Option traducir turco
6,537 traducción paralela
As a Rep, I only have one option.
Bir Rep olarak, tek bir seçeneğim kalıyor.
- then you should go ahead and deliver. - No. It's not an option.
- Hayır, söz konusu bile olamaz.
I said it's not an option.
Söz konusu bile olamaz dedim.
It's an option.
Öyle bir seçenek var.
And waiting any more is no longer an option.
Beklememizin bir anlamı yok artık.
Aunt Cora's the only option.
Cora teyzemiz tek çıkış noktamız.
I still think it's risky, but it's our only option.
Hâlâ bunun riskli olduğunu düşünüyorum fakat tek seçeneğimiz bu.
That's not really an option right now.
- Şu anda öyle bir seçenek yok.
I'm the one who told you to go and never come back so for me to be responsible for your return you must know I don't have a comparable option.
Sana git ve bir daha gelme diyen bendim ve geri dönüşünün sorumlusu olanın da ben olduğumu düşünürsek başka şansımın olmadığını bilmelisin.
Best option is, we freeze it, then stick it in the high-vacuum chamber.
En iyi seçenek ise, dondurup ve sonra yüksek vakumlu hazneye sokacağız.
- Maybe the only other serious option is for him to go to the police himself with the photos.
- Belki de diğer bir ciddi seçenek fotoğraflarla birlikte polise kendisinin gitmesi.
That's not an option.
Bunu yapamayız.
So it's not an option.
O yüzden böyle bir seçeneğimiz yok.
- And we need another option for that.
- Bir seçenek daha gerekiyor.
So option "a"... we call the police, represent him till his defense attorney arrives, ask the cops to be discreet?
"A" planı... polisi aradık haklarımızı savunacak avukatlarımız olmadan onların sorularına cevap vermeyeceğimizi söyledik.
- So then it's option "b."
- Yani bir "B" planınız var.
- Can we do option "b"?
- "B" planını uygulayabilirmiyiz?
We can do option "b."
"B" planını uyguladık.
What's option "b"?
"B" planı neydi?
- Springfield is not an option.
- Springfield bir seçenek değil.
Springfield is not an option!
Springfield bir seçenek değil!
But I got a housing option that might just help you, huh?
Ama sana yardımcı olacak bir seçeneğim var.
Doing nothing is not an option.
Hiç bir şey yapmamak seçenek olamaz.
I'm afraid that leaves only one option that may seem drastic to you.
Maalesef sana çok sert gelebilecek tek bir seçeneğim kaldı.
- Oh. Look, If you want to give her a real choice, you've got to let her know that you an option.
Bak, eğer ona gerçek seçim şansı vermek istiyorsan senin de seçenekler arasında olduğunu ona belli etmen gerekir.
After being rejected by the Commission, Dutch Schultz sees no other option than to plan the murder of Thomas Dewey... on his own.
Komisyon tarafından reddedildikten sonra Dutch Schultz, Dewey'i kendi başına öldürmekten başka çare görmedi.
But we can offer an option for a micro 3 1 / 2.
- Mikro 31 / 2 seçeneğini de sunabiliriz.
Brooks is the first, last, and only option for keeping the city afloat.
Brooks, şehrin ayakta kalması için ilk, son ve tek şansımız.
Not an option.
Mümkün değil.
Uh, well, there's one other option.
Bir seçeneğimiz daha var.
However, the option did not yet exist.
Lakin, bu seçenek henüz mevcut değil.
And what about people who don't have that option?
Ya bu seçeneğe sahip olmayan insanlar?
I doubt it. Next best option
- Eğer sakin.
Leaving is not an option.
Kaçmak söz konusu değil.
For me, staying is not an option.
Benim için kalmak söz konusu değil.
Not an option.
Değil bir seçenek.
Not an option?
Değil bir seçenek?
Well, that's not an option.
Bu bir tercih değil.
- It might be her only option. She doesn't have the law on her side.
Yasalar bizden taraf çünkü.
Unfortunately, our only option is to put him back on the list.
Maalesef tek seçeneğimiz onu yeniden listeye almak.
His best option is a bone marrow transplant, but the problem is finding a match and usually siblings are the best ones.
En iyi şansı kemik iliği nakli ama asıl sorun uygun verici bulmak ve en iyiler kardeşlerden çıkıyor.
No matter what narcisse's motives, If renaude can get those boys out safe... He's our only option.
Narcisse'in amacı ne olursa olsun, eğer Renaude bu çocukları kurtarabilirse... o bizim tek ümidimiz.
And, well... Failure's not really an option, is it?
Ve de hata yapmak gibi bir seçeneğin yok.
Turning over Qasim is not an option.
Qasim'ı teslim etmek söz konusu bile olamaz.
I don't have your option, Colby, of walking away.
Benim yürüyüp gitmek gibi bir seçeneğim yok Colby.
I'm not letting you come with me and you're not letting me call Tanner so alone's looking like our only option.
Benimle gelmene izin vermiyorum. Sen de Tanner'ı aramama izin vermiyorsun. Yalnız gitmek tek seçeneğimiz.
Waiting was an option when we had somewhere to wait. Now we don't.
Beklemek, bekleyecek bir yerimiz oldugunda bir seçenekti.
I've tried every access option I have on Arsenal, but Ultron Prime keeps evading.
Arsenal üzerinde sahip olduğum her bir erişim iznini denedim. ... fakat Asıl Ultron kurtulmayı başarıyor.
Here's another option for you.
İşte size bir seçenek daha.
The antenna is not an acceptable option.
Anten, kabul edilebilir bir seçenek değil.
Husk has provided Agency operators with the robust option of discreet problem solving in the field.
Adam bir atlet, bir vejetaryen, bir maraton koşucusuydu. Katılıyorum. Ölümü doğal değil.