Rc traducir turco
3,515 traducción paralela
Her curly hair. Her training suit. Her glasses.
Onun kıvırcık saçları, eşofmanları, gözlükleri.
You crumbly old codger.
- Dırdırcı yaşlı antika herif.
Muleteers!
Katırcılar!
Fuck you, Curly.
- S.ktir git kıvırcık.
They've got little curls down there, just tiny ones, and we've got real bushes.
Onların küçük kıvırcıkları var, bizim ise gerçek kıllarımız.
I like their curls too, just like their head hair.
Ben de onların kıvırcıklarını severim, saçlarının kılları gibi.
You know, there were crows and magpies and everything.
Bilirsin, kargalar, sığırcıklar ve daha pekçoğu.
The shape of the letters on my father's gave me an odd idea that he was a square, stout, dark man, with curly black hair.
Babamın mezar taşının üzerindeki yazılar bana garip bir şekilde onun şişman, eski kafalı, esmer, siyah kıvırcık saçlı biri olduğu fikrini verdi.
I'd swim like a mermaid if it wasn't for my damn curly hair.
Deniz kızı gibi yüzerdim bende tabi saçlarım kıvırcık olmasaydı.
I got to say, I liked the way you let your hair go curly like that.
Haberin olsun, saçını böyle kıvırcık yapmanı sevdim.
Hey, at least I didn't have a Jheri curl.
Hey, en azından Jheri kıvırcığım yoktu.
The only thing that my father was ever interested in were his quails, his fighting quails.
Babamın hayatında ilgilendiği tek şey,... bıldırcını ve bıldırcın dövüşleriydi.
I would often see him kiss his quails, but never my mother, my sisters, Me. Never.
Sık sık onun bıldırcınını öptüğünü görürdüm,... ama asla annemi,... kız kardeşlerimi,... ve beni öpmezdi,... asla.
He would always sit cross-legged, take his quail in one hand and rest it against his lower belly.
Her zaman bağdaş kurup oturur,... bıldırcını eline alır ve midesinin altını kabartırdı.
If he lost at a quail fight, he would go mad.
Bıldırcını dövüşü kaybettiğinde çıldırırdı.
I hated his quails.
Bıldırcınlarından nefret etmiştim.
I saw my father put one of his quails in his trousers.
Babamı görmüştüm,... bıldırcınlarından birini donunun içine sokmuştu.
For a long time, I thought all men had a quail between their legs.
Uzun süre bacaklarının arasında bıldırcın olan erkekler hayal ettim.
He had bought a quail, a very expensive one.
Fahiş bir fiyata bir bıldırcın satın aldı.
- Brought your quail?
- Bıldırcınını getirdin mi?
Your bird's running off!
Senin bıldırcın kaçacak delik arıyor!
He had staked too much.
Bıldırcına aşırı güveniyordu.
One day, I took the quail from its cage. I gave it to the cat.
Bir gün,... bıldırcını kafesinden çıkardım,... ve kediye verdim.
I mean, I know there's nothing more annoying than a backseat torturer, but, please, come on.
Yani, biliyorum dırdırcı bir işkenceciden daha sinir bozucu bir şey yoktur ama lütfen yani, yok artık.
This is a cricket.
Cırcır böceği.
Some nerdy little popcorn boy who can't even stay on his feet?
Ayakları üzerinde bile duramayan ufak bir mısırcı çocuk mu?
You got that, Popcorn?
Anladın mı, mısırcı çocuk?
I knew he'd be in Paris by now, preparing for the Final, and I couldn't shake the memory of my popcorn humiliation.
Final'e hazırlanmak için şimdiden Paris'te olacağını biliyordum ve mısırcı çocuk aşağılanışımı hafızalardan silemeyecektim.
Hey, look, it's Popcorn Boy.
Bak, şu mısırcı çocuk.
Hey, yo, Popcorn Boy, fall on your ass again. Make us laugh.
Hey mısırcı çocuk, yine kıçının üstüne düş de bizi güldür.
Way to go, Popcorn Boy.
Aferin, mısırcı çocuk.
Popcorn Boy?
Mısırcı çocuk?
And the Popcorn Crew!
Ve de mısırcı tayfası!
I crushed you once, Popcorn!
Seni bir kere ezdim, mısırcı çocuk!
Liar! Arrogant!
Seni Dolandırcı!
Curly-Q, og du Eden.
Kıvırcık Q ve Eden.
- Is this your kinky fantasy?
- Bu senin kıvırcık fantazinmi?
I would fall asleep, licking the metal headboard... listening to the song of crickets I've never heard since.
Demirden karyola başlığına yapışıp uyurdum. Cırcır böceklerini dinlerdim. O zamandan beri de duymadım zaten.
I WAS THINKING QUAIL GARDENS.
Bıldırcın Bahçeleri'ni düşünüyordum.
ANY OBJECTIONS TO QUAIL GARDENS?
Bıldırcın Bahçeleri'ne itirazı olan?
ISN'T QUAIL GARDENS LIKE RIGHT IN THE MIDDLE OF THE COUNTRY?
Bıldırcın Bahçeleri kırsalın ortasında değil mi?
- Like crickets or silkworms.
- Cırcır böceği ya da ipek kurdu gibi.
So I got to be the dark curly hair guy?
Dur anladım. Ben şu kıvırcık koyu saçlı eleman mı olacağım?
He had grey curly hair.
Gri kıvırcık saçları vardı.
- A cricket.
- Bir cırcırböceği.
Do you think it's normal having a cricket in here?
Burada bir cırcırböceğinin bulunması normal mi sizce?
Right, but did you ever see a cricket in this house, or anywhere here?
Doğru ama evde ya da başka bir yerde hiç cırcırböceği gördün mü?
Or something with curly pubes.
Kıvırcık kasık kıllı bir şey.
WASP-y, white-guy fish.
Hırçın beyaz erkek balığı.
Latin dance is vicious.
Latin dansı hırçın bir dansmış.
They turned it mean and vicious, and then it turned on them and escaped.
Aşağılayıp hırçınlaştırdılar, o da onlara saldırıp, kaçtı.