Olden traducir turco
232 traducción paralela
Just as, in olden times, the owl would be nailed to the barn door, you shall be nailed to the cemetery gates, fowl of blood.
Tıpkı eski zamanlardaki gibi, baykuş ahır kapısına bağlanırdı sizler de mezarlık kapısna bağlamalısınız kanın kuşunu.
This is from the family on your olden annie.
Bu, ailemiz tarafından, gümüş...
Remember the olden days when we collected junk?
Hurda topladığımız eski günleri hatırlıyor musun?
But in olden days there were a lot of...
Çok eski zamanlarda, Bir çok dev...
Blood hath been shed ere now, i'the olden time, ere human statute purged the gentle weal
Ne kanlar döküldü eski zamanlarda, kanunlar yumuşatmadan önce insanları.
No, this was in olden days.
Yok, bu eskiden olmuş.
Them olden days. Them hard, hard times.
Ama o zamanlar tıpkı bir salgın gibi bütün küçük çocuklara aynı şey yapılırdı.
Isn't this where a sea battle was fought in olden times?
Eskiden bir deniz savaşının olduğu yer değil mi burası?
He used to come to the terrace sometimes in the olden days too.
Eskiden ara sıra terasa gelirdi.
Wish I'd been around then in the olden times.
Keşke eski günlerde yaşasaydım.
Yes sir, those sure were the olden times.
- Evet eski günlerdi.
Those were the olden, golden days.
Eski, güzel günlerimiz.
In olden times, they sanctified a marriage by giving the bride on her wedding night to...
Düğünü kutsamak için gerdek gecesinde gelini senyöre vermek adettir.
Since olden times People must succumb to death
Eski zamanlardan beri insanlar ölüme yenik düşmüşler.
He was a Junker of the old school.
Eski ek olden gelen bir asilzadeydi.
In olden times, they used to make pregnant women jump from here to control the population numbers, so they say.
Eski zamanlarda, nüfusu kontrol altında tutmak için gebe kadınları atmak için burayı kullanıyorlarmış, öyle diyorlar.
Since the olden days, we've had a traditional labour service.
Eski zamanlardan beri, geleneksel bir işçi hizmetimiz var.
It'll be like a salon from the olden days.
Burası eski dönem evlerinin salonu gibi.
Well, this business reminds me of a surrey, one of those... you know, the little things in the olden days... you know, the wagons with the thing on top.
Bu iş bana bir faytonu anımsatıyor. Şu eski zamanlarda o bildiğin küçük şeylerden. Hani şu üstünde şey olan vagonlar.
You know something Mrs Norton. In olden times Yew trees used to be evil magic trees.
Biliyor musunuz, Mrs. Norton, eski zamanlarda bu ağaçlar karanlık büyü ağaçlarıydı.
Blood hath been shed ere now, in the olden time.
Önceleri de kan akardı, eski zamanlarda.
We should do like the Turks did in the olden times :
Türklerin eski zamanlarda yaptıkları gibi yapmalıyız.
Olden days
Tehdit edici günler
In olden days a glimpse of stocking was looked on as something shocking now heaven knows anything goes
Eski günlerde bir çorap görüntüsü Çok şaşırtıcı bir şey olarak görülürdü Artık gökler biliyor ya
"Anything goes!" In olden days -
"Anything goes!" Eski günlerde...
In olden days a glimpse of stocking was looked on as something shocking
Eski günlerde gözüme bir çorap ilişti... Şok edici bir görüntüsü vardı. Çoraplar!
In olden days a glimpse of stocking was looked on as something shocking
Eski günlerde gözüme bir çorap ilişti Şok edici bir görüntüsü vardı
"In olden days, a glimpse of stocking."
"Eski günlerde gözüme bir çorap ilişti."
- Olden days. - I wasn't expecting to find you here, sir.
- Sizi burada görmeyi beklemiyordum efendim.
- A glimpse - In olden days.
Eski günlerde.
In olden days A glimpse of stocking...
Eskiden bir çorap görününce
In olden days a glimpse of stocking Was looked on as something shocking
Eskiden bir çorap görününce Kıyamet kopardı
Back in the olden days of Spanish Conquest, every Friday...
İspanyol fetihin geçmiş günlerinde, her Cuma yaşıyorum...
I wish we had the drummers here, in gold doublets, as in olden times.
Keşke eski günlerdeki gibi davulcumuz da olsaydı.
In olden times there had been great battles here.
Çok eskiden burada büyük savaşlar oldu.
You see, people, nobody got sick in olden times, and now everyone's going mad.
Görüyorsun, insanlar, eski zamanlardaki gibi hasta, şimdi herkes deliriyor.
It said that in the olden days, we didn't have test-tube babies.
Orada yazana göre, eskiden bizler tüp bebek değilmişiz.
For example... In the olden days, babies were grown inside their mother's body.
Örneğin eski günlerdeki gibi annelerinin bedeninde büyüyen bebekler gibi.
They say in the olden days, all this was desert, blowing sand and cactus.
Geçmişte buranın bir çölden ibaret olduğunu söylüyorlar. - Sadece kum ve kaktüs.
I'll see you later, Sons of Olden!
Görüşürüz, Odin'in oğulları.
And he started collecting these old photos that go way back to the olden days.
Ve eski günlere ait bu fotoğrafları biriktirdi.
- It was the olden days!
- O zamanlar öyleydi!
A noble of olden time could be today's beggar
"Eskiden gelen bir kırlangıç Avam köyüye doğru uçar"
It was like olden times.
Tıpkı eski günlerdeki gibiydi.
In the olden days it was the priest ´ s job to provide such information.
Eskiden bu tür bilgiler rahiplerden alınırdı.
My name is Olden.
Benim adım Olden.
- Ahh. - Ow. This is a bad beat, Olden.
Bu çok kötü Olden.
Good to see you, Olden.
Seni görmek güzeldi Olden.
Olden's gonna get us some uniforms, and we already got a car.
Olden bize üniforma bulacak ve bir tane arabamız var.
In olden days.
Eski günlerde.
It's Olden.
Adım Olden.