Red leather traducir turco
90 traducción paralela
In a red leather case on the floor, next to his desk, locked.
Kırmızı deri bir çantada yerde, masasının yanında, kilitli.
One address book, imitation red leather.
Bir adet adres defteri, kırmızı sahte deri.
Red leather, yellow leather, red leather. Red leather, yellow leather. Red leather...
Arabayı ben kullanırım.
I got my first skintight red leather miniskirt.
Bu arada ilk kez kırmızı, deri bir mini etek aldım.
It was pitch black with red leather interior.
Simsiyahtı, döşemesiyse kırmızı deridendi.
It's a red leather book.
Kırmızı, deri bir defter.
He wears red leather armor, and he sleeps with his back to the door.
Kırmızı deriden zırh giyiyor ve kapıya arkası dönük uyuyor.
Dual exhausts, four-barrel carb, fully restored original red leather interior.
Çift egzostlu, full kırmızı orijinal iç döşemeli.
"but you've seen a red leather couch before, bob, I know you've seen that."
"Ama sen daha önce kırmızı deri divan gördün, Bob, gördüğünü biliyorum."
Ladies and gentlemen, in this corner, wearing red leather, coming from the great fighting city of Everlast, USA... the gloves that Javier Molina wore when he killed Laroi Steele.
Bayanlar baylar, bu köşede kırmızı deriyle büyük boks şehri olan Everlast ABD'den gelen,.. ... Molina'nın Çelik Laroi'yu öldürürken taktığı eldiven var.
Looks like a little piece of red leather.
Kırmızı deri parçası gibi.
It matches perfect with my red leather panties!
Kırmızı deri külotumla tam uyuyor!
You put a woman in a cab about ten minutes ago... mid-30s, red leather jacket, kind of maroonish pants?
On dakika önce bir kadını taksiye bindirdin otuzlu yaşlarda, kırmızı deri ceket, kestane rengi pantolon.
I could get offered $ 20 million to portray a blind superhero in a red leather unitard.
Kör bir süper kahraman için kırmızı deri bir kostüme 20 milyon öneririm.
Bound in red leather.
Kırmızı deri ciltli.
Red leather, yellow leather.
Kırmızı deri, sarı deri.
Red leather spine.
Kırmızı deri cilt.
He had on A... black and red leather coat.
Üzerinde bir... kırmızılı siyahlı deri ceket vardı.
Red leather.
Kırmızı deri.
- Red leather, yellow leather.
Kırmızı deri, sarı deri.
been thinking aboubu some tight red leather pants.
Şu kırmızı deri pantolonlardan almayı düşünüyorum.
This is what I got... some red leather thing.
Kırmızı deri bir şey buldum.
Sharp tongue, red leather, carries two Agiels.
Sivri dilli, kırmızı deri giyen, iki Agiel taşıyan kız.
Red leather, yellow leather, red leather, yellow leather.
Kırk küp, kırkının da kulpu kırık küp.
Red leather, yellow leather.
Kartal kalkar, dal sarkar.
You were expecting red leather booths and Frank Sinatra?
Kırmızı deriden kabinler ve Frank Sinatra'yı mı bekliyordun?
It was in Oslo when I first caught a glimpse of your little notebook red leather-bound from Smythson of Bond Street.
Küçük not defterine bir anlık bakma şansını Oslo'da yakaladım hani şu kırmızı deri ciltli, Avon caddesindeki Smythson'dan olan deftere.
Red leather, yellow leather.
Su şakası, su şakası!
You know, the red leather one?
Kırmızı deri olan?
I thought those red leather pants looked familiar.
Kırmızı deri pantolon tanıdık geliyordu zaten.
Red leather booths and everything.
Kırmızı deri kabinleri falan filan tam takır.
Oh, hey. Hey, Jeff have y... have you seen my red leather jacket?
Hey, Jeff kırmızı deri ceketimi gördün mü?
The lady who owns the place keeps the cash from her sales in a red leather pouch in her desk.
Dükkânın sahibi bayan satışlardan aldığı parayı nakit olarak masasındaki kırmızı deri kesede saklıyor.
It was green leather, it had red stripes... and sort of a row of brass buttons down across here.
Üniformanın yeşil-kırmızı deri çizgileri vardı tam önünde çapraz inen büyük pirinç düğmeler vardı.
he had a red scar - like a birth mark he was just in rags and bits of old leather.
Doğum lekesi gibi kırmızı bir iz vardı..... üstü başı paçavralar içindeydi.
One black leather jacket... one plastic comb, blue... two leather studded bracelets, black... and one lipstick, fire-engine red.
Bir adet siyah deri ceket... bir plastik tarak, mavi renkli... iki adet perçinli bileklik, siyah renkli... ve bir adet ruj, alev kırmızısı renginde.
Of course, the seats were originally brown leather. Now they're pitiful red.
Aslında koltuklar, başlangıçta kahverengi deriydi şimdiyse acınacak şekilde kızarmışlar.
I wonder if I can interest you in the Word of the Lord... leather-bound in black or red.
Acaba Tanrı'nın sözlerinin bulunduğu bu kitap ilginizi çeker mi? Deri kaplı, siyah veya kırmızı.
I remember my father all dressed up in the red suit the big black boots and the patent leather belt sneaking around downstairs.
Babamı kırmızı bir takım elbise ile hatırlıyorum büyük siyah botlar, ve deri kemer ile alt katta sessizce dolaşırdı.
It wasn't even black leather, it was red and cream.
Siyah deri bile değildi, Kremalı kırmızıydı.
Well, that is six months working with leather and red thread.
Altı ayımı aldı. Altı ay deri ve kırmızı iplikle çalıştım.
And by the way, you know those red patent leather boots that you want?
Bu arada, istediğin uzun kırmızı deri çizmeler var ya? - Evet!
He's sitting in his enormous red-leather chair.
Kırmızı deri koltuğunda oturuyor.
A coverlet, dark red, is packed with the linens in the gray leather trunk.
Koyu kızıl bir yatak örtüsü. Çarşaflarla birlikte gri, deri valize koyulmuş.
Leather, red, leather.
Deri, kirmizi deri.
Yellow, leather, red, yellow.
Sari deri, kirmizi, sari.
Red, leather, yellow, leather...
kirmizi, deri, sari, deri...
D those red patent leather jimmy choo's i love so much.
Ayağında da benim çok sevdiğim o kırmızı deri ayakkabılar.
Nice red leather shoes you're wearing.
Kırmızı deri ayakkabıların güzelmiş.
All units be advised, suspect is wearing a black leather jacket, red hat.
Bütün birimlerin dikkatine. Şüpheli siyah deri ceketli, kırmızı şapka takıyor.
And a red patent leather clutch.
Ve kırmızı rugan deri el çantası.