Let me see it again traducir turco
40 traducción paralela
Let me see it again.
Tekrar bakayım.
Let me see it again!
Bir kez daha bakayım!
- Let me see it again!
- Görelim şunu.
Let me see it again.
Şunu tekrar göreyim.
I cry at every damn thing. Let me see it again.
Dur bir daha bakayım.
Let me see it again.
Şuna bir daha bakayım.
Let me see it again.
Şuna bir daha bakmama izin ver.
Let me see it again.
Bir daha bakayım.
Promise me, when you find the film, you'll let me see it again.
Söz ver, filmi bulduğunda yeniden izlememi sağlayacaksın.
- Don't let me see it again.
- Bir daha da sakın oradan çıkartma.
- Let me see it again.
Bir kez daha göreyim.
Let me see it again.
Ver bir daha bakayım.
Let me see it again.
Tekrar izleyeyim.
After redrawing it, you can't send it to other publishers so come back and let me see it again.
Tekrar hazırladıktan sonra, başka yayınevine gönderemezsiniz getirip yine bana gösterirsiniz.
I mean, h-hold it. L-l-let me see it again.
Tekrar bakayım.
Don't let me see it again.
Bana tekrar gösterme.
Let me see it again.
Dur tekrar bakayım.
Let me see it again.
Tekrar at bakalım.
Let me see it again..... with my own eyes.
Tekrar görmeme izin ver kendi gözlerimle.
Let me see it again.
Tekrar göster şunu.
( gasps ) Let me see it again.
Dur tekrar bakayım.
Let me see it again.
Tekrar göreyim.
How does it go again? "Fellow patriots..." Let me see that please?
Tekrar nasıl gidiyor? "Yurtsever dostlar..." Bir bakabilir miyim lütfen?
As soon as you finish, let me see it again.
Bitirir bitirmez görmem için tekrar getir.
If they convict you if they lock you in jail, if they never let you design another building if they never let me see you again it won't break me.
Seni suçlu bulsalar da seni hapse tıkasalar da, bir daha çizim yapmana izin vermeseler de seni tekrar görmeme izin vermeseler de bu bana zarar vermez.
life is just totally unfair... if it hadn't been for pinky... he's really sweet, and he lives out here in siberia where I'll probably never got to see him again... dad won't even let me go outside,
Hayat hiç adil değil. Pinky olmasaydı... Çok tatlı bir çocuk ama artık onu bir daha asla göremem.
Well, won't you let me see if I can't mend it again?
Eğer tekrar seni görmeme izin verirsen tekrar onaramaz mıyım?
Hey, let me see if I can do it again.
Hey, dur bakalım tekrar yapabilecek miyim?
I am sure she will be happy with it you leave me no choice let's keep it a secret between us see you again?
Çok sevineceğine eminim. - Başka şansım yok demek ki. Tabii ki benden duymadınız.
Let me see what I can do, and unless I have some success to report, you'll never hear about it again.
Bakalım neler yapabilirim ve size başarı haberleri vermezsem bu konuyu bir daha duymayacaksınız.
Mother General, in the name of merciful Christ, of the bereaving Virgin, let me see my son again, it's been three years.
Baş rahibe merhametli İsa, kutsal Meryem aşkına, oğlumu bir kez görmeme izin ver, tam üç yıl oldu.
Kyle offered to take me to the hospital to see my oncologist, schedule my treatments, and I almost... I almost let him do it, because I... I wanted to see him again so badly.
Kyle beni hastaneye götürmeyi teklif etti onkologumla görüşüp tedavimi ayarlamayı ve ben neredeyse kabul ediyordum çünkü onu tekrar görmeyi o kadar çok istiyordum ki.
And while we're at it, let's say I dumped Melissa and decided she never wants to see me again as long as she lives.
Hazır laf açılmışken, Melissa'yı da terk ettim diyelim yaşadığı sürece beni bir daha görmek istemediğine karar verdi.
See, I got a feeling you may want to be seeing me again and if she knew we had this little pow-wow, she's not gonna let it happen.
İçimden bir ses benimle tekrar görüşmek isteyebileceğini söylüyor ama eğer bu küçük sohbetimizden haberi olursa buna izin vereceğini sanmam.
Or let me do it, then let me split, you'll never see me again.
Ya da bırkaırsın ben yaparım, sonra da sen arkanı dönersin ve beni bir daha hiç görmezsin.
[scoffs] It doesn't even matter Stef and Lena are never gonna let me see them again.
Ama bir önemi yok çünkü Stef ve Lena bir daha asla onları görmeme izin vermeyecek.
If you're so sure there's nothing dodgy, just let me see Kay's phone and if there's nothing on it, I won't bother you again.
Böyle bir şey olmadığına eminsen Kay'in telefonuna bakmama izin ver. Eğer içinde bir şey yoksa, seni bir daha rahatsız etmem. İyi bir anlaşma.