So you're in traducir turco
7,081 traducción paralela
Hey, Annie. So, you're here... in my parking lot?
Hemen binanın dışına kadar mı geldin?
Well, you're still here, so I have to assume you have a new understanding of the world we live in.
Hâlâ burada olduğuna göre yaşadığımız dünyaya karşı yeni bir bakış açın var.
So unless you're interested in taking a bus back to Cleveland tonight, and by bus I mean prison bus, we're gonna talk.
Ve eğer bu gece Cleveland'a otobüsle dönmek istemiyorsan konuşmamız lazım. Otobüs derken hapishane otobüsü.
If you're so convinced Dr. Wells made a mistake hiring me why don't you try proving it to him?
Madem Dr. Wells'in beni işe alarak hata yaptığına bu kadar inanıyorsun neden ona bunu kanıtlamıyorsun?
- So you're the boss in here?
- Burada patron sensin ha?
Well, you have an ailment, and you're in a hospital, so you're in the right place, okay?
Bir rahatsızlığınız var ve hastanedesiniz. Yani doğru yerdesiniz.
So you're gonna punish a single mother who was in the O.R. prepped and ready for transplant?
Ameliyathanede nakil için hazırlanmış olan bekar bir anneyi mi cezalandıracaksın?
So, you're supposed to be taken seriously in your chosen new profession?
Yani bu seçtiğin yeni meslekte ciddiye alınacağını mı sanıyorsun?
So, uh... if you're ever in Colorado with some time on your hands...
Colorado'ya uğradığında vaktin olursa...
So you're absolutely sure no one was in the room with you and your mother on the night of the Palomas?
Yani annen ve senin yanınınızda odada başka kimsenin olmadığında eminsin Palomas gecesinde?
So you're not gonna even try and pretend to be in love with me.
Yani beni seviyormuşsun gibi rol bile yapmayacaksın.
You're asking your adopted father for advice about being in love with his daughter, who just so happens to be dating his partner?
Üvey babandan, kendisinin ortağıyla çıkan aşık olduğun kızı hakkında tavsiye istiyorsun yani? Farkındayım, farkındayım.
So you're saying none of these workers have ever found an ace in their hole?
O işçilerden hiçbiri Büyük Karnaval * ı görememiş mi diyorsun?
So, uh... So you're moving in, huh?
Demek buraya taşınıyorsun?
- Oh, shit. So you're - in the same boat.
- Siktir, aynı gemidesiniz o zaman.
So what you're saying is we're living in a parallel universe?
Ne yani, şu anda paralel bir evrende mi yaşıyoruz?
You're working at an organic farm for a month so you can go shopping in New York City for a weekend?
Haftasonu New York'ta alışveriş yapabilmek için 1 ay çiftlikte mi çalışacaksınız?
So... if you're not in here, we're going to have to look somewhere else, alright?
Burada da değilsen başka bir yere bakmak zorunda kalacağız.
What kind of insane parking system is designed so you're blocked in by everyone that arrived after you?
Ne tür aptalca bir park sistemi senden sonra gelenler tarafından engellenmen için dizayn edilebilir ki?
So, you're saying that Jacoby killed Marissa, but in a way, he wasn't responsible for it.
Yani diyorsun ki Jacoby Marissa'yı öldürdü ama ötür taraftan da bundan sorumlu değil.
You're yet to flinch in the face of the underworld. Why are you so afraid of a man from this one?
Yeraltı dünyasından çekinmiyorsun da niye bu adamdan korkuyorsun?
So, it doesn't matter if you are a lion or you're a gazelle, in Africa, where the sun rises, you better be running.
Yani, Afrika'da güneş doğduğunda aslan veya ceylan olman fark etmez, koşmalısın.
- So, you're sayin'there's some seriously gnarly shit in that cave?
Yani, o mağarada çok ciddi şeyler var diyorsun.
You're in a better position than I am to get out, so if there is trouble, I'll stay in my room and meet you back home in a few hours.
Tamamdır. Kaçma konusunda senin konumun benimkinden daha iyi bu yüzden olur da bir sorun çıkarsa odamda kalacağım birkaç saat sonra da evde görüşürüz.
So, you're saying the CIA officers that we're in the middle of aren't necessarily looking for us.
Yani diyorsun ki aralarına girdiğimiz bu CIA ajanları bizi aramıyor olabilirler.
If you guys are cops, then you're dirty, so either bring me in, or kill me.
Siz gerçekten polisseniz pis işlere bulaşmışsınız demektir. Şimdi ya beni merkeze götürün ya da öldürün.
So, you're all in, huh?
Hepiniz içindesiniz demek?
She wanted to keep a low profile, so she didn't check in, but you're gonna want to see her.
Dikkat çekmek istemediği için kayıt yaptırmadı. Onu görmek istersin diye düşündüm.
I was so out of control until I met the manager of the grill a few hours ago and he was all like, "yeah, you can't come in here, we're closed, and you have an unconscious girl over your shoulder."
Ta ki bir kaç saat önce... Grill'in müdürüne rastlayana dek. Giremezsiniz, kapalıyız dedi.,
So, you're shirtless in Damon's bedroom.
Yani Damon'un odasında çıplaksın.
Well, it just so happens you're talking to the professor in the art of manhood.
Hemen başlayacağız. Erkeklikte uzman biriyle konuşuyorsunuz.
You're going to look so handsome in your armor.
Zırhının içinde çok yakışıklı görüneceksin.
- You're funny, and... and you're interested in so many things.
- Ve birçok şeye ilgi duyuyorsun.
Well, you're not gonna cut it in this field if you're gonna get so emotional over some basic procedure.
Bazı temel yöntemlere karşı bu kadar duygusal davranacaksan,... bu işi burada bırakacaksın.
So you're gonna go live with Robert so Brandon can play a few gigs in some dive bars?
Brandon birkaç barda konser verebilsin diye Robert ile mi kalacaksın yani?
You're upset, and so is Kitty, but if you think that my new boss just happens to be the same guy who took her in London, I...
- Kızgınsın, Kitty de öyle ama yeni patronumun onu Londra'da kaçıranla aynı adam olduğunu düşünüyorsan...
So, you're Martial Beclin's half-brother.
Martial Beclin'in üvey kardeşi misiniz?
So you're interested in how trials work?
Demek duruşmaların nasıl olduğunu merak ediyorsun?
ain't gonna be a third, so you keep your ass planted, your mouth shut or you're gonna ride the rest of the way in the trunk.
Otur oturduğun yerde ve çeneni kapa yoksa yolculuğun devamını bagajda geçireceksin.
So you're gonna be in here again with Alison, but before that, I think it's worth taking the time to look beyond Bradley, beyond Jefferson, beyond whoever.
Öyleyse burada Alison ile beraber tekrar olacaksınız ama ondan önce,... bana kalırsa Bradley'nin, Jefferson'ın, her kiminse artık ötesine bakmak için zaman ayırmaya değer.
I picked up a side job catering private events, and I know they're shorthanded, so if you need the extra cash, you could fill in.
Özel etkinliklere servis yaptığım bir ek iş buldum ve eleman sayılarının az olduğunu biliyorum, yani fazladan para lazımsa, sen boşluğu doldur.
Yeah, you're so good I think I'm falling in love with you right now.
Evet çok iyisin bence. Sanırım sana aşık oluyorum.
So this thing you're in, are you sure you can't get out of it?
içinde oldugun seyden kurtulamayacagina emin misin?
Just so we're clear, is the man who cut you in the courtroom today?
- Sadece emin olmak için soruyorum sizi kesen adam bugün mahkeme salonunda mı?
Danny's so self-absorbed that if you, uh, go 20 seconds without talking directly to him, he forgets that you're in the room.
Danny o kadar bencil ki onunla direkt olarak 20 saniye boyunca konuşmazsan senin varlığını unutur.
So next time you're there, you'll put the bug in?
Bir dahaki gidişinde böceği yerleştireceksin yani.
I think it's embarrassing to have so many expectations and a totally superficial label to put on a ban to state that they're the next big thing, because, you know, that's not our goal in the first place.
Çok fazla beklenti içinde olmak biraz utanç verici. Sıradaki büyük grup olduklarını belirtmek için müzik gruplarına üstünkörü etiketler koyuyorlar. Bu bizim amacımız değil.
- So you're calling in your chit.
Kendine ait olanı istiyorsun demek.
So unless you want me going around town flapping my big mouth that something isn't right in your kitchen, you're gonna make good on that favor.
Yani eğer şehirde dolaşıp büyük ağzımı açıp sizin mutfağınızda bir şeyler döndüğünü söylememi istemiyorsan, sana ihtiyacım olduğunda bana güzelce yardım edeceksin.
So, you're a partner in a Corporate PR Firm?
Demek bir Halkla İlişkiler firmasında ortaksın.
Well, I'd offer you a drink, but we're in a bit of a hurry, so what can I help you with, Miss McCready?
Sana nasıl yardımcı olabilirim Bayan McCready?
so you're fine 16
so you're leaving 30
so you're good 22
so you're here 33
so you're saying 94
so you're okay 21
so you're staying 16
so you're not mad 16
so you're right 22
so you're the one 17
so you're leaving 30
so you're good 22
so you're here 33
so you're saying 94
so you're okay 21
so you're staying 16
so you're not mad 16
so you're right 22
so you're the one 17
so you're telling me 20
so you're not 32
so you're 181
so you're going 19
so you're back 39
you're invited 50
you're in here 32
you're in good hands 87
you're in a hurry 34
you're in over your head 30
so you're not 32
so you're 181
so you're going 19
so you're back 39
you're invited 50
you're in here 32
you're in good hands 87
you're in a hurry 34
you're in over your head 30
you're in denial 28
you're in charge 189
you're in trouble 151
you're interested 30
you're incredible 103
you're in my way 44
you're in trouble now 22
you're innocent 51
you're in control 31
you're in danger 131
you're in charge 189
you're in trouble 151
you're interested 30
you're incredible 103
you're in my way 44
you're in trouble now 22
you're innocent 51
you're in control 31
you're in danger 131