Plagues traducir turco
210 traducción paralela
- Washington plagues, office seekers...
Bürolara sızarlar.
He plagues the girls about their beaus.
Erkek arkadaş konusuna çok bozuluyor.
At this time, the most baffling mystery that still plagues the authorities... Is just how the bandit managed to successfully get away from the track... With the bulky duffel bag containing the money.
Şu ana kadar yetkilileri en çok şaşırtan konu... soyguncunun olay yerinden... o büyük çanta ile nasıl kaçtığı.
And God smote the land with all manner of plagues, but still Pharaoh's heart was hardened.
Tanrı ülkeye her türlü musibet verdi ama Firavun'un kalbi yine de katılaştı.
We fear no army of the Earth, but can we fight plagues with swords? There is no shame in this.
Dünyadaki hiçbir ordudan korkmayız, ancak belalara karşı kılıç işler mi?
There shall no evil befall you, or any plagues come near you.
Hiç bir kötülük size dokunmayacak... veya hiçbir musibet yaklaşmayacak.
Love is the blackest of all plagues.
Aşk, hastalıkların en kötüsüdür.
Harry Foster Pharaoh and his seven plagues.
Firavun Harry Foster ve onun yedi belası.
Plagues!
Tanrı'nın cezaları!
the current werewolf that plagues the region is Don Luis Salvatierra.
Günümüzün kurt adamı ise Don Luis Salvatierra.
This is what I heard from the god. "To defeat the disease which plagues Thebes, " the man who spread it must leave the town. "
"Teb'in başına musibet olan hastalığı yenmek için onu yayan kişi şehri terk etmeli."
O'er ladies'lips, who straight on kisses dream, which oft the angry Mab with blisters plagues, because their breaths with sweetmeats tainted are.
Dudaklarında gezinir güzel kadınların. öfkeli Mab o dudakları uçuklarla bezer. soluklarında şekerleme kokusu varsa eğer.
There is little doubt that the plagues did occur - though so distant now as to seem a myth.
Öyle. Bu felaketlerin var olduğuna dair kesin kanıtlar mevcut. Çok eskiden yaşanmış olmaları birer mit olduklarını düşünmemize sebep oluyor.
Wars, revolutions, floods, plagues, all those little things that bring people back to you.
Savaşlar, ihtilâller, seller, salgınlar, insanları sana yaklaştıran, bir sürü ufak tefek şey.
Plagues have come over my people, earthquakes and floods but what the Spaniards did to us is much, much worse.
Halkım ; vebalar, depremler, su baskınları yaşadı fakat İspanyollar'ın bize yaptıkları çok ama çok daha kötü.
They have ah, plagues of rabbits down in New Zealand and Australia, now how'd they get rid of those?
Avustralya ve Yeni Zeland'da da onlar, halkın bir belâsı oldu. Şimdi onlardan nasıl kurtulacaklar?
He plagues me all the time with his sea noises, stirs the river gods up against me and makes war on me.
Denizi gürültüye boğup, sürekli beni cezalandırıyor ırmak tanrılarını bana karşı kışkırtıyor, her yerde benimle mücadele ediyor.
- Worse than a thousand plagues!
- Bin salgından daha beter bu!
And plagues.
Ve felaketler.
My own creation plagues me.
Kendi eserim başıma bela oldu.
Earthquakes, plagues, water turning to blood.
Depremler, salgınlar, suyun kana dönüşmesi.
When Oedipus realized that he had killed his father- - unknowingly... unknowingly killed his father... and was sleeping with his mother... and that because of his crimes plagues were ravaging his city, he couldn't bear the sight of what he'd done.
Oedipus babasını oldurmus oldugunu farkettiginde... bilmeden... babasını bilmeden oldurdu... ve annesiyle bilmeden yatıyordu... ve onun bu sucları yuzunden veba, sehrini mahvetmisti yaptıklarlnln manzarasına dayanamadı.
I would travel back to a time when there were plagues and epidemics, so I could murder and use the disease as a cover.
Veba ve bulaşıcı hastalıkların kol gezdiği bir zamana gider... ve bu hastalıkları cinayetlerim için bir kılıf olarak kullanırdım.
It's like all the plagues in the world's history squeezed into this one.
Sanki dünya tarihindeki bütün salgınlar bir araya gelmiş gibi. Daha da kötüsü.
Your ancient city may pride itself on having survived plagues, fires, even the Blitz.
Tarihi şehriniz salgınlar, yangınlar ve hava saldırıları karşısında hayatta kaldığı için gururlanabilir.
No more worrying about plagues, or too much water, or not enough.
Artık hastalıktan, selden ya da kuraklıktan endişelenmek yok.
I realize that. Anyway, violence is something that plagues us as a society.
Şiddet tam bir baş belası tüm toplum için.
He told of the plagues that follo wed and how the living hid themselves, scattered in tiny hamlets in hopes of surviving whatever new madness conspired to rob them of the little that remained.
Bana salginlari anlatirdi. Sag kalanlarin delice yagmalardan korunmak icin sehirlerden ayrilip nasil kirlara dagildigini.
[McClaren] You know, I suppose in plagues and war, life don't mean much.
Sanırım, salgınlarda ve savaşlarda, insan hayatının pek değeri olmuyor.
The plague to end all plagues.
Bütün vebaları sona erdirecek bir vebâ, Ajan Mulder.
Poverty plagues much of the country fertile ground for communism, which promises a solution to economic ills and injustice.
ülkede yoksulluk ve veba yükselir. komünizm için verimli bir zemin, çözüm için vaad edilir, ekonomik haksızlığa ve hastalığa karşın
The voice proclaims... that for centuries, Europe has fed us lies... and sent us plagues.
Ses bildiriyor ki... Avrupa bizi yalanlarla besledi... ve felaket getirdi yüzyıllarca.
One moment of true happiness, of contentment..... one moment where the soul that we restored no longer plagues his thoughts..... and that soul is taken from him.
Bir anlık gerçek mutluluk, tatmin ona geri verdiğimiz ruhunun istilasından bir an için kurtulması, ruhunun ondan geri alınmasına yol açtı.
And from it sprung all the plagues and evil that exist now in this world.
Ve oradan şu an dünyada bulunan tüm salgın hastalıklar ve kötülükler yayılmış.
But consider the myriad plagues you could bring back through the Stargate.
Ama geçitten getirebileceğiniz sayısız salgını hesaba katın.
Soon we will wipe out the scourge that plagues us.
Yakında bizi bıktıran derdi yok etmiş olacağız.
The orchard man said that the blight... That plagues this town was caused by a man, implying a connection.
- Meyve bahçesindeki adam, bu kasabayı uğraştıran mantarın bir adam yüzünden olduğunu söyledi, bir bağlantı olduğunu ima etti.
Compared to you, the other plagues were a joy!
Sen en büyük belasın!
It's written that if a victim of the Hom-Dai should ever arise he would bring with him the ten plagues of Egypt.
Eğer bir Hom-Dai kurbanı uyanacak olursa beraberinde Mısır'ın on felaketini getirecek.
It's from these renegade angels that've been stuck on Earth since the plagues.
Yaptıklarından dolayı dünyaya sürülmüş günahkar melekler yüzünden gerçekleşecek.
I know, for example, the sickness that plagues your heart.
Örneğin, kalbini yaralayan hastalığı biliyorum.
God plagues the mighty Pharaoh for not letting the Israelites go.
Tanrı, Büyük Firavuna, İsraillileri bırakmadığı için gazabını yolladı.
The mysterious unknown plagues are here.
Bilinmez, gizli bir veba burada.
And Magog attacks, and famines, and plagues.
Magog saldırıları, kıtlık ve salgınlar.
He has to survive coming darkness, apocalyptic battles, plagues and some several, not that many fiends that will be unleashed upon the world.
Gelecek belirsizlikten, vahiysel savaşlardan, birkaç istiladan ve dünyada serbest kalacak çok fazla değil, birkaç şeytandan sağ kurtulmak zorunda.
It says in the Middle Ages there were these sweeping plagues of madness. People were losing their marbles everywhere, but then it would suddenly subside.
Orta Çağ'da akıI hastalığının salgın gibi yayıIdığını, her yerdeki insanların keçileri kaçırdığı yazıyor.
Three of the plagues God visited upon Egypt in the Old Testament.
Tanrılar ülkesi Mısır'da bulunan Eski Ahit'in üç levhasındaki.
Good, good. Peggy, turn off the plagues, please.
Güzel güzel Peggy, ahiti kapatır mısın lütfen?
I think the plagues went away.
Sanırım Ahit geri dönüyor
What affliction "be-plagues" you, my friend? - [Mumbling]
Senin hastalığın nedir dostum?
The plague to end all plagues.
Bir plaket, bütün plaketlerin sonu. Yakın savaş için sessiz bir silah.