Narrating traducir turco
502 traducción paralela
[Man Narrating] And from now on, somewhere within Germany... is a man with a precision rifle... and the high degree of intelligence and training that is required to use it.
[Adam Anlatıyor] Bundan sonra, Almanya'da bir yerde sniper'lı bir adam yüksek istihbarat ve onu kullanmak için gereken eğitim.
[Man Narrating] That was a bad shot, or else he was impatient.
Çok kötü bir atıştı, ya da sabırsızdı.
[Peter Narrating] And so I went to Lottie's party.
... ve böylece Lottie'nin partisine gittim...
[Peter Narrating] Lottie's party and my meeting with Nancy Ordway... was on the sixth of June.
Lottie'nin partisi ve Nancy Ordway ile buluşmam... Haziranın 6'sındaydı.
[Peter Narrating] Within a week of her arrival... she was already on her way uptown.
Gelişinden sonraki bir hafta içinde...
[Peter Narrating] Her next stop, two weeks later... was 24th Street... at the kind invitation of a new friend.
O'nun bir sonraki durağı, 2 hafta sonra... 24.cadde idi... Yeni bir arkadaşın nezih bir davetinde.
[Peter Narrating] By early May, about a month before Lottie's cocktail party... she had reached 45th Street and the theater where Lottie was starring... in my production of Star Rising.
Lottie'nin kokteyl partisinden yaklaşık bir ay önce, Mayısın başları... Lottie'nin oynadığı ve benim prodüksiyonum olan "Yükselen Yıldız" a 45.caddedeki tiyatroya gitti...
[Peter Narrating] With that background to the tragedy... let me now pick up the story of my friendship with Nancy Ordway... ten days after our meeting at Lottie's party.
Trajedi'nin gerisindeki gerçek olarak... Nancy Ordway ile olan arkadaşlığımın öyküsünü anlatayım.. Lottie'nin partisindeki tanışmadan 10 gün sonra...
[Carlotta Narrating] I knew he was anxious to see them as soon as possible... so I decided to stop offi at his apartment... in case he should be there to show them to him.
Onları en kısa zamanda görmek için sabırsızlandığını biliyordum... Apartmandaki ofisine uğramaya karar verdim. oradaysa Resimleri o'na göstermek istiyordum.
[Guy Narrating] So Mily'd got next to Arkadin already.
Yani Mily şimdiden Arkadin'e ulaşmıştı.
[Guy Narrating] With her British boyfriend occupied on the telephone...
İngiliz erkek arkadaşı telefonla meşgulken...
[Guy Narrating] It wouldn't be so tough to get stuck on a doll like that, dough or no dough.
Böyle bir kıza bağlanmak pekte zor değildi, zengin olsun ya da olmasın.
[Guy Narrating] Well, they all seemed to be very interested in who it was... that was bumming a ride with the boss's daughter.
Hepside belliki patronlarının kızıyla... seyahat eden serseriyi merak ediyordu.
[Guy Narrating] Mily, out on that cruise, was keeping in pretty close touch with me... whenever she could.
Tekne gezisindeki Mily, benimle elinden geldiğince... iletişim hâlindeydi.
[Guy Narrating] Now, remember that Bracco had made us a present of two names -
Şimdi, Bracco'nun bize hediye olarak iki isim verdiğini hatırlarsak, bunlar :
[Guy Narrating] Until I learned about it from the baroness...
Barones'ten haberini alana kadar,...
[Guy Narrating] I don't know how long it was I had to keep him out there... drifting around in a chartered fishing boat... but finally he spilled everything.
O kiralık balık teknesinde... onu ne kadar tuttum bilemiyorum, fakat sonunda herşeyi yumurtladı.
You'd think he was narrating a silent movie.
Görseniz, sanki bir sessiz filmde anlatıcı sanırsınız.
[Man Narrating] I shall never forget the weekend Laura died. A silver sun burned through the sky like a huge magnifying glass.
Kızgın bir güneş büyük bir büyüteç gibi her yeri kavuruyordu.
- [Lydecker Narrating] But this was a far cry... from the girl who walked into my life at the Algonquin Hotel five years before.
- İyi şanslar. Ama o günkü Laura beş yıl önce Algonquin Otel'inde hayatıma giren kızdan çok farklı birisiydi.
[Lydecker Narrating] Naturally, I was annoyed by the incident... but she had something about her, that girl.
Doğal olarak bu olay yüzünden canım çok sıkılmıştı, ama o kızda özel bir şeyler vardı.
[Lydecker Narrating] Her career began with my endorsement of the pen.
Böylece kariyeri benim o kalem reklamını imzalamamla başlamış oldu.
[Lydecker Narrating] I couldn't understand it.
Buna bir anlam veremedim.
[Lydecker Narrating] I concealed my annoyance with masterly self-control... but I sensed a situation which would bear watching. but I sensed a situation which would bear watching.
Rahatsızlığımı kendimi ustaca bir gayretle tutarak gizledim ancak yakından izlenmesi gereken bir durumun geliştiğini sezinledim.
[Lydecker Narrating] What came of it, I hoped to hear that night.
Bundan ne sonuç çıktığını o gece öğrenmeyi umuyordum.
[Man Narrating] Ayear ago -
Bir yıl önce.
Uh, all the other men we spoke to, they were at the screening, and they all said that you were on the stage narrating the movie at the time that the crime was committed.
Ah, konuştuğum bütün öteki kişiler, onlar filmi seyretmişlerdi, ve dediler ki, siz cinayet işlendiği sırada sahnede filmin konuşmalarını yapıyormuşsunuz.
[Holmes narrating] and one man among the many... Who was privy to the prince's indiscretion... Took on the filthy work.
Prensin akılsızlığına şahit pek çok kişiden birisi pisliği temizleme işini üstüne aldı.
[Hannibal Narrating] In the hills near the town of Redwood, California... five miles from the Oregon border, a maniacal religious cult leader named Martin James... has been keeping his youthful followers isolated from the outside world... controlling their minds by terror and intimidation.
Pınar Batum California, Redwood kasabası yakınındaki tepelerde Oregaon sınırına beş mil mesafede, dini mezhep lideri Martin James genç müritlerini dış dünyadan izole edilmiş bir şekilde tutuyor. Onları korku ve tehditle kontrol altında tutuyor.
[Hannibal Narrating] The first time I tagged up with Ray Brenner... he couldn " t have been more than two weeks out of Special Forces training.
Ray Brenner ile ilk tanıştığımda özel kuvvetlere katılalı 2 hafta olmamıştı.
[Face Narrating] One time, Charlie had the company pinned down.
Bir keresinde, Charlie birliği sıkıştırmıştı.
[B.A. Narrating] One night I was walking point and took a round in my leg.
Bir gece devriyedeydim ve bacağımdan vuruldum.
are you narrating this?
- Maç spikerliği mi yapıyorsun?
( Man Narrating ] Working in the store Sunday all day.
Pazar günü, tüm gün markette çalışıyorum.
( Narrating ] We returned downhill through the tunnel curves fast.
Merkeze, tünellerin virajlarından son sürat geçerek geldik.
( Walt Narrating ] Roberto never acknowledges the fuck of the night before.
Roberto, bir önceki geceki sikişmemizi asla kabullenmiyor.
( Walt Narrating ] We're heading west towards the Pacifiic Ocean.
Pasifik Okyanusu yönünde batıya doğru gidiyoruz.
( Walt Narrating ] I don't want to interfere with their lives.
Hayatlarına karışmak istemiyorum.
( Walt Narrating ] The plan is simple.
Plan oldukça basit.
( Walt Narrating ] Do they know that I'm here because I'm in love with the boy?
O çocuğa aşık olduğum için burada olduğumu biliyorlar mı?
( Walt Narrating ] I go to the Grecian Gardens raving, Johnny's gone. "
Johnny gitmişti, ben çıldırmış gibiydim.
( Walt Narrating ] He only wants to have sex at night, not during the day.
Sadece geceleri seks yapmak istiyor, gündüz vakti değil.
( TV Continues, Indistinct ) ( Walt Narrating ] I can't help feeling that his well-being depends on Johnny coming back.
Mutlu olmasının Johnny'nin dönüşüne bağlı olduğu hissine karşı elimden bir şey gelmiyor.
( Walt Narrating ] They're people like we are.
Onlar da bizim gibi insanlar.
( Walt Narrating ] Looking forJohnny, I saw no sign.
Johnny'yi arıyorum ama hiç bir iz yok.
( Walt Narrating ] All this time we think Johnny's on vacation in Idaho.
Bütün bu zaman boyunca Johnny'nin Idaho'da olduğunu düşünmüştük.
Just remember that you're not just reading the news or narrating.
Unutma, sadece haber okumuyor ya da anlatmıyorsun.
You are narrating me, haven't you already traced out my path?
Beni sen yazıyorsun, yolumu şimdiden tasarlamış değil misin?
And, uh, finally, I start doing the stuff, and he's just telling me, he's narrating the script to me and saying, "You're meeting your long-lost lover"
ve, ah, en sonunda söz ettiği şeyleri yapmaya başladım, o da senaryoyu okumaya başladı ve "7 yıl sonra, uzun zamandır görmediğin eski sevgilinle buluşuyorsun ve..."
[Lama Norbu Narrating] The King had given Siddhartha three palaces.
Kral, Siddhartha'ya üç saray vermişti.
( Walt Narrating ] Fuck it.
Siktir et.