Otik traducir turco
63 traducción paralela
You can't take that away from Otik.
Onu Otik'ten mahrum edemezsin.
Come here, Otik!
Gel buraya, Otik!
Otik!
Otik!
Otas!
Otik!
Otik, get up.
Otik, kalk hadi.
What is it, Otik?
Nedir o, Otik?
Look - Otik brought you this.
Bak, Otik sana bunu getirdi.
- Expect Otik going to Prague to save the producer-end-user-relations?
Otik'i Prag'a alıp müşteri ilişkilerini düzeltmeyi mi umuyorlar?
Terrible to think of our Otik stopping Prague traffic.
Otik'i Prag trafiğinde düşünmek korkunç bir şey.
But someone must've told them about Otik, eh?
Ama biri ona Otik'ten bahsetmiş olmalı, değil mi?
- Otik's place tonight, right?
Bu gece Otik'in evinde, tamam mı?
- He'll stay with Otik.
Otik'in yanında kalacak.
At least Otik'll not be so lonely.
En azından Otik artık yalnızlık çekmez.
- Listen, Otik -
Dinle beni, Otik.
- There's no doubt - someone from Prague wants Rakosnik's house.
Şurası kesin ki Prag'dan biri Otik'in evine göz dikmiş.
I fixed him up at Otik's place.
Onu Otik'in yanına ben yerleştirdim.
- What's this got to do with his house?
Otik'in eviyle ne ilgisi var bunun?
I think he wants to pack him off to Prague to fornicate in his house.
Bir ihtimal, Otik'in evinde rahatça zina yapabilmek için onu Prag'a postalamak istiyor.
- C'mon, Otik.
Hadi Otik, gidelim.
C'mon, Otik.
Buraya gel, Otik.
- Otik's?
- Otik'in mi?
- Otik.
- Otik.
- You'd let Otik go to Prague?
Otikimin gitmesine izin mi verelim yani?
- Let our Otik... ... go to Prague.
Prag'a gidecek.
Otik.
Otík.
- Otik!
- Otík!
- Here's to Otik, then!
- Otík'e, o zaman!
- To Otik!
- Otik'e!
Oto, Oto, Otik...
Oto, Oto, Otík...
I have Otik.
Otík'im var.
We have Otik.
Otík'imiz var.
We have Otik...
Otík'imiz var...
We have Otik!
Otík'imiz var!
His name is Otik. And he looks just like me.
Adı Otík ve tıpkı bana benziyor.
In case he does something to Otik.
Otík'e zarar verebilir.
- You prefer everybody to Otik.
- Herkesi Otik'e tercih ediyorsun.
Otik, please...
Otík, lütfen...
Mrs. Horakova, he must be baking.
Bayan Horáková, Otik orda pişiyor olmalı.
He's terribly hungry.
Otik son derece acıktı.
We're going to feed little Otik.
Küçük Otik'i besleyeceğiz şimdi.
Otik, let go!
Otík, bırak!
- Otik, let go of me!
- Otík, bırak beni!
You know, our Otik's right.
Aslında biliyor musun? Otik haklı.
She won't let anyone see Otik.
Hiç kimsenin Otik'i görmesine izin vermiyor.
How's Otik?
Otík nasıl?
I hope he's not ill.
Umarım Otik hasta değildir.
Not so loud or you'll wake Otik.
Fazla bağırma yoksa Otik'i uyandıracaksın.
People are already asking me what's the matter with Otik, because they haven't seen you with the pram for a long time.
Şimdiden bile insanlar seni uzun zamandır onu gezdirirken görmediklerinden, Otik'in nesi var diye soruyorlar.
Otik doesn't fit into the pram anymore.
Otík bebek arabasına sığmıyor artık.
So, is Otik better now?
Otík daha iyi umarım?
Then he met a farmer carrying hay from the meadow.
Sonra Otik çayırlardan saman taşıyan bir çiftçiyle karşılaşmış.