Onus traducir turco
30 traducción paralela
But the onus on it.
- Ama sorumluluğu var.
In putting all the onus on the duck, he wasn't the one who was responsible.
Bütün suçu ördeğe atarak hepimizi farklı bir tarafa yönlendirdi.
Mr Barker shifted the onus of proof from the prosecution to the defence by shifting the emphasis from the almost incomprehensible forensic evidence, claiming it was a case of simple alternatives.
Bay Barker, nerdeyse anlaşılmaz adli deliller sunup....... bunun basit alternatifleri olan bir dava olduğunu iddia ederek ispat külfetini savunmaya bıraktı.
The onus is not on me.
Bu benim sorumlulugum degil.
Does it surprise you that, historically, the onus fell upon physicians to bring about the relief of symptoms?
Tarihte kadınları, bu belirtilerden kurtarma yükümlülüğünün doktorlara düştüğünü bilmek sizi şaşırtır mı?
Strike our colors, Mr. Onus.
Bayrağı indirin bay Onus!
So, here's a book, the Holy Quran, that validates other religions the diversity of mankind and it puts the onus of salvation on the believer.
Kutsal Kitabı Kuran, diğer dinleri kabul etmekte, çoğulculuğu onaylamaktadır. ve kurtuluş sorumluluğunu inanan bireye vermektedir.
Maybe neither onus has to die.
Belki ikimizin de ölmesi gerekmiyor.
Now, this way, the onus of the breakup is on her.
Bu sayede, ayrılığın suçlusu o olacak.
Why is the onus on her to forgive?
Onu affetmek zorunda mı ki?
The onus now rests with the batsmen of India to win this crucial match.
Bu önemli maçı kazanmak için sorumluluk şimdi Hindistan'ın atıcısının elinde.
And the only way to avoid the onus of responsibility for the lives of animals is never to traffic in them at all.
Ve bir hayvanın sorumluluğundan kaçmanın tek yolu, o hayvanı hiç almamaktır.
If she had a preexisting problem, It takes the onus off the holoband.
Daha önceden sorunları varsa sorumluluğu holobanddan kalkar.
"Onus border."
"Zorunlu sınır".
I've taken the onus to help you.
Sana yardim etmek icn sorumluluk aliyorum.
I've taken the onus of making Dongri beautiful.
Ben tüm Dongri'nin güzellik sorumluluğunu üstleniyorum.
In this lifetime, the onus of repaying your debt is entirely mine, Gaitonde sir.
Bu hayatta, tüm sorumluluklar benim Gaitonde efendim.
In limited cases, no onus of responsibility will be attributed.
Bazı sınırlı davalarda, hiç bir sorumluluk yükü dayandırılmayacak.
And nine times out of ten, the onus of their split landed on me.
Ve her 10'un 9'unda ayrılmalarının sorumlusu ben çıkıyordum.
In due course, when I have authenticated the Major's beautiful work, then, then we shall discuss the termination of your employment and come to some understanding as to how to bear the onus of your ridiculous expenses.
Binbaşının güzel çalışmasını doğrulandıktan sonra işinin sona ermesi hususunda konuşabilir ve gülünç harcamalarının bana getirdiği yükümlülükler konusunda anlayış gösterebilirim.
I was hoping to spare you this onus a little while longer, but go inside.
Seni bundan bir süre daha uzak tutabileceğimi umut ediyordum ama yine de gir içeriye.
The onus of proof lies with you.
Beni suçladığına göre, ajan olduğumu ispatlamak da sana düşer.
I am Chief Onus, leader of the Tugarin tribe and protector of this forest.
Ben Reis Onus Tugarin kabilesinin ve bu ormanın koruyucusuyum.
The onus is on you.
Mesuliyet sende.
Talk to me.
Geceleri sürünerek, tek başına inine dönerken... yalnızsın değil mi? onuş benimle.
And I'm not sure about shifting the onus onto the families. We're not negotiating, are we?
Sorumluluğu ailelere bırakmak ne kadar doğru bilmiyorum.
Takes the onus off her daughter.
Çok hoş.
So talk, Allannah.
k onuş öyleyse, Allannah.
Talk to me later at Marie's party.
Benimle daha sonra Marienin partisinde k onuş.
It's an onus like no other.
Bir nevi mesuliyet.