It's your traducir turco
91,277 traducción paralela
Thanks to your friend Niylah, we're preserving more meat than ever, but it's still not enough.
Arkadaşınız Niylah sayesinde, Her zamankinden daha fazla eti muhafaza ediyoruz, Ancak yine de yeterli değil.
It's your call,
Bu senin çağrın,
You made mistakes... it's true... but your intentions were pure.
Sen hatalar yaptın... bu doğru... Ama niyetleriniz saftı.
It's not that I don't sympathize with your mission, sir. Albert : But I'm a scientist, not a politician.
Misyonunuza sempati duymadığımdan değil ama ben bilim insanıyım, siyasetçi değilim.
To stand for your principles when all others have forgotten theirs isn't traitorous. Nicolai : It's patriotic.
Diğer herkes unutmuşken prensiplerinizin arkasında durmanız hainlik değil, vatanseverliktir.
It's not nearly as good as your cooking.
Senin pişirdiklerin kadar iyi değil.
- It's your loss.
- Sen kaybedersin.
Your team take it easy because it's a holiday?
Tatil olduğu için ağırdan mı aldınız?
- Well... the ink on your back's not Sao Paulo Locos... nor does it rep any of their rivals, so you're clearly not a part of that game.
- Şey sırtındaki dövme Sâo Paulo Locos'u ya da rakiplerini temsil etmiyor, demek ki oyunun bir parçası değilsin.
And now it's better in your hands.
Sende olması daha iyi.
It's unpleasant sensation to be beloved, not for your ideas, but for the image people have of you.
Fikirlerin için değil insanların kafasındaki imajın için sevilmek nahoş bir duygu.
Your nation, Mr. Geist, it's a miracle.
Bay Geist, ülkeniz bir mucize.
You raised another man's baby as your own instead of admitting how much you hated it.
Ne kadar çok nefret ettiğini itiraf etmek yerine, başka birinin bebeğini kendininmiş gibi büyüttün.
That's your ex-wife and your son, is it not, Mr. Hofstedter?
Bu eski eşiniz ve oğlunuz, Değil mi, Bay Hofstedter?
It's me, your big sis.
Benim, ablan.
It's only a matter of time before one of these patients works that out, and then your husband and I are left to buy back whatever's left.
Bu sadece zaman meselesi. Hastalarından birisinin bu durumu çözmesinden sonra kocan ve ben senden ne geriye kaldıysa onun için ödeme yapmak zorunda kalacağız.
It took me six years to find your dad's restaurant, and six more to get here.
Babanın restoranını bulmam altı yılımı aldı. Ve buralara gelmem de bir altı yılımı daha.
I always thought it would be your fault, but... it's not.
Hep senin hatan olacağını düşünürdüm. ama, değilmiş.
I hate to break it to you, but your name's not worth shit.
Seni kırmak istemem ama senin ismin bir boka yaramaz.
Listen, Martin... wouldn't you agree that it's always a good idea to keep your friends close and your enemies closer?
Sence de dostlarını yakında, düşmanlarını daha yakında tutmak iyi bir fikir değil midir?
And then when it's over, when it's all said and done... you'll find all your money's gone... and you're at the bottom, with an anchor tied around your torso.
Sonra bir bakmışsın, paranın hepsi uçup gitmiş sen de gövdene bağlanmış çıpayla gölün dibinde çırpınıyorsun.
- Yeah, well, if it's readers you're after, why don't you put some Shakespeare on your ass?
Okunmasını istiyorsan bari kıçına Shakespeare'den alıntı koy.
And, um... it's a big adjustment, especially when you go to a town where you don't know anybody except your own family. It can be lonely.
Aslında çok büyük bir değişiklik, hele ki kimseyi tanımadığın yeni bir kasabaya geliyorsan yalnızlık çekebilirsin.
Okay, well... there's a drink with your name on it.
Tamam o zaman gelip içkini alabilirsin.
Why don't you take your tampon outta your ear and listen to Boyd when he says you must have fucked it up?
Yanlışlıkla kulağına soktuğun tamponu çıkar da senin sıçıp batırdığını söyleyen Boyd'a kulak ver.
'Cause I definitely think it's worth a couple of minutes of your time.
Çünkü birkaç dakikanı ayırırsan buna kesinlikle değeceğini düşünüyorum.
Eugenia, in a perfect world, a woman as smart as you would not need someone like me to help you with your money, but it's not a perfect world.
Eugenia, kusursuz bir dünyada senin gibi zeki bir kadın parasını işletmek için bana ihtiyaç duymazdı ama bu dünya kusursuz değil.
Hey, she's your mom, but from what I've seen, the ones closest to the person often miss it.
Sonuçta senin annen ama kişinin en yakınları genellikle gözden kaçırırlar.
You think your life is going one way, and... then you look over here and it's different.
Hayatının yola girdiğini düşünürsün ama kafanı çevirince farklı bir yolla karşılaşırsın.
Well, it's really not any of your business how I pay for the funeral, Marty.
Masrafları nasıl ödeyeceğim seni hiç ilgilendirmez.
It's your own family on the line now.
Sırada sizin aileniz var.
- It's none of your business.
- Seni ilgilendirmez.
It might not feel like it now... but there's gonna come a day when you're staring at a picture... of your dad wearing some... fucking stupid motorcycle T-shirt... and you're gonna wish to fucking God... that someone said to you, "You know what? Keep that jacket."
Şimdi öyle hissetmiyor olabilirsin ama gün gelecek, bir fotoğrafa bakacaksın fotoğrafta babanın üstünde boktan bir motorcu tişörtü olacak ve o zaman birinin sana şöyle demiş olmasını dileyeceksin, " Aslında var ya, o ceketi atma.
It's not your fault.
Senin suçun değil.
So, your guy, it's Luis, right? - From the boatyard?
- Senin şu adam, bizim iskeleden Luis, değil mi?
Your face, did you touch it at all during the argument?
Yüzüne diyorum, tartışma sırasında kendi yüzüne hiç dokundun mu?
If your story is true, you should tell it.
Hikâyen doğruysa, anlatmalısın.
It's no more your fault than mine.
Senin kadar ben de hatalıyım.
All right? It's never your fault, is it, Kevin?
Hiçbir zaman senin suçun değildir, değil mi Kevin?
But when it saw that it couldn't win, well, let's just say it stuffed me in a place most convenient... that stupid tattoo trap on your back.
Ama kazanamayacağını gördüğünde, evet, bana en uygun yerde beklemesini söylüyordu... Arkanda aptal dövme tuzağı var.
The longer it's inside you, the more tangled it gets with your essence and the harder it is for me to help you, you understand?
İçinizde ne kadar uzun kalırsa, özünüze o kadar nüfuz eder ve size yardım etmek o kadar zor olur, anladın mı?
No, it's your stupid device.
Hayır, o aptal cihazın.
It's picking up on your an- -
Bu senin...
Well it's really important to kids all across America, and that's why your brain is critical in helping me with my long division, which, I have cookies.
Evren hakkında söylediğiniz onca şey falan Amerika'daki bütün çocuklar için çok önemli. O yüzden beyniniz kalanlı bölme işlemime yardım etmede kritik öneme sahip, o da... Kurabiyelerim var!
Bernard it's your turn, go.
Bernhard, sıra sende. Başla.
It's like having a regular arrangement... Log on, do your thing, log off.
Kurallı bir düzenleme gibi girersin, işini yaparsın, çıkarsın.
It's not your business what I do.
Ne yaptığım senin işin değil.
Swallowing your family's lie about Danny, no, that wasn't it.
Ailenin Danny hakkındaki yalanını yutmak, hayır, bu değildi.
It's not your blood that defines you.
Seni tanımlayan kanın değil,
It's your heart.
Kalbindir.
Your ship is shelter from Praimfaya, so I intend to take it.
Geminiz Praimfaya için bir sığınak, ben de onu almaya niyetlendim.
it's your choice 290
it's your birthday 200
it's yours 974
it's your turn 401
it's your move 63
it's your decision 99
it's your call 289
it's your lucky day 103
it's your turn now 40
it's your funeral 64
it's your birthday 200
it's yours 974
it's your turn 401
it's your move 63
it's your decision 99
it's your call 289
it's your lucky day 103
it's your turn now 40
it's your funeral 64