçak öldürmekle kalmayıp ruhunu da yok ediyor.
You see, that's just it, Dan.
Sorun da bu işte, Dan.
You see, that's just it.
Sorun da bu.
I'm just making sure Mom doesn't make the same ones. That's it.
Annemin de bu hataları yapmadığına emin oluyorum sadece.
It's just surprising that for all your efforts, yours and all the Hunters, monsters remain rampant in this country.
Sen ve diğer avcıların çabalarına rağmen yaratıkların ülkenizde gezmesi beni şaşırtıyor.
I can't believe I just said that like it's something normal.
Bunu normal bir şey gibi söylediğime inanamıyorum.
Cindy, you know that thing you said before the test? Did you mean it, or was it just a tactic?
Cindy, sınavdan önce söylediğin şey hakkında ciddi miydin, yoksa taktik miydi?
It's just that...
Bu sadece...
It's just that I am married and my wife will be out any...!
Ben yeni evliyim... ve eşim her an burada... Mm!
I just think we should do it as a precaution, that's all.
Sadece önlem almamız gerektiğini düşünüyorum o kadar.
Normally I wouldn't do that, but this place, they do something with the sea bass that it's just... It would break my heart if you didn't get a chance to try it.
Normalde bunu yapmam ama burada levrek ile öyle bir şey yapıyorlar ki deneme şansın olmasaydı bu çok kalbimi kırardı.
In which case, it's just her internal system that's shut down.
Bu durumda, kapanan onun iç sistemi.
But it's good to see a rapper that would just blow a nigga brains out on the street.
Ama bir zencinin sokaklarda... beyin dağıttığını görmek güzel
If this is about anything, it's about my need to disprove the notion that at the core I'm just shit, which all started when I was a kid and...
Mesele olsa olsa, çocukluğumda tohumları ekilen temelde bir gram değerimin olmadığı fikrini yok etmeye çalışma çabam...
It's not good if you just break-up like that.
Böyle ayrılmış olmanız iyi değil.
It's just some research that I'm doing.
Sadece biraz araştırma yapıyorum.
That's just it. Um...
E-eh...
It showed up on the shore. There's no way that it couldn't have been, you know, just a dream.
Desteğini göstericek. sadece bir rüya.
Knowing that there's just one person out there who supported me... it... it gave me the strength to face everyone else.
Bunu bilmek dışarıda sadece bir kişi benim arkamda... bu... bu bana herkesle yüzleşme gücünü verdi.
That's just it.
Durum bu zaten.
Someone's just trying to make it look that way.
Birisi öyle görünmesini sağlamaya çalışıyor.
It's not a programming language, it's just a text that accesses other texts.
O bir programlama dili değil ki, sadece diğer textlere erişebilen olan bir text.
I just know that Kappa's gonna come to mean as much to you as it did to me.
Kappa geleceğin için çok önemli olacak. Tıpkı bana olduğu gibi.
It's just that he was... it was odd that he was being considered a Charlie.
Aslında onun Charlie olarak değerlendirilmesi de garip.
It's just that speaking as a marked man, I beg to fucking differ.
Hedef gösterilmiş biri olarak bunun aksini söylüyorum.
But you're 16 now, and that's old enough to know how unfair it is what you just said to me.
16 yaşına geldin ve bu söylediklerinin ne kadar ağır olduğunu fark edebilecek yaştasın artık.
It's just getting really difficult the way your girls talk to me when you're not here, - and I just think that they should learn some respect, - Oh, okay.
Kızlarının sen yokken bana karşı olan tavırları zoruma gidiyor ve biraz daha saygılı olmaları gerektiğini düşünüyorum.
You know, I just heard the word lock out, and that's it.
Biliyor musun, lokavt kelimesini duydum, bu kadarı yeterli.
It's just that I have things I do, Frankie, and now I've got to take you home.
Yapmam gereken şeyler var Frankie. Şimdi seni eve götürmem gerekiyor.
Now you can bet that the second a convoy of a hundred men and six marked police trucks leave that base, that Escobar's army of spotters would be burning up the phone lines just to tell Escobar all about it.
Escobar'ın gözcü ordusunun, 100 adam ve altı araçlık konvoyu üssü terk eder etmez fark edip Escobar'ı telefon yağmuruna tutacaklarına bahse girebilirsiniz.
It's just that...
Sinirlenme. Sadece...
It's going to be an adventure, just like that.
Aynen onun gibi bir macera olacak.
Let's just put it that way and move on.
Bunu boş verelim ve devam edelim.
I think personally that it's better to go out for just a few things every month.
Bana kalırsa her ay birkaç seçmeye gitmek en iyisi.
No, I mean, it's just that she's really not a God person.
O kadar inançlı biri olmadığı için söylüyorum.
it's just that i 67
it's just that i'm 20
it's just 7387
it's just us 148
it's just sex 51
it's just a game 119
it's just me 474
it's just the beginning 44
it's just a joke 49
it's just a dream 89
it's just that i'm 20
it's just 7387
it's just us 148
it's just sex 51
it's just a game 119
it's just me 474
it's just the beginning 44
it's just a joke 49
it's just a dream 89
it's just business 103
it's just amazing 21
it's just a matter of time 121
it's just you 114
it's just you and me 154
it's just a cold 24
it's just temporary 46
it's just me and you 28
it's just awful 28
it's just us now 20
it's just amazing 21
it's just a matter of time 121
it's just you 114
it's just you and me 154
it's just a cold 24
it's just temporary 46
it's just me and you 28
it's just awful 28
it's just us now 20