Shines traducir turco
919 traducción paralela
Because he saw the sun that shines in the darkness of death... his soul probably thinks that he is dead now.
Ölüm yolunda bir güneş gördüğü için ruhu öldüğünü düşünecek.
I think I should just be a sun that only shines for those who are already dead.
Ben... sanırım yalnızca ölü insanlar için parlayan bir güneşim.
Because the woman I love... is the sun that shines brightly high up in the sky.
Çünkü sevdiğim kadın gökyüzünde parlayan bir güneş.
~ Every star that shines above ~
# Gökyüzünde parlayan her yıldız #
They say make hay while the sun shines
Gün ışığında otun kuruduğunu söylerler
So let's, oh, let's make hey-hey-hey While the moon shines
Haydi ay ışığında hey-hey-hey diyelim
A star shines in the sky.
Gökyüzünde bir yıIdız parlıyor.
You must imagine that I'm looking at you in the... same way as the water with which you wash yourself... or the air you move in or the light that shines on you.
Bakışlarımı, yıkandığın su gibi içinde hareket ettiğin hava gibi seni aydınlatan ışık gibi düşün.
" You must imagine I look at you in the same way as the water... you wash yourself with or the air you move in... or the light that shines on you.
"Bakışlarımı, yıkandığın su gibi..." "... içinde hareket ettiğin hava gibi... " "... ya da seni aydınlatan ışık gibi düşün. "
I've written the date of his arrest on the wall of my room where the sun shines
Yakalanacağı tarihi odamın güneş vuran duvarına yazdım.
The sun shines along my way The sun shines along my way
Güneş yolumda parıldıyor bugün
Now the sun shines once more and we're all friends again.
Kara bulutlar dağıldı ve yine dostuz.
Thugs, lift up your faces... to the light that shines from Kali's throne.
Yüzlerinizi Kali'nin... tahtından yayılan ışığa çevirin.
The sun shines and there are flowers even in winter.
Güneş ışıldar, kışın bile çiçek açarmış.
Listen, you two, you better make hay while the sun shines.
En iyisi fırsat varken bu işi yapın.
It's as if a blind man said he doesn't know the sun shines.
Kör bir insanın güneş parlamasını bilmiyorum demesi gibi.
His left eye just shines in the dark just like a cat's eye.
Sol gözü karanlıkta tıpkı bir kedi gözü gibi parlıyor.
It shines with a light That's so mellow and bright
Işıldar tatlı ve parlak
A light that shines from inside because you're nice.
İyi davranan kişilerin içinden gelen bir ışık gibidir.
At sunrise, the light shines on the sands.
Gün doğarken güneş, Balnahard Koyundaki kumların üzerinde ışıldar.
We dance all night... till the sun shines through the curtains.
Tüm gece dans ederiz ta ki günün ilk ışıkları perdelerin arasından süzülünceye dek.
"... though the sun shines brightly asking us to linger...
... güneş ışınları parlayarak bizden oyalanmamızı istiyor.
" The moon shines bright in such a night as this
"Böylesi bir gecede, tatlı bir rüzgar nazikçe ağaçları öperken..."
- Make hay while the sun shines.
- Yani, zaman varken eğlenmene bak.
Look how good he shines up.
Bak nasıl bana yağ çekiyor kerata.
The sun only shines half the time, Tom.
Güneş sadece günün yarısında parlar Tom.
Only gold shines and glitters like that.
Yalnızca altın böyle parlar.
In springtime, the evening sun shines in and it's very beautiful.
Bahar zamanı, akşam güneşi vurur bu odaya, çok güzeldir.
It shines oddly.
Gökkuşağı gibi.
- The sun shines here.
- Burada güneş parlar.
The morning sun shines through here.
Gün ışığı odaya buradan dolar.
Turn it around, so that the light shines on the music.
Öbür türlü çevirin. Böylece ışık müziğin üstünde parlayacak.
How softly your skin shines in the moonlight.
ay ışığında teniniz ne kadar yumuşak ve parlak.
Shines in the night for you
Parlar sizin için
Shines with a light so rare
Çok farklı parıldar
We'll thank the little star that shines The second from The right
Oradaki küçük yıldıza teşekkür ederiz
Your own special light when the stage is all lit up. It shines only on you
Sahne tümüyle aydınlatıldığında sadece senin üzerine düşen ışık demeti demek.
- I can't sleep when the moon shines.
- Ay ışığında uyuyamıyorum.
Here she is, ladies and gentlemen, a star that shines bright and high.
Bayanlar ve baylar, işte karşınızda bütün ışıltısı ve ihtişamıyla bir yıldız.
Oh, shines like a million.
Gıcır gıcır parlıyor.
Today, on the same tracks, the sun shines.
Bugün ayni patikalarda, güneş parlıyor.
There is a great light that shines from your face, Moses.
Yüzünde parlayan güzel bir nur var.
The light of God shines from you, Moses.
Sende Tanrı'nın nuru parlıyor Musa.
Atop some mountain, where the sun always shines.
Güneşin sürekli parladığı bir dağın tepesinde.
Your white face. It shines out like a full moon. Don't take it wrong.
Yüzün ay gibi görünüyor.
Now just the meanness shines through.
- Sadece kötülük var.
The sun that ripened it shines out again.
Onu olgunlaştıran şarap yine parlıyor.
The birds sing once more, the sun shines...
"Kuşlar gene ötecekler." "Güneş doğacak..."
Love is the mornin'and the evenin'star that shines on the cradle of the babe.
Aşk bir bebeğin beşiğini aydınlatan sabah ve akşam yıldızıdır.
"Monkey Shines In Hillsboro."
Al bir tane daha. "Hillsboro Şakası"
I ain't goin'in for any of these monkey shines.
Bu tür oyunlara gelmem.