Mete traducir turco
86 traducción paralela
Why mete out punishment to a man who has proven himself a useful... and honorable citizen?
Niçin, kendisini topluma yararlı ve saygın biri olarak ispatlamış bir insana ceza vermek gerekirmiş?
Gang, schmang.
Çete mete.
Where the issues are so titanic, the court must mete out more drastic punishment.
Bu çok önemli bir dava. Mahkeme çok daha ağır bir ceza vermeli.
- Mete out his punishment.
- Onun cezasıyla yüzleş.
Who will mete out Heaven's Punishment?
İlahi Cezalandırma'yı kim yapacak?
"No, we will mete out to the Germans the measure and more than the measure they have meted out to us."
Almanlara, onların bize yaptığının daha fazlasını yapacak ve hadlerini bildireceğiz. "
He can mete it out, and he can die himself.
Hem ölüm yağdırabilir, hem de kendisi ölebilir.
We shall mete out justice that is swift and retribution that is final!
Adaletimiz hızlı, intikamımız kesin olacak!
And with what measure ye mete, it shall be measured to you again.
Çünkü nasıl yargılarsanız öyle yargılanacaksınız.
If this had not been mine, if I had lived another way a child to a husband's whim my soul hardened from lack of touch and lack of love I confess such endless days and nights would be punishment greater than any you could mete out.
Eğer ben bana ait olmasaydım... Eğer başka biçimde yaşasaydım... Dokunuşların ve aşkın eksikliği yüzünden ruhum taşlaşırdı.
'With what judgement ye judge, ye shall be judged. 'What measure ye mete, it will be measured to you again.'
"Hangi yargıyla yargılarsan, sen de öyle yargılanırsın ve hangi ölçüyle ölçersen, aynı şekilde sen de ölçülürsün."
... Mete out some serious everlasting punishment.
Onu sonsuza kadar cezalandırırdım.
I review the verdict and mete out the punishment,
Kararı ben gözden geçiriyorum ve cezayı belirliyorum.
We should not allow them to stymie our ability to mete justice.
Adaleti yerine getirme yeteneğimizi engellemelerine izin vermemeliyiz.
You and I... xxxxxxxxxxxx
Sen ve ben. Çeviri : METE-1111
Mete...
Mete... "
Not to speak ill of anyone, but... as Justice of the Peace, if I don't know what's going on, I can't mete out justice.
Kimsenin hakkında kötü konuşmak istemem fakat Sulh Hâkiminiz olarak, olan biteni bilmezsem adalet dağıtamam.
How simple it would have been to board a train in Paris to mete out punishment to your daughter, so that the two women in your life, who had let you down - your wife and your child -
O trene Paris'ten binip kızınızı cezalandırmanız o kadar kolaydı ki. Böylece, hayatınızda sizi düş kırıklığına uğratan iki kadın yani karınız ve çocuğunuz, bir daha asla bir araya gelemeyecekti.
They are gonna mete it out themselves.
Onlar adaleti kendilerince bölüştürecekler.
The natives judge us by how we mete out justice.
Yerel halk bizi adalet anlayışımıza bakarak değerlendirir.
- We'll mete out justice in public.
- Adaleti herkesin önünde yerine getireceğiz.
My duty is to mete out justice to terrorists like you, Paprika.
Benim görevim senin gibi teröristlere adalet dağıtmak, Paprika.
You can also mete out justice as you see fit.
Ayrıca uygun gördüğünüz adaleti dağıtabilirsiniz.
You gonna refuse to help mete out justice for Reese Paxton, are you, Caleb?
Reese Paxton'a yardım etmeyeceksin değil mi, Caleb?
I will inform the villagers that you are a Wraith worshiper, and let them mete out their own justice.
Köylülere senin Wraith'e tapan birisi olduğunu söylerim,.. ... onlarda kendilerince adaleti yerine getirirler.
I am captain of infantry commando, Mete Horozoglu
Ben Piyade Komanda Yüzbaşı Mete Horozoğlu.
Do you hear, Mete?
Duyuyor musun?
- Zeynep, would you please hang up?
Mete. Zeynepcim telefonu kapatabilir misin canım?
Commander says, they'll definitely attack.
Mete Yüzbaşı kesin saldırırlar diyor.
Fearlessness is true Dravidian trait.
Korkusuzluk Mete Han'ın gerçek özelliğidir..
Oh, thank you. As tennyson wrote, "i mete and dole unequal..."
Tennyson'nın yazdığı gibi, "Ben eşit şekilde bölüştürüp dağıtmazsam..."
You really believe Jack Bauer wants to trust some toothless international tribunal to mete out justice to the people who killed Renee?
Gerçekten Jack Bauer'in bir kaç yaşlı yargıca güvenip Renee'yi öldüren insanları adalete teslim edeceğine mi inanıyorsun?
I'll accept accountability for the offense that Magoshiro have done. Please mete your punishment.
Bu vazife için Magoshiro'yu kısa bir müddet için çırak merasim şefi olarak görevlendiren bendim.
Did you use Cooper to become a better liar in order to mete out vigilante justice from a higher bench?
Cooper's'ı daha iyi yalan söyleyebilmek için mi kullandınız? Daha yüksek bir makamdan adalet dağıtmak için mi?
Despite the fact that as vice principal, she's often called upon to mete out discipline and resolve disputes.
Bu gerçeğe rağmen, müdür yardımcısı olarak çoğu kez münakaşaları disipline etmeye ve çözmeye uğraştı.
Will you play the ponies tomorrow Mete?
Yarın yarış oynuyor musun oğlum Mete?
- Mete out the punishment!
- Cezayı uygulayın! - Hayır!
Mete is living in Izmir.
- Mete, İzmir'de biliyor musun?
- Really?
- Mete Abi?
They feel that it's their destiny to mete out justice.
Kaderlerinin adalet dağıtmak olduğunu düşünürler.
The Imperial Court is so bad that men like us have to mete out justice it's a pity
İmparatorluk Sarayı o kadar kötü ki adaleti bizim gibilerin dağıtması gerekiyor. Çok yazık.
My beloved friend Mete Avunduk and I, Kaan Çaydamlý as every monday, tuesday and thursday We are with you in Kent FM, Gümüþsuyu Facilities, Yenice Studios.
Değerli dostum Mete Avunduk ve ben Kaan Çaydamlı her pazartesi, salı ve perşembe olduğu gibi Kent FM, Gümüşsuyu Tesisleri, Yenice Stüdyoları'nda sizlerle beraberiz.
Mete, a listener is on the line.
Mete, bir dinleyici hatta bağlanmak istiyor.
No Mete, no tranquility for me.
Yok Mete, bende sakinlik olmuyor.
[METE] Sometimes even all conditions are ready, you cannot die.
[METE] Bazen bütün koşullar uygunken bile ölemezsin.
[METE] Sometimes you cannot cry.
[METE] Bazen ağlayamıyorsun bayağı bayağı.
[METE] Women are always crying.
[METE] Kadınlar hep ağlıyor.
[METE] My boxers ( underwear ) are old.
[METE] Benim boxerlarım eskidi ya.
Mete, I met Lutfu, before coming here.
Mete, Lütfü'ye uğradım ben gelirken ya.
[METE] The road is not a function of time.
[METE] Yol zamanın bir fonksiyonu değildir.
- My justice is not for you to mete out.
Adalet dağıtmak sizin işiniz değil.