Keepsake traducir turco
159 traducción paralela
"Take this locket with my portrait on it, as a keepsake"
"Benden bir hatıra olarak bu madalyonu al, içinde benim resmim var."
You've always said it was a keepsake from your mother.
Onun annenden kalan bir hatıra olduğunu söylemiştin hep.
Here's a keepsake, Jane.
Benden sana bir hatıra Jane.
Until I do, maybe you'd like this for a keepsake.
Ben dönene kadar bunu hatıra olarak saklarsın.
- It's kind of a keepsake.
- Bunu hatıra olarak saklıyorum.
Well, give it to Nan to frame as a keepsake.
Hatıra olarak çerçevelemesi için onu Nan'a ver.
I'd like it for a keepsake. Is that all right with you?
Sizin için sakıncası yoksa onu hatıra olarak saklamak isterim.
That's my father's keepsake!
Babamın hatırası o!
I got me a keepsake.
Hatıra olarak saklıyacağım.
Mr. Allison... may I have it for a keepsake?
Bay Allison.. .. hatıra olarak saklayabilir miyim?
I wonder if you'd like to have one, as a keepsake.
Bu senin olsun, ama onu iyi sakla.
- For a keepsake.
- Ne olur ne olmaz.
He said, "Maestro, take this keepsake, and forgive me for getting you up so early."
- Evet, bekle. Dedi ki : "Üstat bu saati... anı olarak sakla. Ve seni bu erken saatte rahatsız ettiğim için beni bağışla."
I wonder if I might have this photograph as a keepsake?
Anı olarak bu resmi alabilir miyim acaba?
It's my mother's keepsake.
O bana annemden yadigar.
Mother's keepsake!
Annemin yadigarı!
I'll think of it as a keepsake of my mentor.
Onu ustamın bir yadigarı gibi göreceğim.
A pity, you could have taken an everlasting keepsake.
Ne kötü, daima saklayacağın bir fotoğraf çekebilirdin.
LEO control to KEEPSAKE 5.
LEO kontrol'den HATIRA 5'e.
A keepsake, something that will always remind me of you.
Bir hatıra, bana daima seni hatırlatacak bir şey.
Well, now that Aunt Martha's back at the helm of the Hallelujah Press again, she wanted each of you to have a keepsake.
Şey, Marthe Teyze şu an Hellelujah Basımevi'nin başına tekrar geçti. Her ikinizin de bir hatıranız olmasını istemiş.
The decided to see a photographer and have a keepsake photo taken.
Bir fotoğrafçıya gidip birlikte hatıra fotoğrafı çektirmeye karar vermişler.
Ill advisedly perhaps, I took it as a keepsake.
Pek akıllıca olmasa da, hatıra olarak aldım.
But to me, it was a keepsake of the memory of the most beautiful bride I'd ever seen.
Ama benim için hayatım boyunca gördüğüm en güzel gelinin bir hatırasıydı.
BECAUSE I JUST WANT A LITTLE KEEPSAKE...
Bana bir takım yolla! Düzgün ve parlak bir son!
A keepsake.
Bir hatıra.
It's a keepsake of my brother.
Ağabeyimden bir hatıra. Hatıra mı?
A keepsake? I used to have a brother, much older than myself.
Eskiden bir ağabeyim vardı.
Here, Milt, a keepsake.
İşte, Milt--hatıra.
Just until you get that useless, valueless keepsake back.
Kullanışsız, değersiz hatıralarını geri alana kadar.
It is a keepsake.
Hatıradır.
I came to put his keepsake at his grave.
Bunu mezarına koymak istiyorum.
Sometimes, I hang onto a charm, a keepsake family heirloom.
Bazen, bir tılsım, hatıra ya da aile yadigarından güç alırım.
His trademark- - a superstitious man... he leaves a tiny keepsake from his good luck bracelet... on every victim he kills.
Lakabı, Batıl inanışlı adam. Öldürdüğü her kurbandan aldığı şans bilezikleriyle ün yapmıştır.
But these, weapons and wooden toys. They're but a great keepsake.
Ama bunlar... bunlar... silahlar ve tahta oyuncaklar, harika bir hatıradan başka birşey değiller.
It is a rare person indeed who would return such a valuable keepsake.
Böyle değerli bir şeyi geri getirebilecek çok az kişi vardır.
Well, that is quite a keepsake.
Ben de söküp sana getirdim. - İyi bir hatıra olacak.
You know, as a keepsake?
Hatıra olarak?
But at least give me a keepsake.
Sonunda bana bir hatıra ver
I would really like it... if you would pick one of these birds... to have as a keepsake.
Bu kuşlardan birini seçip yadigar olarak saklarsanız bu gerçekten hoşuma gider.
As a keepsake of your home world.
Kendi dünyanın bir emaneti olarak.
A fake keepsake?
Sahte bir emanet?
Before he cut her throat, he removed her livelihood as a keepsake.
Boğazını kesmeden önce kadının geçim kaynağını hatıra olarak almış.
Now he's grabbing the ball out of Seaver's hand as a keepsake.
Şimdi de Seaver'ın elinden topu saklamak için alıyor.
I was going through some stuff after my mother died and, um, it's just an old family keepsake and I wanted you to have it.
Annem öldükten sonra eşyaları topluyorum eski bir aile yadigarı senin olsun istedim.
- Those are keepsake miniature urns.
- Bunlar küçük kül saklama kapları.
- A keepsake. - 20,000.
- Hatıra.
- A slayer keepsake.
- Avcı yadigarı.
It's just an old keepsake.
Sadece eski bir hatıra.
You know that ring, that keepsake
Sarah'nın mücevher kutusunda sakladığı hatıra yüzüğü var ya?
Just an old keepsake. I don't know what it's doing in here.
Burada ne işi var bilmiyorum.