Stream traducir turco
2,343 traducción paralela
THE FISH, THEY FLAP ABOUT IN THE GRASS, TRYING TO GET BACK IN THE STREAM.
Balık birden çimlere düşüyor ve nehre dönmeye çalışıyor.
You know, I'm not feeling the running stream of love here.
Ya pek de ona aşık falan değilim, anlarsın ya, birader.
- A chemical company wanted to build a plant that would've drained into a stream near my house.
- Bir kimya kuruluşu evimin yanına bir fabrika yapıp, atıklarını da akarsuya boşaltmak istedi.
Zach and Emily play near that stream.
Zach ve Emily her zaman o akarsuyun etrafında oynuyorlar.
What if we could link him to the data stream, like our Hybrids?
Belki melezlerimiz gibi veri akışına bağlayabiliriz.
What if we could link him to a data stream like our hybrids?
Peki ya melezlerimiz gibi onu da veri akışına bağlasak?
A stream running into a little lake.
Bir dere, küçük bir göle akıyor.
In Welsh, it means "Stream of Primroses".
Galce'de, "Çuha Çiçeği Irmağı" demek.
Maybe tomorrow we'll drink from the "Stream of Primroses".
Belki de yarın "Çuha Çiçeği Irmağı" ndan su içebileceğiz.
They're calling it the Stream of Things of Value.
Adını "Kıymetli Şeyler Dalgası" koydular.
We stream the master to China broadband.
Asıl kaydı Çin'de internete yayarız.
Whale, wave or mountain stream?
Balina mı, dalga mı, yabani dere mi?
We gotta thicken our revenue stream.
Gelir akışımızı yoğunlaştırmalıyız.
We gotta thicken our fucking stream.
Kahrolası akışımızı yoğunlaştırmalıyız.
We gotta thicken the fuck out of that stream right now.
O kahrolası akışı hemen yoğunlaştırmalıyız.
A grizzly, cooling his feet in a stream.
Boz bir ayıydı, derede ayağını serinletiyordu.
There's a stream down there.
Şu tarafta bir dere var.
Row your boat gently down the stream
.
One thing it's like is a trout stream.
Mesela bir alabalık deresi gibi.
Try to capture a trout stream with a dam... and you get a lake.
O alabalık deresinin önüne bir baraj koyarsan göl olur.
But a trout stream... is only a trout stream... when it's flowing between its own two banks... at its own pace... in its own sweet way.
Ama bir alabalık deresi kendi membasından kendi menziline doğru kendine has şekliyle akarsa o zaman sadece bir alabalık deresidir.
I'll stream ultrosone video.
Ultrason videosunu ekleyeceğim.
I crawled under barbed wire, swam across the stream
¶ Dikenli tellerin altında süründüm, akarsularda yüzdüm ¶
And then there's the constant stream of mysterious disappearances.
Birde sürekli devam eden esrarengiz yok olmalar.
I'm in the middle of a live stream.
İnternetten canlı yayının tam ortasındayım.
Take everything and stream it through into the central sprinkler system that God has given you.
Hepsini topla ve bırak, Tanrı'nın bahşettiği merkezî sulama sistemine güven.
Adieu, adieu, thy plaintive anthem fades past the near meadows, over the still stream, up the hillside and now'tis buried deep in the next valley glades.
Elveda! Elveda! Senin kederli marşın yeşil çimenleri soldurur,... durgun akarsulardan, tepenin yamacına kadar ve ağaçsız alanda derinlere gömülecek.
By the stream outlet.
- Dere ağzında.
In a stream of staggering images... Hubble revealed the powerful prolonged aurora on Saturn.
Şok edici görüntülerin akışıyla Hubble Satürn'ün üzerindeki uzun süredir var olan güçlü aurora ışıklarını ortaya çıkarmış.
- A ghost that lives down by the stream.
- Derenin aşağısında yaşayan hayalet.
My father's the filthy stream.
Babam bir gerizekalı.
By the crystal mountain stream...
Kristal Dağından akan ırmaklar...
I don't see any stream updates for the GW, Brooklyn or Queens crossings.
Brooklyn ve Queens kavşaklarındaki ana geçişler hakkında güncellemeleri göremiyorum.
I've divined an additional stream of revenue.
- Ek bir gelir kaynağı buldum.
And this stream, it flows from what orifice?
Peki bu kaynak hangi delikten akıyor?
You got no steady stream of income.
Düzenli bir gelirin yok.
Disappearing stream?
Elektrik akımı mı düşüyor?
You have reached the polar front jet stream.
Kutup rüzgarlarına ulaştılar.
Like water from a stream.
Irmak suyu gibi.
We got one income stream here, and the stream's getting shallow.
Bu evin tek bir gelir kaynağı var ve o kaynak kurumaya başladı.
This time we found ways to put those directions into a single stream and consequently, I think, the album probably has a more direct feel to it.
Bu sefer tüm bunları tek bir yöne yönelttik ve sonuç olarak sanırım bu albümün verdiği his daha dolaysız, direkt oldu.
We had our own stream and it wasn't the main one but it was not too far away from the main one.
Kendi yolumuzu yaptık, ana akım değildi ama ondan çok uzak da değildi.
Ahem what makes you think it was murder poison of course the politician's preferred method found a chemical in his blood stream, killed him right away.
Size bunun cinayet olduğunu düşündüren şey nedir? Zehir tabii ki, politikacı üzerinde yapılan incelemede kan dolaşımında bir kimyasal bulundu. Aniden onu öldürmüş.
I was going to the stream to get some water for my forge when I noticed one of your horses was favoring a leg.
Atlarınızdan birinin ayağının yaralı olduğunu fark ettiğimde demirhaneme su almak için dereye gidiyordum.
It could be a constant stream of delicious sandwiches and boat hos.
Lezzetli sandviç ve bot fantezisinin sürekliliği konsepti yaparsınız böylece.
Changing Stream!
Akış Değiştirme!
Down at the stream.
Derenin oraya.
It's too early in his time stream.
Zaman akışı için çok erken.
Like a gentle stream.. .. he lets his silences sing.
Nazik bir akarsu gibi sessizce şarkı söylüyor.
Sin Claw Stream!
Sin Claw Stream!
a jet stream wandered off course leaving 45 people dead and forcing hundreds of thousands from their homes.
1998'de, yolundan ayrılan bir jet akımı kuzey-doğu Amerika'ya yıkıcı bir buz fırtınası gönderdi. 45 insan öldü ve binlercesi evlerini terketmek zorunda kaldı.