English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ O ] / Oyun

Oyun traducir turco

37,848 traducción paralela
He kills Angela in a play park. He wants to make it look random.
Angela'yı oyun parkında öldürüyor.
I'm not gonna bullshit you anymore, Alec.
Artık sana oyun oynamayacağım Alec.
Well, they'll be happy when I also organize cafeteria seating, who's picked for teams, and I've divided the playground into swingers and pushers.
Kafeteryadaki oturma düzenini, takımları düzenlediğimde mutlu olacaklar... Ayrıca oyun alanındaki iticileri ve sallanacakları da ayarladım.
Game's on. "
Oyun başlıyor. "
I watched some tape on her last night, I was surprised.
Dün gece onun bir kaç oyun kaydını izledim ve beni şaşırttı.
Yeah, no, yesterday was a real disaster.
Evet, dünkü oyun tam bir felaketti.
And Ginny Baker has recorded her first out in the Major League.
Böylece Ginny Baker Major Lig'deki ilk oyun dışı yaptırmayı başardı.
Six and a third, eight hits, three runs, five strikeouts.
6'da üç, 8 vuruş, 3 koşu ve 5 tane oyun dışı.
Just know if Ms. Gilcrest ever ends up spending the night, that it was just a very long playdate and nothing inappropriate happened.
Ama olur da Bayan Gilcrest burada kalırsa uzun bir oyun randevusunda olduğumuzu ve aramızda uygunsuz hiçbir şeyin olmadığını bil.
The first floor was a tavern, the second floor was a gambling hall, the third floor a house of prostitution, and the fourth floor was his offices for the illegal activities that he ran.
Birinci kısım, Taverna. İkincisi Oyun Salonu. Üçüncü kısım Genelev.
It's a highly invigorating game. In which one builds a virtual zoo.
Sanal bir hayvanat bahçesi kurduğun hayli ilgi çekici bir oyun.
- What's going on?
- Ne oyun çeviriyorsunuz?
They wouldn't get it. It was too highbrow.
Anlamazlardı çünkü oyun aydınlara göreydi.
This is not a game.
Oyun oynamıyoruz burada.
The question is not "Is it a game?"
Soru "Bu bir oyun mu?" değil.
Once, but it was a dare.
Bir kez, ama oyun esnasındaydı.
♪ Super maximum camps Will advance they game plan ♪
Devasa kamplar Oyun planını ilerletecek
God damn it, he plays checkers with this guy and thinks he owes him his life.
Lanet olsun, adamla bir oyun oynadılar diye hayatını ona borçlu sanıyor.
No, I think you played chicken with the ABA, came up short, and now you need a high-profile client and a big, goddamn win or you're gonna be on the street in about ten minutes.
Hayır bence Barolar Birliği ile oyun oynadın ama yutmadılar. Şimdi ise yüksek profilli bir müşteri ve dava kazanmaya ihtiyacın var yoksa kendini sokakta bulacaksın.
Just gotta ask, man, you got a game plan?
Sadece sormanız gerek, dostum, bir oyun planınız mı var?
This is not a game.
Bu bir oyun değil.
Question is not, is it a game?
Soru bu bir oyun mu değil.
But this game here?
Ama buradaki oyun.
- This is not a game to me though.
- Bu benim içni bir oyun değil.
Well this is just a game to you, Amanda then why do you need to read a letter that I wrote to you 22 years ago?
Bu senin için sadece bir oyun, Amanda. O zaman neden 22 yıl önce sana yazdığım mektumu ihtiyacı duyuyorsun ki?
Nah, man, they can't stop the run. - When you look at it from up top, it's a whole different game.
- Tepeden bakarsan aslinda çok farkli bir oyun.
So, with L.A. on the clock, let's talk about which quarterback...
Yani Los Angeles ile birlikte hangi oyun kurucunun...
Hey, stop playing these mind games with me.
Benimle oyun oynamayı kes.
And the coaching staff is up my ass to pick linebackers.
Ve koçluk oyun kurucu seçmem için çok vaktimi alıyor.
But, you know, this is a cruel game we play.
Ama biliyorsunuz, bu acımasız bir oyun.
Game over.
Oyun biter!
You want to start some shit with me?
Oyun mu istiyorsun?
If it makes you feel any better, I'd rather be there with you than up here on injured reserve.
Daha iyi hissettirecekse, sakat olduğum için oyun dışı kalmaktansa yanınızda olmayı tercih ederdim.
- It was a strategic play.
- Stratejik bir oyun.
I, uh, got up at 5 : 00 this morning, and I-I figured out an after-school schedule, a couple carpools, couple play dates.
Bu sabah 5.00'te kalktım ve okul sonrası programı, araba ayarlaması, bir çift oyun tarihi ayarlaması yaptım.
We aren't playing games here.
Burada oyun oynamıyoruz.
Play!
Oyun!
Play time. Play time. Play time.
Oyun zamanı, Oyun zamanı.
Let's play a game.
Hadi bir oyun oynayalım.
What kind of game you wanna play?
Ne tür bir oyun oynamak istiyorsun?
You're just a stupid gamer.
Sen sadece aptal bir oyun müptelasısın.
Stop playing!
Oyun oynamayı kes!
What's our endgame here?
Bu oyun ne kadar sürecek?
I don't feel like playing games right now.
- Şimdi oyun oynayacak havada değilim!
Fine. Two can play at that game.
- Öyle olsun, bu oyun iki kişiyle de oynanır.
It's not a figment of their imagination.
Zihinlerinin onlara oynadığı bir oyun değil bu.
Maybe whoever knocked off Hein and Larsen thinks this thing is a game.
Belki de Hein ve Larsen'ı alaşağı eden kişi... bunu bir oyun olarak görüyor.
- Game over.
- Oyun bitti.
I'm sorry I was late for game night, and, um... I'm sorry I've been so distracted.
Oyun akşamı geç kaldığım için ve bu kadar dengesiz davrandığım için üzgünüm.
We think it's the man wearing the hoodie in the playpark.
Oyun parkındaki kapüşonlu adam olduğunu düşünüyoruz.
And the first vote goes to...
İlk oyun sahibi..

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]