It's my job traducir turco
3,043 traducción paralela
My job's to show the way.. .. it's yourjob to get to the destination.
Benim işim sana yol göstermek gitmesi gereken kişi sensin.
He's not a page anymore, but he keeps trying to do my job for me. And when I confronted him about it, he was so condescending.
Artık bir rehber değil, ama işime burnunu sokup duruyor ve bununla ilgili onunla yüzleştiğimde, beni çok küçümsedi.
If this crazy robot claims he's Buddha, it's my job to open him up and repair the short circuit.
Eğer çılgın bir robot Buda olduğunu iddia ederse onun içini açıp kısa devreyi tamir etmek benim işim.
It means he's gonna have my job one day.
Günün birinde benim işimi yapacak demek.
It's probably about my job interview.
Muhtemelen iş görüşmemle ilgilidir.
- It's my new job.
- Bu yeni işim.
As McClaren's lawyer, it's my job to ask you if you'd be willing to do that.
McClaren'in avukatı olarak, bunu yapmak isteyip istemediğinizi sormam gerekiyor.
Look, obviously, I understand why you're angry- - I do- - but McClaren's my client. It's my job to protect him.
Açıkçası, neden kızgın olduğunu anlıyorum, gerçekten ama McClaren benim müvekkilim.
- It's bad enough that my mother makes me work to get my trust fund check, but the job starts in the morning.
- Bununla ilgili konuşmak ister misin? - Vakıf fonu çekimi almak için annemin beni zorla çalıştırması yeteri kadar kötü zaten ama asıl kötü olan, iş sabahın köründe başlıyor.
You are now enemies of the United States of America, and it's my job to make sure you face justice.
Artık ABD'nin düşmanlarısınız. Ve benim görevim sizi adaletin karşısına çıkarmak.
My friend had got us a job clearing out this place called Leatherslade Farm and burning it down.
Arkadaşım Leatherslade denilen yakılmış bir çiftlikte bize bir temizleme işi buldu.
And I was a reporter, that's what I did for a living. It was my job.
Ayrıca ben bir muhabirdim, hayatımı bu şekilde kazanıyordum.
It's a crass and essential defense mechanism ¡ ª otherwise, I couldn't do my job, especially in cases like these.
Biraz ahmakça ve zorunlu bir savunma mekanizması ama aksi halde işimi yapamam özellikle bu tarz vakalarda.
It's all been predetermined by mathematical probability, and it's my job to keep track of those numbers, to make the connections for those who need to find each other the ones whose lives need to touch.
Bunlarin hepsi matematiksel olasiliklar sayesinde önceden belirlenebilir benim görevimse bu sayilari izlemek birbirlerine ihtiyaci olan insanlar arasinda baglanti kurmak ve hayatlarinda bir dokunusa ihtiyaci olan insanlari bulmak.
I have enough anger and secrets in my life, and I'm not looking to add on to it, so you need to get something straight. I have no intention of quitting my job.
Zaten hayatımda yeterince sinir ve sır var ve daha yenilerini eklemek istemiyorum yani bir şeyi iyi anlaman lazım işimden ayrılmayı hiç düşünmüyorum.
It's not my job, Chloe'.
Bu benim işim değil, Chloe.
It's my job.
Benim işim bu.
It's my job to care about dead people.
- Ölü insanlarla ilgilenmek benim işim.
Now, that Joe Bob's a son of a bitch but it is my job to protect son of a bitches too.
Joe Bob orospu çocuğunun teki olabilir ama o orospu çocuklarını korumak da benim görevim.
But I did my job, and a brutal criminal is going to prison, and the world's a little bit better because of it.
Ama işimi yaptım ve zalim bir suçlu hapse giriyor, ve dünya bu sayede biraz daha iyi bir yer.
It's my job to protect her.
Onu korumak benim işim. O gün onu koruyamadım.
I need to do my job. All right, but it's all our jobs.
Pekala, ama bu hepimizin vazifesi.
Honestly, it's not my favorite part of the job.
Dürüst olmak gerekirse, işimin favori parçası da değil.
It's my job.
- İşim bu.
- It's my job, as is knowing the rumors of who might pay the highest price for said treasures.
- Benim işim bu bahsi geçen hazinelere en yüksek fiyatı verenlerin dedikodularını öğrenmek.
And it's my job to make sure that you never get any kind of reminder.
Senin böyle bir hatırlatıcıya sahip olmamanı sağlamak da benim görevim.
It's my job to take care of you.
Seninle ilgilenmek benim görevim.
I understand your concern, and I share it- - my son goes to your school- - but our job's not to protect the university, it's to find out who killed the coach.
Endişenizi anlıyor ve paylaşıyorum. Oğlum okulunuza gidiyor ama işimiz üniversiteyi korumak değil koçun katilini bulmak.
then it's my job as commander of the front lines to take the kid out and evaluate his skills.
Ayrıca bize katıldığına göre... ona işlerin nasıl yürüdüğünü göstermek benim görevim.
Maybe it's my job as his father to just be all right with that.
Belki de onun babası olarak görevim bunu bu şekilde kabullenmektir.
Look, all I know is their world has been turned upside down, and it's my job to set it straight.
Bak, bildiğim tek şey onların dünyası alt üst oldu, ; ve bunu düzeltmek de benim işim.
I mean, I-I guess it's my job to somehow tarnish you in the eyes of the court, but, uh...
Yani, mahkemenin gözünde seni bir şekilde lekelemek benim işim ama...
Well, Mr. Hartley, it's my job to avoid any further bloodshed, so I'm warning you - - if you come any closer, we will open fire.
Bay Hartley, benim işim de daha fazla kan dökülmesini engellemek. O yüzden sizi uyarıyorum. Biraz daha yaklaşırsanız ateş açacağız.
Although it has made my job a little boring lately.
İşimi biraz sıkıcı hâle getirmesine rağmen.
And now he's bottled it, I can get back to doing my job.
O da gittigine göre, artik isimi yapmaya dönebilirim.
I don't mind looking a fool in a dress two sizes too small, but I wouldn't be doing my job if I allowed you to leave without explaining to you why you should buy it.
Bana iki beden küçük olan bir elbise içinde aptalca görünmem umurumda değil. Fakat bu elbiseyi neden almanız gerektiğini size açıklamadan giderseniz işimi yapmamış olurum.
- It's not my fault you chose this job, nor that you don't have it anymore. - I'm jealous.
- Ne bu işi seçmiş olmam ne de artık işinin olmaması benim hatam değil.
I think I've finally come to realize that doing this job doesn't mean doing it to the exclusion of everything else in my life.
Sanırım nihayet bu işi yapmanın hayatımdaki diğer şeyleri hiçe saymak anlamına gelmediğini anlamış bulunuyorum.
Abel's garage is not just a job, it's my home. [grunts]
Abel'ın garajı sadece bir işyeri değil, aynı zamanda benim evim.
Gaga, it's my job to keep you away from ugly bumps on the map like Springfield.
Gaga, benim işim seni Springfield gibi kötü kasabalardan uzak tutmak.
If dropping this thing's the only way to get my job back, - maybe it's worth dropping. - Abby!
İşimi geri almanın tek yolu bundan vazgeçmekse belki de vazgeçmeye değer.
It's my job to oversee operations.
Operasyonları teftiş etmek benim işim.
It's basically my dream job.
Kısacası, benim hayalimdeki iş.
It's my job to sell magazines.
Dergi sattırmak benim işim. İşin mi?
I'm the dad. It's my job.
Baba benim.Bu benim işim.
- It's my job to sell you to the public.
- Benim işim seni halka satmak.
Well, it's my job to ensure my department is working to the highest standard.
Departmanımın mutlaka en yüksek standartta çalışmasını sağlamak benim görevim.
It all started when... a so-called friend from law school conned me into believing that he needed my help getting a job, when in reality, he stole my firm's strategy for our upcoming trial against
Hukuk fakültesinden sözüm ona arkadaşım olan kişi beni katakulliye getirip işe ihtiyacı olduğuna inandırdı. Gerçekteki amacıysa, merkezden uzaktaki bir gölü kirleten Gruber Eczacılık'a karşı açtığımız davadaki şirket stratejimizi çalmakmış.
- It's my job.
- Bu benim işim.
It's my job, all right?
İşim bu benim.
It's my job to report on other people's business.
İnsanları yayınlamak benim işim.
it's my birthday today 36
it's my pleasure 234
it's my birthday 237
it's my fault 1190
it's my day off 56
it's my sister 92
it's my turn 253
it's my life 160
it's my dad 141
it's my brother 85
it's my pleasure 234
it's my birthday 237
it's my fault 1190
it's my day off 56
it's my sister 92
it's my turn 253
it's my life 160
it's my dad 141
it's my brother 85