Sinema traducir turco
3,181 traducción paralela
With that guy at the movie theater?
Sinema salonundaki adamla olanı?
Hey, change your mind about that movie?
Sinema hakkındaki kararını değiştin mi?
Dinner, movie.
Senin istediğini yaparız. Yemek, sinema...
Infuriating. I can only apologise, because I, more than anyone, know how irritating a trip to the cinema with Freddie can be.
Özür dilerim ama Freddie'yle sinema yolculuğunun ne kadar sinir bozucu olabileceğini benden daha iyi kimse bilemez.
Last night he couldn't make a decision between a restaurant and a movie.
Dün akşam lokantayla sinema arasında bile karar veremedi.
I'll bribe them with a film and sweets instead.
Öyle. Yoksa rüşvet olarak sinema ve pamuk şekeri sunacağım.
The thing is : there's more. Thousands of renegade rebels, unhappy with what they perceive as toadying on the part of the mainstream rebels decide, in a scene guaranteed to bring tears to even the eyes of the most cold-hearted theatergoers, to stand on
Anaakım isyancıların dalkavukluğundan mutsuz binlerce kaçak isyancı en katı yürekli sinema izleyicisinin bile göz yaşlarını tutamayacağı bir sahnede yok edilecek gezegenlerde kol kola girip
- You know, a film that establishes me I love you.
Sinema dâhisi olacağımı...
As they say in show business, break a leg.
Sinema dünyasında dedikleri gibi, bol şanslar.
There's this cinema theatre...
Bir sinema salonu var...
Oh. Is it charades?
- Sessiz sinema mı?
- Okay, movie time.
- Pekâlâ, sinema zamanı.
I mean, yes, the movies.
Evet, sinema.
You mean, like, at a real theater?
Gerçek sinema mı yani?
You people didn't buy tickets! Move on!
Sinema oynamıyor burada!
- Yes, kinomehanik.
- Evet, sinema makinisti.
The assault?
Ya fiziksel saldırı? - Sinema büfesindeki Bryan adlı çocuğun kafasına otoparkta vurmuşlar.
We should check the theater owners'financials so we can rule out insurance fraud. So, where's Dwight?
Sigorta yolsuzluğunu listeden silmek için sinema sahiplerinin mali kayıtlarına bakmak lazım.
I don't suppose the theater owners mentioned anything to you about the parties?
Sanmam ki sinema sahipleri sana partilerden bahsetmiş olsun.
In the storage closet. Doesn't exactly look like stuff from "gone with the wind," does it?
- Sinema sahibi, film hatıra eşyalarını malzeme dolabında tuttuğunu söylemişti.
- The theater's closed on mondays, but I needed a place to veg out.
Sinema pazartesi günleri kapalı. Ama bana kafa dinleyecek bir yer lazım.
Keep the theater safe, but, obviously, it didn't.
Sinema güvende olur sandım ama olmadı işte.
Daffy, those only work at the movie theater.
Daffy, onlar sadece sinema filminde işe yarıyor.
I was flooded with a lot of doubts about the craft of cinema.
Sinema sanatı hakkında sürüyle şüphenin seline kapıIdım.
I drank a lot with the _ lm students
Sinema televizyon öğrencileriyle epey içtim.
The music and film industries are changing radically, and with e-books, publishing is heading for a revolution.
Müzik ve sinema sanayileri kökten bir değişime uğruyorlar, ve elektronik kitaplarla kitap yayıncılığı bir devrime doğru gidiyor.
Film has been particularly affected by "piracy".
Sinema "korsanlıktan" oldukça etkilendi.
All of us who have worked in the film industry know that takes a great effort by many people over a lot of months to make a movie.
Sinema sanayinde çalışmış olanlarımızın bildiği gibi bir film çekmek için pek çok kişinin aylar süren çabaları gerekiyor.
The theatre and DVD sales model is outdated, and online sales and rentals are embryonic.
Sinema ve DVD satış modeli eskidi ve çevrimiçi satış ya da kiralar henüz başlama aşamasında.
It's our attempt to renovate and fix some problems in the film industry in terms of innovation in the financing, shooting and distribution.
Finansman, çekim ve dağıtım açısından sinema sanayisinin bazı sorunlarını çözmeyi denememiz denebilir buna.
'The Cosmonaut'is using its brand value as funding criteria, to sell screening rights to TV and theatres with guaranteed audiences, as well as selling all kinds of by-products.
'The Cosmonaut'marka değerini bir finansman kriteri olarak kullanıyor ; izleyicisi neredeyse garantili sinema ve projeksiyon haklarını ve çeşitli türev ürünleri satmak için.
Silk was brought into this world... by the people who admire me.
İpek, hayranları tarafından sinema dünyasında yaratıldı.
I've heard you've become a famous movie star.
Duyduğuma göre ünlü bir sinema yıldızı olmuşsun.
Well, uh, before I was a movie star, I was —
Evet, sinema yıldızı olmadan önce ben- -
Swimming pool, screening room, bowling alley, gourmet kitchen, second... bowling alley, and it's on the beach.
Yüzme havuzu, sinema, bowling odası, gurme mutfağı ikinci bowling odası ve bütün ev sahilde.
Movie business. It's all about timing.
Sinema işini bilirsin, tüm mesele zamanlamadadır.
"Do a charade." No.
"Sessiz sinema oyna" Hayır.
- YES, BUT LONDON HAS ALL THAT AND THE THEATRE.
Evet, ama Londra'da onların üstüne sinema var.
Oh, we can play charades every night.
Her gece sessiz sinema oynayabiliriz.
I mean, we both know how the charade plays out.
Demek istediğim ikimiz de dışarıda nasıl sessiz sinema oynanacığını biliyoruz.
You kept my old movie magazines!
Eski sinema dergilerimi saklamışsın.
Yeah, but it's jocks, nerds, theater geeks.
Evet ama sporcular, inekler, sinema hastaları var.
Then it's dinner and a movie.
Sonra yemek yersiniz, derken sinema.
9 o'clock tonight at the movie theater.
Bu gece saat 9'da, sinema salonunda.
We could go to dinner, go to a movie, uh...
Yemeğe gidebiliriz, sinema da olabilir...
He can have movie night at the palace.
Sarayda bir sinema gecesi yapacaktı.
Dinner, a movie...
Yemek ve sonrasında sinema.
Such a drama!
Bir sinema, beni becerdi.
Charades!
Sessiz sinema!
Interesting.
- İlginç. Sinema!
Our little movie date.
Küçük sinema randevumuz.