So smile traducir turco
535 traducción paralela
Remember, he's your date for tonight, so smile.
Unutma, bu gece onunla çıkıyorsun, gülümse.
So smile, sweetie.
Gül bakalım hayatım.
So smile the heavens upon this holy act, that after-hours with sorrow chide us not.
Tanrım bu kutsal sözleşmeyi koru. Sonra bize keder verip, hışmına uğratma!
~ So smile while you're making it ~
# Öyleyse bu yolda gülümse
So smile.
- Öyleyse gülümse.
So smile and look merry.
Onun için gülümseyin ve neşeli görünün.
Totally unmoved because I'd already seen so many like her... yet amused and attracted by her... I gave her a faint smile, like an understanding accomplice... and I spun the wheel.
Onun gibileri çok gördüğümden dolayı aldırmaz bir havada gene de ondan memnun ve etkilenmiş olarak mutabık kalmış bir suç ortağı gibi ona belli belirsiz gülümsedim ve çarkı döndürdüm.
We laugh, we sing, so you smile now.
Güldük, şarkı söyledik, şimdi gülümse.
And I have to just stand there and smile because she's a poor little working girl... and I've got a few million dollars, so I mustn't touch.
Bilgilendirdiğin için sağ ol. - Bir şey mi arıyorsun? - Sadece seni.
Let's learn to smile again, because we know everybody's... gonna do all they can to help us, so we'll help too.
Haydi gülmeyi yeniden öğrenelim, Çünkü herkes bize... elinden geldiği kadar yardım edecek, elbette biz de onlara.
- You're so handsome when you smile.
- Gülümsediğinde çok yakışıklısın.
Every time a man so much as gaveJeannie a smile there'd be a brawl.
Birisi Jeannie'ye tebessüm etse dahi hırgür çıkarırdı.
Blood and destruction shall be so in use, and dreadful objects so familiar, that mothers shall but smile when they behold their infants quartered with the hands of war.
Kan dökmeler, yakıp yıkmalar alıp yürüyecek. Öylesine alışılacak ki korkunç şeylere analar bakıp gülümseyecek savaşın didik didik ettiği çocuklarına.
Let us do so, for we are at the stake, and bayed about with many enemies, and some that smile have in their hearts, I fear, millions of mischiefs.
Evet ya, bir sürü düşmanın ortasında, köpeklerin sardığı av gibi duruyoruz. Korkarım yüzümüze gülenlerin yüreğinde sürüyle kötülük yatıyor bize karşı.
Look there, on the horizon, is a smile so soft you have to be very quiet and watchful to see it at all.
Bak, ufukta çok yumuşak bir gülümseme var hepsini görebilmek için çok sessiz ve dikkatli olmalısın.
So fortune smile on you, boss.
Şans sana gülsün diye, patron.
They'd smile so nicely for me.
Bana gülümsemeleri ne kadar güzeldi.
And I smile sweetly at them, and if invited to do so..... I sit down and make a quick character sketch.
Nazikçe gülümserim ve eğer davet ederlerse oturup karakter taslağı yaparım.
the one in green should smile a bit, yes miss, - would you be so kind...
Yeşilli olan biraz gülmeli, bayan kibar...
So, if I understand correctly you're telling me with a smile that 20 % didn't pass.
Bay Danışman yanlış anlamadıysam, Kalan % 20 si başarısız olmuş demektir değil mi?
It's so nice to see you smile.
- Güldüğünü görmek güzel.
Humans smile with so little provocation.
İnsanlar çok az bir dürtüyle güler.
I didn't much fancy sitting out the war playing I'll Never Smile Again so I asked to be transferred to Intelligence.
Svaş sırasında oturup "I'll Never Smile Again" çalmak pek hoşuma gitmedi. Ben de istihbarata geçmeyi talep ettim.
For a woman who looks so sad without a smile?
Gülümsemeyen ve çok üzgün görünen bir kadın için mi?
- You smile so pretty, Colonel.
- Çok zekisiniz albay.
Don't smile so stupidly.
Bu kadar aptalca gülümseme!
- Satisfactory? - I suppose so. Can we have a smile?
Fakat sanırım en azından onu öldürenin o olmadığını bilmek bir bakıma
[Claude] : MurieI, your stern face... so relaxed when you smile, is engraved in my heart.
Muriel, o sert ifadeli olan ama gülümsediğinde sevecenleşen yüzün, kalbime kazınmış durumda.
A smile so charming,
Tebessümündeki alım,
So, you do smile I've never seen you smile before
Demek, gülebiliyorsun! hiç seni gülerken görmemiştim!
And I couldn't smile, because I... The American ofticers were so proud, and they treated us as Nazis. ( narrator ) No peace conference ever takes place.
Gülemiyordum, çünkü Amerikan askerleri çok mağrurdu.
Maybe I can fix it so you'll never smile again.
Belki ben suratını dağıtırım, bir daha sırıtamazsın.
Your gracious smile is so descreet.
Gülümseyişin çok kibar ve farklı.
♪ As you walk ♪ - Now come on. - ♪ So do I smile ♪
Şimdi kalk.
They do it ever so politely, and with a smile.
Kibarca, gülümseyerek yapıyorlar.
You smile so rarely, but I love it when you do.
Çok nadiren gülüyorsunuz ama gülmenize bayılıyorum.
So, please smile again, yes?
Şimdi yüzünüz tekrar gülsün, tamam mı?
Smile my love so that all flowers will shower their spring on your face.
... Cennettemiyim ben... bahar yağmurları yağacak yüzümüze
So wipe that smile off your face The war is on
Şimdi sil gözyaşlarını, savaş başladı.
I feel so stupid preparing to smile at 40 feet.
40 feet öteden gülümsemeye hazırlanmak çok aptalca oluyor.
You oughta smile more often, Bjørn Your eyes look so droopy when you're serious.
Daha sık gülümsemen lazım, Bjorn Ciddi olduğunda gözlerin çok mahsun bakıyor.
Your smile is so nice.
Çok güzel gülüyorsun kız.
I haven't forgotten you, nor that smile. I am not so good in names, so I forgot who you are...
ne seni ne de gülümsemeni unutmadım, isimleri aklımda tutamam...
His white tunic, the way he moved, his sad smile. Everything seemed so perfect, like in the movies.
Beyaz önlüğü, hareketleri, hüzünlü gülümsemesi, her şey mükemmel görünüyordu, tıpkı filmlerdeki gibi.
So you've found the smile of speed?
Demek hız yaparkenki gülüşünü yeniden buldun.
You see, a laugh and a smile, and all of a sudden the job doesn't seem quite so bad after all, does it, sir?
Görüyorsunuz, biraz güler yüz, ve sonrasında işimiz o kadar da berbat görünmüyor, değil mi efendim?
Yeah, yeah, or the one where you said, uh, she's had so many facelifts, if she wants to smile, she has to cross her legs.
Evet. Yüzünü o kadar çok gerdirdi ki gülümsemek için bacak bacak üstüne atması gerekiyor demen de komikti.
All right, so I've been playing it cool. You know, a little smile, a little wink, a little, "Hey, Bruno, look at this." You know, he's on the hook, and I'm just about to land him.
Peggy, baksana bu saç, kurabiyeden çıkıyor mu olsun, yoksa sürpriz olsun diye içinde mi kalsın?
Come on, smile for me, Al. I'm not so bad.
Ben kötü sonun bu olduğunu sanmıştım.
She just makes me smile so. She's a fine, um, pig, is what she is.
Domuzun çok sevimli.
She'd ring it, and you'd think dinner was ready so you'd come running with a big smile on your face.
Bunu çalıyordu, sen de yemek hazır sanıp yüzünde kocaman bir gülümsemeyle merdivenlerden aşağı koşarak iniyordun.
smile 1224
smiles 35
smiley 114
smile for the camera 42
smile for me 17
smiley face 46
so smooth 19
so smart 54
so small 36
smiles 35
smiley 114
smile for the camera 42
smile for me 17
smiley face 46
so smooth 19
so smart 54
so small 36