No pulse traducir turco
667 traducción paralela
Presently through all thy veins shall run a cold and drowsy humour, for no pulse shall keep his native progress, but surcease.
İçtiğin anda damarlarında soğuk bir uyuşukluk hissedeceksin. Nabzının doğal atışı duracak.
There's no pulse.
Hiç nabız yok!
No pulse any more.
Nabzı atmıyor.
There's no pulse, Doctor.
Nabız yok, Doktor.
- No pulse, no heartbeat, no respiration.
- Nabız sıfır, kalp atmıyor, nefes alış verişi yok.
No pulse, no heartbeat, no use. He's gone.
Domuz uzaklaştığında, kurbağa oynayacak mı?
No pulse.
Nabïz yok.
No pulse.
Nabız yok.
There is no pulse.
Nabız yok.
No pulse, no...
Nabız yok! Nab...
It's just as I told you. No pulse at all.
Aynen söylediğim gibi.
No pulse at all.
Hiç nabız yok.
There's no pulse.
Hiç nabız yok.
There's no pulse.
- Sana söylüyorum, hiç nabız yok. - Öldürdüm mü onu?
- He's got no pulse or respiration.
- Nabız ve solunum yok.
No pulse. Continue CPR.
Titreşim yok, devam et.
- No pulse.
- Nabız yok.
There's no pulse either.
Ayrıca nabız da yok.
.No pulse.
- Nabız yok.
What do you mean, "no blood pressure, no pulse"?
Nasıl yani, kan basıncı yok, nabız yok?
You have no pulse, no blood pressure.
Nabzınız yok. Kan basıncı da sıfıra sıfır.
No pulse.
- Nabız yok.
- Doctor, she's arrested with no pulse.
- Doktor, nabzı atmıyor.
Nancy, I'm not a doctor, but it has no pulse, it's not breathing and it's cold as a Popsicle.
Nancy, doktor değilim, nabzı atmıyor, nefes almıyor ve çubuk dondurma gibi soğuk.
- There's no pulse.
- Nabiz yok.
- BP, 5010. No pulse.
- Kan basıncı 50'ye 0.
No pulse in one of them.
Bir hayat emaresi bile yok.
I get no pulse.
Nabız yok.
No blips, no blood pressure variations, no pulse variance.
Hiçbir değişim yok.
But I'm afraid I'm gonna burn in hell, because her neck is broken and there's no pulse and she's dead.
Ama cehennemde yanmaktan korkuyorum. Çünkü boynu kırıldı ve nabzı atmıyor, o öldü.
What if the police should receive an anonymous phone call about you, and find me on the floor, not breathing, no pulse?
Ya polis seninle ilgili isimsiz bir çağrı alır ve beni yerde nefessiz ve nabızsız bulursa?
No BP, no pulse.
Tansiyon yok. Nabız yok.
Still no pulse.
Nabzı hala atmıyor.
Got no pulse, no rhythm.
Nabız yok.
Okay, he's got no pulse.
Tamam, nabzı yok.
- No pulse. Bullet hit an artery.
Mermi atardamar çarpmış.
- There's no pulse down here.
Burada nabız hissetmiyorum.
- No pulse.
Nabzı yok.
- No breathing, no pulse.
- Solunum ve nabız yok.
There's no pulse and he's stone cold.
Nabzı atmıyor ve buz gibi olmuş.
No sound except the beat of one's own pulse.
Kendi nabız atışlarından başka hiçbir ses duyamıyorsun.
- Did you feel his pulse? No.
- Nabzına baktınız mı?
No pulse.
Nabız yok mu?
No pulse, Dr. Bob!
Haydi, ne gördüğünü söyle.
No pulse.
- İnanamıyorum!
No, your pulse... Your pulse is fine. It's steady.
Hayır, nabzın nabzın iyi.
Mr. Durand displayed negative pulse, no heartbeat, no respirations no pupil dilation, no brain waves, no response to pain, and he was buried.
Bay Durand'ın nabzı durmuş, kalp atışı yok, solunum yok..... göz bebekleri tepkisiz, beyin dalgası yok, acıya tepki yok ve gömülmüş.
- No pulse!
- Nabız yok!
There's no area stable enough to withstand a warp pulse.
Warp atımına dayanabilecek kadar sağlam bir bölüm yok.
Oh, no, uh, your pulse is great. I...
Yo, nabzın gayet normal.
No distal pulse in that extremity.
O kolda distal nabız yok.
pulse 147
pulse is thready 26
pulse ox 23
pulse is 34
no pun intended 75
no pushing 33
no purpose 16
no purse 23
no puzzles 21
pulse is thready 26
pulse ox 23
pulse is 34
no pun intended 75
no pushing 33
no purpose 16
no purse 23
no puzzles 21