Knob traducir turco
751 traducción paralela
It's a knob off a brass doorknocker.
Pirinçten yapılmış bir kapı tokmağı.
All my life I wanted a knob off a brass doorknocker.
Tüm yaşamım boyunca, pirinçten yapılmış bir kapı tokmağı istemiştim.
It's a knob off a brass doorknocker.
Pirinçten bir kapı tokmağı.
It has a little knob that you turn.
Üstünde çevrilen küçük bir düğmesi var.
- A little knob, that's right.
- Küçük bir düğmesi var, doğru.
- Just a little knob.
- Küçük bir düğme.
- It's a radio and has a knob.
- O bir radyo ve bir düğmesi var.
- There's the knob.
- İşte düğmesi.
Just put your hand on the knob, turn it to the left. Now pull it toward you.
Elini üstüne koy, sola çevir, kendine doğru çek.
You pug, you knob, you button head, know that I glory in this nose of mine!
Seni yassı, düğme burunlu, yuvarlak kafa bil ki iftihar ediyorum ben bu burunla.
Door knob, turn.
- Hangisi daha iyi? Topuz mu? Dönüş mü?
But Dr Frye knows every knob on the panel.
Ama Doktor Frye içinde dışında ne kadar potansiyometre varsa hepsini biliyor.
They come up very slowly, one at a time, till it reaches the door, and the knob turns, and the door begins to open and...
Yukarıya çok yavaş çıkıyorlar, sırasıyla, ta ki kapı kapanana değin.
It's the knob on the right.
- Hayır o değil, sağdaki!
Of course, I realize that there are some of you who can't turn the knob.
Kuşkusuz, anlıyorum ki, bazılarınız düğmeyi çaviremiyor.
Yes, I turned this knob and this one... and then this.
Evet. Önce bunu çevirdim sonra bunu çevirdim ve bunu çektim.
I'll lock the door and hook a chair under the knob.
Kapıyı kilitler, kapı kolunun altına bir iskemle koyarım.
I've got the knob for this job, so let's get on with it.
Bende bu iş için gerekli olan şey var, o yüzden şunu halledelim.
Which knob do I turn?
Hangi düğmeyi çevireceğim?
The man had a c-c-cane... and the knob was in the shape of a head.
Adamın bir bastonu vardı bastonun topuzu baş şeklindeydi.
Somebody sure put a knob on my skull.
Birisi kafama vurup kafatasımı şişirmiş.
She was hit upon the head by an object, and the object was the knob on the closet door.
Bir cisimle kafasına vurulmuştu. Cisim de, dolap kapağının tokmağıydı.
I'm not taking that knob head anywhere.
Ben herkesten talimat almam.
we will be starting a whole new life together, you and me, and one day, one day you just watch, we'll have a big white house on Knob Hill, with a chandelier to hang in every room.
biz yeni bir hayata birlikte başlamış olacağız, sadece sen ve ben, ve bir gün, bir gün göreceksin, Bizim Knob Hill de büyük, beyaz bir evimiz olacak. her odasında avizelerin asılı olduğu,
Salt, muscatol knob.
tuz, misket şeklinde.
Just pull the lower left-hand knob out.
Sadece biraz aşağıya it.
The fifth knob's starting to stick.
Beşinci düğmeyi izle. Takılmaya başlıyor.
Also on the rear door knob.
Ve dinleyin, Palm Springs'den aradılar. Lastik mağazasını sizin için belirlemişler.
Yeah, there was this handkerchief out back, stuck in a rose bush, stained with theatrical make-up, and we found traces of the same make-up on the gun handle and the rear door knob.
Onu öldüren kafasına sıkılmış olanıydı. Ve o, diyor Balistik, bir başka tabancadandı, bir 22 kalibrelik tabancadan. Ve bir süre önce ateşlenmişti.
This knob is loose.
Bu düğme çıkmış.
Doesn't look like a gearshift knob.
Vites kolu topuzuna benzemiyor.
♪ I'm the girl that makes the thing ♪ That drills the hole that holds the spring ♪ That drives the rod that turns the knob that works the thingamabob
â ™ ª l'm the girl that makes the thing â ™ ª That drills the hole that holds the spring â ™ ª That drives the rod that turns the knob that works the thingamabob â ™ ª l'm the girl that makes the thing that holds the oil that oils the ring
On a bench close by an old man stares into space for hours on end ; his is mummified, perfectly still, with his heels together, his chin leaning on the knob of the walking-stick that he grips tightly with both hands, gazing into emptiness, for hours.
Yakınındaki bankta oturan yaşlı bir adam saatlerce boşluğa bakıyor ; mumya gibi hareketsiz, topuklarını birbirine dayamış çenesini iki eliyle sıkı sıkı tuttuğu bastonunu üzerine yaslamış boşluğa dalıp gitmiş saatler önce.
There's a grey knob about the size of a milk-bottle top.
Süt şişesi kapağı büyüklüğünde gri bir düğme var.
Toward the end knob.
Vites kolunun sonuna doğru.
- You're slicker than snot on a door knob.
- Sen küstahtan da daha küstahsın!
Count the numbers one to 10 Turn the knob and try again
Birden 10'a kadar sayin Tokmagi çevirip tekrar bakin
I SEE THE KNOB.
Tokmağı görüyorum.
I SEE THE KNOB ON THE WHITE HOUSE.
Beyaz evin tokmağını görüyorum.
ON THE WHITE HOUSE, I SEE THE KNOB.
Beyaz evde... Tokmağı görüyorum.
- I saw the knob turn.
- Tokmağının döndüğünü gördüm.
- Each night a new dial. a new knob...
Her gece, yeni bir kadran, yeni bir diyot ekliyoruz.
Let go of the knob, and I'll let you in.
Kapının kolunu bırak da açayım.
I was too scared to touch the door knob. I pissed in my pants.
Dolabın kulpuna dokunamayacak kadar korkmuştum, altıma yapmıştım.
The knob that moves the bolt, I don't know what to do about it.
Şu, zincirin ucundaki yuvarlak, nasıl açacağımı bilmiyorum.
Put 10p in and turn the knob.
On poundu koy ve düğmeyi çevir...
Put another 10p in... turn the knob again.
Sonra bir onluk daha koy ve topu tekrar çevir.
If you depress this knob, you'll gain a long second.
Buradaki düğmeye bastırırsan uzun mu uzun bir 1 saniye kazanacaksın.
- Can't you at least try the knob first?
- Önce kapı topuzunu denesen olmaz mı?
Knob City, U S A! "
Karpuz şehri, ABD.
There's no knob on the inside.
- İçeride kapı kolu yok.