No more than that traducir turco
1,184 traducción paralela
Antonia gave him her affection, but for the moment no more than that.
Ve Antoina ona ilgisini belli etti ama çok kısa bir an için...
But no more than that.
Daha fazla değil.
No, it's more than that.
Hayır, bu daha farklı bir şey.
- No, more than that. Twice that.
- Hayır, daha fazla, iki katı
No, it's more than that. I want Hunt paid. We've never done that before, sir.
Hayır bundan daha fazlası var.Hunt a ödeme yapılmasını istiyorum.
I had no part in her child any more than that matter at Craigrostan.
Benim çocuğuyla bir ilgim yok. Craigrostan'da olanlarla bir ilgim olmadığı gibi.
For eight months - no, more than that - a year, I sat in a cafe, I drank coffee and I wrote nonsense in a journal.
Sekiz ay boyunca... hayır, daha fazla, bir yıl bir kafede oturdum, kahve içtim ve bir günlüğe zırvalar yazdım.
It's no more peculiar than that stuff in seminary, heaven and hell and everlasting life and that.
Rahip okulunda öğrendiğimiz şeylerden tuhaf olamaz... cennet, cehennem ve sonsuz hayat falanla ilgili hani.
No, I came down here to say that my brother deserves membership more than I do and I want to step down in his favour.
Hayır, buraya kardeşimin üyeliği benden daha fazla hak ettiğini söylemeye ve onun iyiliği için geri adım atmak istediğimi söylemeye geldim.
No one felt that tragedy more deeply than me.
Hiç kimse bu olaya benim kadar üzülmemiştir.
They're no more divine or holy than that ketchup we saw on the murdered preacher.
Ölen rahibin üstünde gördüğümüz ketçap kadar bile kutsal olamazlar.
Your word would carry a lot of weight, and no one knows more than you that there's been enough suffering and it could all end right here, right now.
Senin bir sözün valiyi hafifletecek. Bunun ne kadar acı verici olduğunu senden başka kimse anlayamaz. Şimdi burada her şey sona erebilir.
"Killing that nigger gave me no more discomfort than our wives endure when they give birth to our children."
"O zenciyi öldürmek, bana eşlerimizin çocuk doğururken duydukları acıdan daha fazlasını yaşatmadı."
He said, " Killing that nigger gave me no more inner discomfort than our wives endure giving birth to our children.
Şöyle dedi. "O zenciyi öldürmek, bana eşlerimizin çocuk doğururken duydukları acıdan daha fazlasını yaşatmadı."
No, there's a lot more than that goin'on.
Hayır, burada çok daha fazlası var.
And let those that play your clowns speak no more than is set down for them.
Az değil tamamen yenmeli. Söyleyeceklerinden fazlasını söyletmeyin soytarılarınıza.
Happy Gilmore accomplished that feat no more than an hour ago.
Happy Gilmore'un bu vuruşu yaptığı 1 saatten fazla olmuyor.
I'm scared that... that my life may be no more than this.
Bir anlık korkuydu. Tüm bunları hak etmediğimi düşündüm.
Lorenzo Carcaterra... taking into consideration that you arrived on the scene... after the theft of the cart had already occurred... in consideration of that, the Court hereby sentences you to serve... no more than one year, no less than six months... at the Wilkinson Home for Boys.
Lorenzo Carcaterra... sandviç tezgahının çalınmasından sonra... olay yerine geldiğini dikkate alan mahkeme... seni bir yılı aşmamak ve altı aydan az olmamak kaydıyla... Wilkinson Islahevi'nde kalmaya mahkum etti.
There's no more to it than that.
Bundan daha fazlasını yapmana gerek yok.
- No, it's more than that.
- Hayır, bundan da fazlası.
Something like, there is nothing more sad... than a life that ends, and no one knows or cares.
Şöyle bir şeydi ; "hayatta şundan acı şey yoktur ki... bir hayat son bulsun ve bunu ne bilen ne de önemseyen olsun."
Actually, I myself am a product of the New York public school system, and I can think of no more worthy task than restoring that great institution to its former glory.
Aslında ben, şahsen New York devlet okul sisteminin bir ürünüyüm ve ben bu mükemmel kurumun yenileştirmeyle eski ihtişamını gölgede bırakacağını düşünmüyorum.
Uh, no, it's more than that.
Hayır, bundan daha fazlası var.
If that's the only reason you're attracted to women- - No, it's more than that.
Kadınları çekici bulmanın tek nedeni buysa bundan fazlası var
No, it's more than that.
Hayır, daha başka birşey var.
I mean, no one more so than you, I'm sure, but everyone here is working under the assumption that this part of your life is over, that this person is out of your life.
Yani herkes, senin kadar etkilendi ama burada herkes senin gibi bir görev üstlenmiş durumda.. ... hayatının bu kısmı sonra erdi ve o kişi artık hayatında değil.
- No, I'm saying more than that.
Hayır. Bundan daha fazlası.
And there's no gig in the world more important than that.
Ve dünyada hiçbir konser bundan daha önemli değil.
Well, something tells me no matter what we do to that changeling it's going to have a more pleasant disposition than mine.
Bana öyle geliyor ki Bu değikene yaptıklarımızda sorun yok Benimkinden daha memnuniyet verici bir mizaca sahip olacak.
No, it's more than that.
Hayır, bu ondan daha fazlası.
No, they're humanoid,... but definitely more advanced than anything that has evolved on Earth.
Hayır, onlar insansı,... ama Dünya'da evrimleşmiş herşeyden daha ileriler.
I had no idea that a beauty contestant could be more than the sum of her well-assembled parts.
Bir güzellik yarışmacısının... iyi toparlanmış kısımlarının... toplamından daha fazla olabileceğine dair bir fikrim yoktu.
No, it's more complicated than that.
- Hayır, daha da karmaşık.
No, that was more than awesome, it was mythical!
Hayır, muhteşemden de öte.
- No, your dad was more than that.
- Hayır, baban dediklerinden daha fazlasıydı.
- And believe me, no one appreciates that more than I do.
- İnan bana, benim kadar kimse sana değer vermez.
At least no more than a lot of people that age.
En azından o yaştaki birçok insandan daha az.
that for all your rhetoric and endless preening, you're no more than a schoolyard bully with a persecution complex.
Tüm bu sanatsal konuşmaların altında aslında zalimlik kompleksi olan bir okul kabadayısından farkın yok.
No, more than that.
Hayır, daha fazla değil.
No, it's more intimate than that.
- Hayır, ondan daha ayrıntılı.
- And believe me, no one appreciates that more than I do. - Shut up!
- İnan bana, benim kadar kimse sana değer vermez.
- No. It was more than that.
- Hayır ondan fazlasıydı.
No, it's more than that.
Hayır, bundan daha fazlası var.
No, it had to be a more specific reason than that.
Hayır, bundan daha kesin bir sebep lazım.
As far as I'm concerned, there's no one more qualified than you to make that decision.
Bildiğim kadarıyla, bu gemide, bu kararı senden daha iyi verebilecek, hiç kimse yok.
But in time man replaced these gods with new gods and new religions that provided no more certain answers than those worshipped by his Greek or Roman or Egyptian ancestors.
Ama zamanla, insanlık bu tanrıları daha kesin ve daha büyük cevaplar sunmayan başka tanrılarla ve dinlerle değiştirdi ve bu tanrılara Yunan, Romalı ve Mısırlı atalar taptı.
- one, zero... spending no more than one night apart each month... and that within five years... they produce genetically verifiable offspring!
- Bir, sıfır... ve ayda, bir geceden fazla birbirlerinden ayrı kalmayacaklar ve bunun ilk beş yılı içinde... genetik olarak onanmış çocuk yapacaklar!
I give you my word that he is of no more danger... to the city now than I am.
Size artık şehir için tehlike oluşturmayacağına dair garanti verebilirim ve veriyorum.
It is the opinion of myself and my colleagues... that he's in no more danger than any of us.
Ben ve meslektaşlarım hiçbir... tehlike olmadığı görüşündeyiz.
You are no more his than is a bird that he has caught and caged.
Artık daha fazla onun yakalayıp, hapsettiği bir kuş değilsin.
no more bets 114
no more excuses 48
no more war 22
no more pain 25
no more talk 25
no more words 20
no more tears 17
no more 1238
no more lies 144
no more games 109
no more excuses 48
no more war 22
no more pain 25
no more talk 25
no more words 20
no more tears 17
no more 1238
no more lies 144
no more games 109