Reconcile traducir turco
444 traducción paralela
Today Gunther and I will reconcile.
Gunther ve ben bugün arayı düzelteceğiz.
Suddenly got the idea to reconcile with Mary Baring.
Aniden, Mary Baring'le uzlaşmaya karar verdi.
I cant quite reconcile that with what followed.
Bunu sonradan olanlarla pek bağdaştıramıyorum.
Glad to be able to reconcile you two.
İkinizi uzlaştırdığıma sevindim.
I can reconcile you.
Sizi uzlaştırayım.
God and sinners reconcile
Tanrı ve günahkarlar barışıyor
- Reconcile them?
- Aralarını mı bulayım?
Among this princely heap... if any here, by false intelligence... or wrong surmise, hold me a foe - If I unwittingly, or in my rage... have aught committed that is hardly borne by any in this presence... I desire to reconcile me to his friendly peace.
O hâlde, bu ulu beyler arasında, asılsız bir bilgi veya yanlış anlama sonucu beni de düşman bilen varsa ya da farkında olmadan veya bir öfke anında birini kırdığım olduysa, ben de onunla barışıp helalleşmek isterim.
But you can only reconcile with kindness!
Evet, Anne! Anlaşma ise şefkat göstermekle sağlanır.
We can never reconcile our differences.
Bu anlaşmazlığımızı hiçbir zaman çözemeyiz.
TO RECONCILE THE KILLING OF MEN AND WOMEN WITHOUT ANY WARNING.
Kadın ve erkekleri uyarı olmaksızın öldürmeyi kabullenmek zor.
I know no other way to reconcile myself with my own hands
Kendimi ellerimle uzlaştırmanın Başka bir yolunu bilmiyorum
How do you reconcile this with Charcot's theory?
Bunu Charcot'un teorisi ile nasıl uyuşturuyorsunuz?
To reconcile all these contradictions, a committee meets in London.
Barış şartlarını belirlemek için Londra'da bir konferans yapıldı.
I learned the way of the West, so I've become a little of both... a paradox... and it is hard to reconcile the extremes.
Batı'nın kurallarını da öğrendim, böylece ikisinden de biraz aldım, bir paradoks. Farklı uçları uzlaştırmak zor.
Reconcile yourself to it, doctor.
Kendini buna hazırla, doktor.
Perhaps He was born and crucified to reconcile God and man.
Belki de Tanrı'yı ve insanı barıştırmak için doğdu ve çarmıha gerildi.
I've returned your report with the order for you to reconcile with Mr. Fouquet.
Bay Fouquet ile uzlaşmanız için raporunuzu iade ettim.
How did you manage to reconcile these differences in the Resistance?
İtilafa düştüğümüz asıl mevzu şuydu :
- I'm trying to reconcile your story.
- İfadenizin tutarlılığını araştırıyorum.
Hoping to reconcile the irreconcilable, Mr flint was asked to arbitrate.
Her ne kadar zor olsa da, barış köprüleri oluşturmak için Bay Flint'ten arabuluculuk yapması istendi.
How do you reconcile that?
Buna nasıl razı oldun?
This water, placid now, is but a calm deception. For beneath this mountain, when moon and water reconcile, the secret River of Life will be revealed.
Şu anda durgun olan bu su sakinliğiyle aldatıyor ancak bu dağın altında ay ve su yeniden buluştuğunda yaşamın gizli ırmağı serbest kalacak.
"Second, that of the Sun King... " the man in whom is unable to reconcile himself... " to being a human ego...
İkinci olarak, Güneş Kral'ın insanı, kendi içinde uzlaşmayı beceremiyor insan egosuyla birleşemiyor, böylece insan bölünüyor, ve son olarak kendini lağım çukuruna atıyor. "
In order to reconcile you.
Tekrar uzlaşabilmeniz için.
Dr. Lobel doesn't think it's unrealistic to hope that your father and I might reconcile.
- Hayır. Dr. Lobel, gerçek dışı olmadığına inanıyor. Umarım baban ve ben bu konuyu tekrar düşünürüz.
I cannot reconcile its strange properties with everything else my senses tell me.
Onun tuhaf özelliklerini duyularımın bana söylediği hiçbir şeyle bağdaştıramıyorum.
Tycho had told Kepler that the apparent motion of Mars was the most difficult to reconcile with a circular orbit.
Tycho Kepler'e dairesel yörüngeye en zor uyan yörüngenin Mars'a ait olduğunu söylemişti.
So he'd like to send you all an invitation and reconcile with each other ln the banquet we will openly apologize to you
Şükranlarını gösterebilmek için... herkesi evine davet ediyor! Sizler için vereceği şölende... özür dileyecek!
Childhood should be beautiful I'm rather uncomplicated, no problems, no conflicts I face life with a smile I'd like that to continue l'm a girl who doesn't reconcile dreams with their practical realization
Çocuk olmak çok güzel bir şey. Sorunsuz, olaysız büyüdüm. Yaşam yüzümde bir gülücük bıraktı.
Seeing you two friends reconcile, I could almost cry.
İki arkadaşın barıştığını görüyorum, neredeyse ağlayacağım.
If Djeli Kouyaté could reconcile you with your father, I would be the happiest of mothers.
İkinizin arasını yapabilirse dünyanın en mutlu annesi olacağım.
Determined to end the civil war and reconcile the divided nation we marched upon Granada, a bastion of conservative power.
İç savaşı bitirmeye ve bölünmüş ulusu uzlaştırmaya karar vererek muhafazakâr kuvvetlerin kalesine, Granada'ya doğru yürüyüşe geçtik.
If I can reconcile dialectical materialism and Allah isn't that my business?
Diyalektik materyalizm ile Allah'a ulaşabiliyorsam bu benim işim değil midir?
"... I'll risk talking about self esteem because nothing has changed, today... " " it is just as difficult to reconcile love and personal independence... "
bugün hiçbir şey değişmedi Aşkı bağımsızlıkla uzlaştırmak da zor..
It's kind of hard to reconcile this with godliness and hot apple turnovers.
Bu tür ırkçı hareketleri dindarlıkla bağdaştırmak çok zor
I present you the most important work of our era, a project that will reconcile the young and old.
Size, çağımızın en önemli projesini : yaşlı insanların bütün önemli problemlerini halledecek, olağanüstü plânı sunuyorum!
I could not reconcile myself with his death
Ölümü sorunlarımı çözemezdi.
Charles simply couldn't reconcile himself to the resurrective hunger.
Charles yeniden diriliş açlığını açıkça kabullenemedi.
reconcile and forge a union.
Onlar uzlaştırmak ve bir birlik oluşturmak ve evlilik girişiminde bulunuyorlar.
I realize, however, that there's a great temptation... to formulate a comfortable theory about eternal life... so as to reconcile oneself to the inevitability of death.
Lakin insanların ölümün kaçınılmazlığını kabullenme çabaları adına sonsuz hayatla ilgili iç karartmayan bir varsayım üzerine düşünceler geliştirmek gibi bir eğilim söz konusu.
I am merely unable to reconcile her story with the fact that my father never mentioned her to me.
Sadece babamın bana ondan hiç bahsetmemiş olması gerçeğiyle, onun hikayesini bağdaştıramıyorum.
And your job should be to be strong... and not to carp at those around you, not to grumble... but simply to reconcile and to make peace.
Size düşen güçIü olmak etrafınızdakileri eleştirip, sızlanmak yerine anlamaya çalışıp, barış yapmak.
The Priest left the church because, as he put it, he could not reconcile his enjoyment of life with the Church's enjoyment of death.
Rahip kiliseyi terketti. Çünkü... kilisedeyken, hayatın tadını çıkarmakla... ölümün güzelliğine varmak arasında denge kuramıyordu.
I know how difficult it is, my dear, to reconcile puritanism with a love of beauty.
Bunun ne kadar zor olduğunu biliyorum, tatlım. Prütanizmden aşkın güzelliği uğruna vazgeçmek.
But she, uh, died before I... well, before we could reconcile.
Ama o... O öldü, sorunlarımızı halledememiştik.
Years later, he and I would reconcile.
Yıllar sonra, o ve ben uzlaşacağız.
I'm sure there's some friendly way to reconcile this.
Eminim bunu çözmenin bir yolu vardır.
You are gonna go up there and reconcile with Mom.
Oraya annemle gideceksiniz ve barışacaksınız.
Kelly's problem is that she needs closure to reconcile herself to the fact that Buck is really gone.
Kelly'nin problemi gittiğini kabullenmemek kendini Buck'ın gerçekten gittiğine alıştırması lazım.
Once there, I will do everything in my power to reconcile you with the city.
Hepimizin, Assisi'ye dönmesi için atları ayarladım.