Kettles traducir turco
52 traducción paralela
Kettles were boiling in the little houses.
Küçük evlerde çaydanlıklar kaynıyordu.
So that I'll have gourds for the pots and kettles.
Böylece su kabağından yapılma bir sürü kap kacağım olacak.
And when I do, I'll have my gourds for the pots and kettles.
Ve bulduğumda, kap kaçak yapmak için kendi su kabaklarım olacak.
All right, you get some kettles and pots.
Pekala, bir miktar kap kaçak getir.
I make pots and kettles, see?
Çaydanlık ile demlik imal ediyorum.
He told the girls, he was giving them kettles.
Kızlarla konuşup onlara demlik dağıtıyordu.
You specialize in kettles.
Sen çaydanlık yapımında uzmanlaşmışsın.
If I'm fired, let me sell your kettles.
İşten atılırsam, senin çaydanlıkları satarım.
Bright copper kettles And warm woolen mittens
Parlak bakır güğümler Sıcak yün eldivenler
Bright copper kettles
Parlak bakır güğümler
By the way, where are the Kettles?
Hakikaten, nerede o sığırlar?
We were all on stage and they had made these dry ice kettles so smoke could come out of'em.
Hepimiz sahnedeydik. Duman çıkması için arkada buzları kaynatıyorlardı.
§ Bright copper kettles and warm woolen mittens §
§ Parlak bakırdan demlikler ve sıcak yün eldivenler §
§ Bright copper kettles and warm woolen mittens § §
§ Parlak bakırdan demlikler ve sıcak yün eldivenler §
Mother's blind on account of the lye in the laundry kettles.
Annemin gözleri çamaşıra atılan kül suyu yüzünden kör oldu.
Perhaps your kettles are stained with rust, or the lye is rancid.
Belki çamaşırlık paslanmıştır. Belki kül suyu bozulmuştur.
When we play at country funerals, we see kettles smoking, pork, lambs turning on a spit.
Köy cenazelerinde çaldığımızda çaydanlıkların tüttüğünü, domuz ve koyun etlerinin kızardığı gördük.
The landlord of the Lamb pub in Chichester challenges me to throw one of these copper kettles over his pub.
Chichester'daki, Lamb pub'ın sahibi Bakır bir çaydanlığı barın üstünden fırlatamayacağıma dair bana meydan okumuştu.
- Boosting Salvation Army kettles.
- Bağış kutularını çalmıştır.
It's always muggins having to boil kettles!
su ısıtıcı varken sıcak su olmaması, Can sıkıcı!
All kettles and biscuits.
Duyguları karmakarışıktı.
I had to drive as far as 60 miles to Zakopane and Rabka just to get some kettles.
"Sadece bir kaç çaydanlık almak için 100 km uzaklıktaki Zakopane ile Rabka'ya..." "... gitmek zorunda kaldım. "
Indians used to trap them and then trade them for everything... blankets, hatchets, iron kettles.
Yerliler onlara tuzaklar kurar ve herşey için ticarette kullanırlarmış battaniye, çaydanlık, balta.
Find a racing yard we can use, dodgy kettles, the lot.
Yarış pisti ve dandik porno bulun. Hepsi bu.
* Bright copper kettles and warm woolen mittens *
* Bright copper kettles and warm woolen mittens *
I don't like electric kettles.
Elektrikli su ısıtıcı sevmiyorum.
They rung tin kettles, they beat on brass pans,
Çaydanlıklara vurdular, kap kacağa vurdular.
You make pots and kettles.
Sen çanak çömlek yapıyorsun.
But me, well, there's gotta be more to my life than just pots and kettles.
Ama ben, şey, hayatımda çanak çömlekten daha önemli şeyler olmalı.
If I end up making acorn kettles for the rest of my life, I am holding you personally responsible.
Hayatımın geri kalanında palamut güğümleri yaparsam bundan seni sorumlu tutacağım.
Sir, it's just pots and kettles.
- Bozacının şahidi şıracı, amirim.
Saw kettles like this one.
Buna benzer çaydanlıklar gördüm.
And it applies to every source of power there is - from kettles, to steam engines, to windmills.
Bu kanun bütün güç kaynaklarına uygulanabilir. Çaydanlıklardan buhar makinelerine ve yel değirmenlerine kadar.
Well, Ben Franklin, my fellow son of liber-tea kettles.
Ben Franklin, benim sevgili bağ- -cı arkadaşım.
Like hanging King George in effigy... And "H" and "l" are monograms you can put on those kettles.
Orada Kral George'u asaca- -asma yaprağı göstereceksin, ne biçim beğenir.
You can get righteous kettles these days, all chrome and whatnot.
Tamamı krom kaplı ısıtıcılar alabilirsin bu ara.
¶ Bright copper kettles and warm woolen mittens ¶
* Parlak bakır çaydanlıkların ve sıcak, yün eldivenlerin *
We need ten kettles and we have to build a fireplace.
On çaydanlık lazım ve ocak yapmalıyız.
- Right. It's like when you stick a cork in one of those cartoon tea-kettles.
Mantar tıpasıyla çaydanlığın ağzını kapatmak gibi.
♪ Bright copper kettles and warm woolen mittens ♪
# Sıcak yün eldivenler Ve parlak bakır çaydanlıkları #
"Cold kettles make tasteless tea," grandmother always said.
"Soğuk kettle, tatsız çay yaptırır" derdi hep büyükannem.
Coke and kettles, please.
Kola ve cips lütfen. Tuzlusuından.
You know anything about kettles?
Bu ısıtıcılar nasıl çalışır, biliyor musun?
Kettles boiling.
Su kaynadı.
Hey, Kettles.
Hey, Kettles.
Excuse me, you just told that to Officer "Can't Remember Crap" Kettles.
Özür dilerim ama bunu Memur "Hiçbir şeyi hatırlamayan" Kettles'a sordun.
Kettles, you've got a gun.
Kettles, silah taşıyorsun.
A mound of refuse or the sweepings of a street, Old kettles, old bottles, and a broken can, old iron, old bones, old rags, That raving slut who keeps the till.
Bir yığın atık ya da bir sokağın çöpü, eski çaydanlıklar, eski şişeler ve kırık bir kutu, eski demir, eski kemik, eski paçavralar, kasada duran o çılgın sürtük.
Electric kettles over here, sir.
ELEKTRİKLİ ÇAYDANLIK Elektrikli çaydanlıklar burada beyefendi.
- Speaking of kettles -
- Su ısıtıcı...