Slack traducir turco
1,522 traducción paralela
Yeah, Mickey. You got to cut people slack sometimes.
Tamam ama bazen insanlara o kadar fazla yüklenmemek gerek Mickey.
He's got a little slack.
Elleri biraz gevşek.
But the main thing is, should one of you start to slack off- - wow!
Ama asıl olan şey biriniz işini gevşettiği zaman wow!
Those kids jump at the chance. I'll pick up some slack.
O çocuklar böyle bir şansın üstüne atlar.
Then I think you could cut him some slack.
- O zaman onu rahat bırakabilirsin.
Cut me some slack.
Kısa kes.
You need to pick up the slack.
Onun yükü de senin omuzlarında.
Izzie, cut me some slack here. No.
Izzie, beni yargılama.
I knew you would you slack!
Bugün mü?
You slack-jawed jackass.
Gevşek çeneli gerzek! .
Cut me some slack, Ally.
Bana biraz zaman tanı, Ally.
You guys have saved the world more times than I've shot under par, so we give you a lot of slack, but if it turns out you are responsible, the full weight of the United States government
Siz dünyayı benim golf oynamamdan çok daha fazla sefer kurtardınız... bu yüzden size çok güveniyoruz. Ama bundan sizin sorumlu olduğunuz ortaya çıkarsa... Amerika Birleşik Devlerleri hükümeti bütün gücüyle tepenize biner.
- So cut me some slack.
- Öyleyse beni rahat bırak.
I'm thinking about calling Quentin Costa, see if he can come down from Atlanta and pick up some of the slack.
Quentin Costa arayıp Atlanta'dan buraya gelip işleri yoluna sokmada yardımcı olup olmayacağını öğrenmeyi düşünüyorum.
Marissa Cooper has been busy... skipping school, experimenting with her sexual orientation. And I was here picking up the slack, doing all of the work while she got all of the credit.
Marissa Cooper, okulu asıp, cinsel tercihini belirlemekle meşgulken, ben kendimi paralayıp, bütün işleri yapıyordum ve bütün övgüyü de o alıyordu.
So if you could just, uh, cut them some slack, that'd be great.
Onlara göz yumsan, çok iyi olurdu yani.
Hey, cut me some slack, son.
Hey, bana bir şans daha ver, evlat.
Mind, once you get them under you, slack as your best Narbo scortum.
Onları bir kere altına aldın mı durgunlaşırlar.
Pulling him off the street might buy you some slack.
Onu sokaklardan çekip sana biraz nefes aldıracağız.
You and your slack friends.
Sen ve laçka arkadaşların.
Remember a few weeks ago, in the break room, when someone left the tin foil 2,2 00 : 00 : 05,653 - - 00 : 00 : 08,652 on their burrito and the microwave caught fire and the sprinklers went off 2,3 00 : 00 : 08,654 - - 00 : 00 : 12,998 and shorted out all the computers and we lost all our database for the last five years? Yeah, well, I just thought you might like to know who the "slack-jawed idiot" was.
Hatırladınız mı birkaç hafta önce dinlenme odasında, birisi yemeğini mikrodalgada unutmuştu, yangın çıkmıştı ve bilgisayarlar yanmıştı da, son 5 yılın tüm verileri yok olmuştu?
Tension on the surface of a droplet hauls any slack into it.
Bir damlacığın yüzeyindeki gerilim olası bir gevşemeyi içine çeker.
For helping me pick up the slack now I'm spending time with my lady.
Kadınımla zaman geçirmemi sağlayan bu molayı almama yardım ettiğin için.
Paying out slack.
Biraz gevşet.
You're just not gonna cut me any slack at all, are you?
Hiçbir şekilde bana başka şans vermeyeceksin, değil mi?
Take the slack.
Gevşek bırak.
Hey, hey, cut yourself some slack, man.
Artık toparlanman gerekiyor dostum.
A little slack, Ace!
Biraz serbest bırak Ace!
The reality of it is a brother can't get no slack.
İşin aslı, bir kardeş gevşeklik yapmamalı.
Okay, take up the slack.
Tamam. Gevşemeyin.
As prime minister, idle gossip collects around you like scum in slack water.
Başbakanın olarak senin hakkında bazı asılsız dedikodular duyuyorum.
- Good? - More slack!
Biraz daha gevşet.
Give me some slack.
Kolunu uzat biraz.
England isn't good at cutting slack for working-class boys.
İngiltere, işçi sınıfı çocuklarını rahat bırakma konusunda iyi bir durumda değil.
Slack, greedy and cunning.
Tembel, açgözlü ve kurnaz.
I'm sure everyone picked up the slack and got you and your restaurant through the day.
Herkes senin restoranını çalıştırmak için gün boyunca canını dişine takıyor.
The Caine's a slack ship.The men act like a pack of cutthroats, the decks look like a Singapore junk.
Caine laçka bir gemi. Adamlar vahşi sürüsü gibi davranıyor... Güverteler Singapur gemisini andırıyor.
I know this is hard for you and it's none of my business, but you should cut him some slack.
Senin için gerçekten güç olduğunu biliyorum ve beni ilgilendirmez de... ama ona biraz hak vermeyi denemelisin.
What, I should cut her some slack because she's good in the cockpit, is that what you're saying?
Kokpitte iyi olduğu için onu mazur mu görmeliyim, bunu mu demek istiyorsunuz?
Because nobody ever cut us any slack in the engine room.
Çünkü makine dairesinde kimse bizi mazur görmedi.
However, we are quickly getting back on track, and maybe, considering the circumstances, you could cut us a little slack, give us a bit of an extension.
Ama çabucak toparlanıyoruz. Bu şartları göz önünde bulundurursak, bize biraz tolerans gösterebilir misiniz? Bize kısa bir uzatma süresi verin.
Cut her some slack, mom!
- Üstüne gitme anne.
I think you can cut Marissa at least a weekend's worth of slack.
Bence Marissa'ya biraz daha ilgi gösterebilirsin.
I should probably just cut myself some slack, but I'm not really a slacky kind of person.
Sanırım biraz gevşek olmam gerekiyor. Ama ben pek gevşek bir tip değilim.
You decided to cut him some slack?
Ona biraz yumuşak davranmaya mı karar verdin?
Hey, cut the guy some slack, all right?
Biraz anlayışlı ol.
And I bet you anything all of you got cut more slack than me.
Size bana gösterilenden daha fazla anlayış gösterildiğine kalıbımı basarım.
-... and hold the leash slack.
- Sıkı tutuyorum zaten.
( Chuckles ) Jeez. You kids - you don't cut your parents much slack, do you?
Siz çocuklar ailelerinizin yaptıklarına müsamaha edemiyorsunuz değil mi?
You kids - you don't cut your parents much slack, do you? Well, under the sexual bill of rights - Well, under the sexual bill of rights - that is, if we still have any rights - that is, if we still have any rights - she's entitled to the same freedoms you and Brian have.
Cinsel insan haklarına göre, yani tabii böyle bir hak varsa, o da, sen ve Brian'ın sahip olduğu haklara sahip.
When people are creative geniuses, you have to cut them some slack.
İnsanlar yaratıcı deha olduklarında gerçekten onların üstüne gitmemelisiniz.