Rattle traducir turco
749 traducción paralela
Madame, I'm leaving the door open so that the visitor won't hear the rattle of the lock.
Hanımefendi, kapıyı açık bırakıyorum ki ziyaretçiniz kilit tıkırtısını duymasın.
Why, I've seen her flick the rattles off a rattle -
Neden, onu çıngıraklarını titretirken gördüm...
Rattle your hocks.
Şimdi başlayın işe.
That isn't a rattle, is it?
Horlamıyor, değil mi?
The Michigan Brigade is led by the most irresponsible rattle-brained second lieutenant in the Army.
Michigan Tugayının başında ordudaki en sorumsuz ve beyinsiz üsteğmen var.
They're gonna rattle Taylor Henry's bones until the final vote's cast.
Son oylar belli oluncaya kadar Taylor Henry'nin kemiklerini sızlatacaklar.
- You might have learned to rattle.
- Belki biraz yılan oynatmayı öğrenirdin.
It might rattle to one side.
Bir parça takırtı yapabilir ama.
Till they rattle on me door
# Till they rattle on me door
Heard those bottles rattle in the garbage can.
Çöp kutusunda şıngırdayan o şişelerin sesini duydum.
I'm going out and get some strawberry ice cream and a rattle for my son.
Biraz çilekli dondurmayla oğlum için bir çıngırak alacağım.
Often afterwards in our days on The Rock, it was easy to forget why I'd ever chosen six rattle-headed kids and an old man for the job we had.
kayadaki günlerimizden birkaç gün sonra bunu unutmak zor olmadı.. ... neden ben bu geveze altı adamı ve bu yaslı adamı sectim bu iş için?
I could've sworn I heard dishes rattle and smelled coffee.
Tabak sesleri duyup, kahve kokusu aldığıma yemin edebilirim.
When I want you, I'll rattle your cage.
Seni istersem kafesini sallarım.
No, dang bust File and a-rattle snatch all of them.
Allah, File'ın da, ötekilerin de cezasını versin.
Rattle snatch, toad rump, stink drum, clod fetch every last one of them.
Canları cehenneme, hepsinin yüzünü şeytan görsün.
I let you rattle on and listen to you!
Vızıldamana izin verip seni dinleyeceğim.
If you don't rattle the cup and saucer.
Fincanı tabağa koyarken ses çıkarma yalnız.
The black rattle snake of Port James.
Senin hakkında pek de iyi şeyler düşünmüyorlar.
Shut your bleeding rattle, rat face.
Kahrolası çeneni kapa, fare suratlı!
I don't rattle, kid.
Ben korkmam koçum.
Oh, run and buy some gobstoppers and stop your rattle.
Koş ve biraz şekerleme al, ve gevezeliği kes.
When the baby cries, if you rattle the string like this, he'll soon stop crying.
Bebek ağlamaya başladığı anda, bu ipi böyle tıngırdatırsan, bir süre sonra ağlamayı keser.
I've toyed with the idea of a ball and chain... but he'd just rattle them at me... and in public, too.
Bazen oyun gibi geliyor ama o beni sinir ediyor hep, bazen de herkesin içinde.
Big Jim's daughter, sure. I bet you never had a doll just a rattle on your tail.
Koca Jim'in kızı olduğun kesin.Bahse girerim çocukken oyuncak bebekler yerine kuyruğundaki çıngırakla oynamışsındır.
- I heard a rattle in the car.
- Arabada bir tıkırtı duydum.
I heard a rattle in the car, had it investigated, and discovered arms hidden in it.
Arabada tıkırtı duyunca, bakayım dedim ve içine silah saklanmış olduğunu gördüm.
I'm sorry Doctor but you rattle off explanations that would have baffled Einstein and you expect Barbara and I to know what you're talking about.
Özür dilerim Doktor ama bir çırpıda yaptığın bu açıklamalar Einstein'ı şaşkına çevirirdi ve sen, ben ve Barbara'dan ne dediğini anlamamızı bekliyorsun.
Don't let the odds rattle you.
Bahisler moralini bozmasın.
My belly rattle quite.
Göbeğim çıngıraklı.
I didn't come here to listen to you rattle on about trains.
Buraya senin trenler hakkındaki dırdırını dinlemeye gelmedim.
There's always been something that could rattle or shake them up a little.
Hepsini sarsıp korkutacak bir şeyler olurdu daima.
I shouldn't have let them confuse me, rattle me.
Aklımı karıştırmalarına izin vermemem gerekirdi. Beni korkutmalarına.
I got room enough to rattle around in over there.
Kalacak yeterince odam var.
- Tha's got too much rattle, thee.
- Çenen de amma düşükmüş.
- No, just don't rattle the pots and pans.
- Yok canım, çanak çömleği tıngırdatma yeter.
I could hear the muscatel bottles rattle.
Şarap şişelerinin şıngırtısını duyabiliyorum.
I just rode along to hang a rattle with him.
Ben sadece kaynana gibi çene çalmak için yolda ona eşlik ettim.
- Not even a rattle of his throat.
- Boğazından tek hırıltı çıkmadı.
They just come through one side and rattle around a bit. "
Mermi bir taraftan girip içeride biraz dolaşıyormuş.
Fever root, rattle snake root.
Şifalı bitkiler yok.
I love you more than the sound of bones breaking... the sounds of death rattle!
Seni kemiklerim kırılma sesinden bile daha çok seviyorum... Ölü tıkırtısından bile çok!
More than the sound of bones breaking... the sound of the death rattle.
Kemik kırılması sesinden bile çok... ölüm tıkırtısından bile çok.
[Rattle]
[Tıkırtılar]
Try not to rattle her.
Onu çok yorma.
Granny, I want to buy a rattle.
Büyükanne, bi çıngırak almak istiyorum.
Rattle her this way!
Onu bir şekilde yakalayın.
He dances prettily, and is a pleasant rattle of a man.
Çok güzel dans ediyor, hem de hoş biri.
What does a death rattle sound like?
Ölüm çanları nasıl çalar?
There's a rattle in the back.
Bir tıkırtı var.
In my dreams, I hear the crash of guns, the rattle of musketry, the strange mournful mutter... of the battlefield.
Rüyalarımda, savaş alanının silah seslerini tüfek cayırtılarını tuhaf hüzünlü fısıltılarını duyuyorum.