That's all i got traducir turco
1,721 traducción paralela
No, I've got patients to see, that's all.
Görmem gereken hastalar var, hepsi bu.
That's all right. I got to get some wiper fluid anyways.
Sorun değil, benim de sileceğin suyunu doldurmam gerek.
He's all that I got left.
O sahip olduğum tek şey.
Bits and pieces, that's all I've got.
Bölük pörçük, gördüğüm bu.
And say that I know we haven't been much of a family and all that, but... but he's all I've got, too.
Pek sıkı bir aile olamadığımızı bildiğimi ama onun da hayatta sahip olduğum tek varlık olduğunu söyle.
That's why I got all this shit.
Bu yüzden, bütün bu boku buraya yığdım.
All I know is, word got out that Traveler's gone rogue.
Tüm bildiğim,... Traveler'ın tehlikeli olduğuydu.
That's all I got.
Bütün bildiğim bu.
All of Sam's money is tied up in a big hole in the ground on a very nice piece of Strip real estate, but... I got no dog in that fight.
Sam'in tüm parası emlakçılar için cennet sayılan bir yerdeki koca bir çukurun içinde, ama benim o köpek dövüşünde işim yok!
What's important is that this baby is 82 % Hawaiian and I've got all afternoon.
Önemli olan bu bebek % 82 Hawaii'li ve tüm öğlenim boş.
Baby, we got a chance at the playoffs, that's all I'm saying.
Bebeğim, playoff'lar için şansımız var tüm söylediğim bu.
guess I got... a little excited about Christmas and all the presents and mistletoe and everything, and I forgot that it's...
galiba... biraz... Noel ve hediyeler ve ökseotu yüzünden heyecanlandım ve unuttum...
That and I think you've got come all over yourself.
Ayrıca, sanırım kendi üstüne spermlerin bulaşmış.
I hate that Homer jerk with his beautiful wife and loving family, when all I got is this doorway.
Bende sadece bu kapı eşiği varken, Homer görgüsüzünden, güzel karısından ve ailesi olmasından nefret ediyorum.
That's about all i got.
Tüm buldugum bu.
I'll have you know that painting's got commitments all over the city.
Bu resmin bütün şehirde dolaşacağına söz veririm.
It's pink and it has rhinestones on it and it's got all my money and my credit cards and it even has my family photos in it that I can't replace.
Param, kredi kartlarım... İçinde manevî değeri olan aile fotoğraflarım da var.
That's how I got through cheating on you all those years.
Ben de seni aldatmanın suçluluğundan, yıllarca böyle kurtuldum.
That car's all I got.
Arabamdan başka bir şeyim yok.
It's-it's all that I can think about, but right now, I've... got to focus because Clavo's still got a hostage.
Benim de tek düşündüğüm bu. Ama şu anda dikkatimi işime vermeliyim. Clavo'nun hâlâ bir rehinesi var.
And then I got to look into those beautiful eyes and kiss you. And now that's all I wanna do.
Ve o güzel gözlerinin içine bakıp seni öpmem gerek.
First impressions, that's all I got.
İlk izlenim, elimde sadece bu var.
If you tell me it didn't, then I've got an unexplained leak... that by now could've worked its way all the way to North Korea.
Eğer öyle olmadığını söylüyorsan, o zaman içimizde bir bilgi sızması var... ki bu da bütün Kuzey Kore kıyılarına kadar operasyonu etkiler.
That's all I got on Philadelphia. Lorelai.
Philadelphia'da Özgürlük Çanı'nı, krem peyniri görmek için en güzel dönem kışın.
That's all I got to say.
Tüm söyleyebileceğim bu.
Well, that's where we all thought he was heading, but I'm afraid he got a better offer in West Cam.
Hepimiz oraya gittiğini sanmıştık ama korkarım, West Cam'den daha iyi bir teklif aldı.
I didn't do anything wrong, and all that I cared for in this world got taken from me.
Hiç yanlış bişey yapmamıştım ve hayatta tek değer verdiğim şey benden alınmıştı
Look, I'm just - - I... I got scared, that's all.
- Bak, korktum sadece.
I got four more for you all, but I got one that I know you're really gonna like. 'Cause it's a big one.
Sizin için dört tane daha var, ama bir tanesi var ki gerçekten seveceksiniz.
Hold up, you know, I got a right to free speech, especially when the subject of that speech is a student-poaching, female-harassing, SPF-50-wearing, Grey-Poupon-smearing mother...
Bir saniye, biliyorsun, özgürce konuşma hakkım var özellikle de konu öğrencilerin kafasını karıştırıp kadınları rahatsız eden allık sürüp millete çamur atan, anasını s-- -
Okay, my lease is up on my apartment in Washington, and my OB said that my mucus plug is holding firm, and that's all I've got.
Tamam... Washington'daki dairemin kontratı bitti, ve jinekoloğum mukus tıkacımın sağlam olduğunu söyledi. Bende bir tek bunlar var.
And that's, uh, all I've got.
Bende bir tek bunlar var.
And I'm sure they got out all the sweat, body odor and head lice that the previous owner deposited.
Evet, haklısın. Eminim önceki kullanıcının depoladığı tüm teri, vücut kokusunu ve kirini çıkartabilirler.
I mean, she was all right, she just got a couple of stitches, that's all.
Ciddi bir şeyi yoktu, birkaç küçük çizik sadece.
Maybe they're near a clock or something.That's all I got.
Belki yakınlarında bir saat falan vardır. Benden bu kadar.
Sofia, all i know is that you've got to stay away from lincoln.
Sofia, tek bildfiğim şu Lincoln den uzak durmalısın.
I've got to go on that midnight train all aboard get aboard all aboard get aboard all aboard on that midnight train
Gitmem lazım o gece yarısı treniyle... herkes binsin, binin, herkes binsin binin, binin o akşam trenine...
I just... I wanna be a doctor. You got pinned, that's all. I'm quitting the team.
Ben sadece doktor olmak istiyorum.
Sometimes I like to think that the pants got lost on purpose that this was their final gift to us bringing us back together back to a place of forgiveness and love and an understanding that what we shared was all the magic we could ever need.
Bazen pantolonun bize son bir armağan vermek için bilerek kaybolduğunu düşünmek hoşuma gidiyor. Bizi yeniden bir araya getirdi. Affetmenin, sevginin anlayışın zaten ihtiyacımız olan sihir olduğunu öğretti.
- That's really all I've got.
- Elimde bir tek bunlar var.
- I was just telling Brian here, that we got a slot all ready to go for him there in Tuscaloosa.
- Ben de Brian'a Tuscaloosa'da, ona hali hazırda ayarlanmış bir boşluğumuz olduğunu anlatıyordum.
That's all I've got, really.
- İşte bu. Hepsi bu kadar.
That's all I got. I don't know.
Tüm söyleyeceğim bu. Bilmem ki.
Well, that's to bad, eat these because I got'em all done.
Senin adına üzüldüm, çünkü olanın hepsi sende.
Well, that's all I've got to say.
Söyleyeceklerim bu kadardı.
That means we have got our source and we can prosecute him, and, frankly, that's all I care about.
Yani, kaynağımızı bulup konuşturacağız. Umurumda olan tek şey bu.
- For now, that's all I got.
- Şimdiye kadar yaptığımın hepsi bu.
- You don't know that. She's all I got.
Bunu bilemezsin, elimde olan tek şey O.
So I got to tell Katya that we did all this for nothing, that her sister's gonna be killed?
Bende Katya'ya tüm bunları bir hiç uğruna yaptığımızı,.... kardeşinin öldürüleceğini söylemek zorunda kalırım,
I got to make money and send it back home, that's all.
Para kazanmalı ve eve göndermeliyim, hepsi bu.
That's... That's all I've got.
Tek bildiğim bu.
that's all 8171
that's all for now 108
that's all i wanted to say 33
that's all that matters 302
that's all i want 130
that's all right 2318
that's all i have to say 53
that's all it takes 78
that's all i can say 75
that's all i need 222
that's all for now 108
that's all i wanted to say 33
that's all that matters 302
that's all i want 130
that's all right 2318
that's all i have to say 53
that's all it takes 78
that's all i can say 75
that's all i need 222