Sac p traducir turco
631 traducción paralela
Now, I'll have to go upstairs and fix my hair.
Yukarı çıkıp saçımı düzelteceğim.
Passing out beer to the neighborhood kids. Throwing dollar bills like confetti.
Mahalle çocuklarına bira ısmarlayıp para saçıyorlar.
Somebody came out of nowhere and poured something on it.
Biri aniden çıkıp saçıma bir şey döktü.
Her skin was radiant, and that bright, bright hair.
Teni ışık saçıyordu ve o pırıl-pırıl saçları yok mu!
I'm trying to dry your hair.
Kıpırdama! Saçını kurutmaya çalışıyorum.
If you fixed your hair and used makeup, you'd be quite attractive.
Saçını yaptırıp biraz makyaj yapsan çok güzel olursun.
Will you just give me five minutes to comb my hair and put on a tie?
Bana beş dakika ver de saçımı tarayıp üstüme çeki düzen vereyim.
If you don't leave now I'll tear yourface off.
Hemen çıkıp gitmezsen saçını başını yolarım.
Isn't that the one where the broad flips her lid for the private?
O film, kadının asker için açılıp saçıldığı film değil mi?
- I had a wave and a shampoo. In the barber shop.
- Saçımı yıkatıp dalgalı yaptırdım.
Now, don't move a hair.
Şimdi bir saç teli bile kıpırdamıyacak.
To turn my hair red, to cure the queen?
Saçımı kırmızı yapıp kraliçeyi iyileştirmesi.
Every penny you ever got from the army thrown away.
Ordudan kazandığın her peniyi saçıp savurdun.
It ought to be burned down and the ground sowed with salt.
Burası yakılıp yıkılmalı, sonra toprağa da tuz saçılmalı.
You take the red, I'll take the blue, hm? I once knew a gentleman and all he'd do is scatter some marbles on the floor and make me pick them up with my toes.
Bir beyefendi vardı tek yaptığı, yere misket saçıp onları ayak parmaklarımla toplamamı sağlamaktı.
And you expect me to cope with all this muck and filth, all your leavings all over the place without a maid, do you?
Bütün bu pisliği tek başıma temizlememi mi bekliyorsun? Her şeyi etrafa saçıp duruyorsun.
I'll dye my teeth and comb my hair...
Dişlerimi parlatıp, saçımı tarayacağım...
At 7 : 42, to put on my makeup and do my hair.
7 : 42'de makyaj yapıp saçımı taramak için.
Just how p-personal is a toupee?
Bir tepe saçı ne kadar ki-kişiseldir?
You're so certain about everything, not one of your certainties is worth a strand of a woman's hair, you're not even sure if you're alive because you act like a dead man, and I, I look like I have nothing, but I'm sure of what I am, sure of everything,
Her şeyden çok eminsin ama emin olduğun şeylerden biri bile bir kadının saç teli kadar değerli değildir. Yaşayıp yaşamadığından bile emin değilsin çünkü ölü bir adam gibi davranıyorsun. Hiçbir şeyim yokmuş gibi görünüyorum ama ne olduğumdan eminim, her şeyin farkındayım hayatımdan eminim ve hatta şimdi ölümümden de.
I'm going to scrub the pots and wash my hair.
Tepsiyi kazıyıp saçımı yıkayacağım.
Haircut, shave, shoeshine, manicure.
Saçımı kestirip traş olacağım, manikür yaptırıp ayakkabılarımı boyatacağım.
I don't have pigs, Miss Simple, I have chickens. I didn't get them by being wasteful!
Domuzum yok Bayan Simple, tavuklarım var ve onları, saçıp savurarak edinmedim.
I hope your head breaks open and all your brains spill out all over the place... and you tread on them and fall over.
Beynin çatlayıp açılsın ve içindekiler her yere saçılsın, sen de takılıp düş!
The spot, however, flourished... and soon set out to seek its fortune.
Leke ise, açılıp saçılıp sonra da kendi talihinin peşine düşmüş.
And never returning it. There was a lot of bitching in the tents.
Saç kurutma makineni alıp sonra hiç geri getirmiyorlar.
The germans and the italians had turned back Taking with them the last of the hairnets. On the third day, a blizzard blew up.
Büyük bir kavganın ardından Almanlar ve İtalyanlar kalan son saç filelerini alıp geri döndüler.
Comb you smooth And stroke your head
Saçını düz tarayıp, kafanı okşuyorum.
And now, the astonishing the amazing, awesome the shimmering the staggering, suggestive most scabrous... most scandalous sensational Mandragora!
Şimdi de şaşırtıcı harikulade, muhteşem pırıl pırıl sarsıcı, müstehcen en açık saçık... en kepaze ve sansasyonel Mandragora!
Aren't you sick of getting your hair done?
Saçını yaptırıp durmaktan sıkılmadın mı?
Munch works and reworks the head of his sister detailing hair, eyes and mouth only to scrape the oil from the canvas and begin again, Using his knife, the back of his brush, the point of a pencil
Saçını, gözlerini ve ağzını yağlı boyayı ; sadece bıçağını, fırçasının arkasını, kaleminin ucunu kullanarak tuvalinden kazıyıp baştan alır.
Besides, I may just see if Beckum would like to buy some of J.B. Books'hair.
Bir de Beckum'un J.B. Books'un saçından satın alıp almayacağını görmek için.
Annabel. Wait a minute. Annabel!
Ayrıca saçımı kırpmak için arkamı kollayıp duruyor.
I did, too, called them bad language, dirty, filthy, foul, vile, vulgar, coarse, unseemly, in poor taste, street language, locker room talk, gutter talk, barracks language, naughty,
Ben de yaptım. Küfürlü çirkin, ahlaksız, terbiyesiz iğrenç, ayıp, amiyane kaba, münasebetsiz, yakışıksız, sokak ağzı bel altı, koğuş ağzı, seviyesiz, münasebetsiz yılışık, cıvık, teşhirci, nezaketsiz, nahoş, uygunsuz saygısız, açık saçık, densiz, yersiz galiz, davetkar rezil, edepsiz, pis.
And let your hair out, and scratch your cheeks...
Ve saçın alınıp, yanakların kazınacak...
That gal in the XKE passed me doing about 80, then she slowed down to 40 to comb her hair.
XK-E'deki kız beni 130'la sollayıp saçını taramak için 70'e indi...
- I mean I have no desire to be those middle-aged idiots... who walk around in bell-bottomed trousers and Prince Valiant haircuts... saying "ciao."
Yani ortaçağ aptalları gibi İspanyol paça pantolonlar giyip Prens Vailant saç modelimle etrafta dolaşıp "ciao" deme arzum falan yok.
# Don't tell him your cupboard's bare # # That you gave up one week's feed # # To pay for your colored hair #
# Dolabının boş olduğunu söyleme # # ve bir haftalık parana kıyıp # # renkli saçını ödediğini de #
You take a bath every night and you wash that filthy hair twice a week, right?
Her akşam banyo yapıp bu pis saçı haftada iki kez yıkayacaktın, değil mi?
Remember how I used to tease you and tie those pretty little ribbons in your hair?
Hatırlıyor musun? Sana sataşıp dururdum, saçına kurdeleler bağlardım.
When the energy of the electron flags, and it drops to a lower orbital, the light wave it emits scatters.
Bir elektron, enerjisi azalıp da daha düşük bir yörüngeye düştüğünde bu elektronun soğurduğu ışık dalgası etrafa saçılır.
You go out there now, you'll lose half the horses and all your hair.
Şimdi kalkıp gidersen atlarının yarısını ve saçının tamamını kaybedersin.
I'd go with you, Popeye, but I've a shave and shampoo awaiting.
Seninle giderdim, Temel, ama saçımı yıkayıp tıraş olmam lazım.
But I had to bring him into the business because he squandered his half of the inheritance and he has categorically no prospects.
Ama onu burada iş vermek zorundaydım çünkü mirasının yarısını saçıp savurdu. Ve kesinlikle hiçbir umut yok.
I must wash up and redo my makeup, do my hair and put on my corset and silk dress.
Yıkanıp, makyajımı tazelemeliyim. Sonra saçımı yapıp, ipek elbisemi ve korsemi giymeliyim.
She can bind her hair in a hat.
Saçını bağlayıp şapka takar.
I must wash my hair and think.
Saçımı yıkayıp iyice düşüneyim.
You're supposed to do that when you're old and gray.
Yaşlanıp, saçın ağardığında düşünmelisin geçmişi.
When I'm old and gray, I probably won't remember my past.
Yaşlanıp saçım ağarınca muhtemelen geçmişimi hatırlamıyor olacağım.
Some dude in a loincloth and a $ 40 haircut swings in and saves the day.
Peştamal giyen ve 40 $'lık saç kesimi olan bir adam çıkıp herkesi kurtarır.
It's better with your hair off your face.
Saçını yukarı toplayınca daha güzel oluyorsun. Kıpırdama.