That's all it is traducir turco
3,787 traducción paralela
Emily Hammond. That's all it is.
Emily Hammond.
And then I loved it so much that it fell apart, and this is all that's left.
Onu çok seviyordum ama parçalandı, bu ondan kalan son parça.
And all that really matters is that the lovely bubble... it's as if it never existed at all.
Ve önemli olan tek şey bu güzel baloncuk... tabii hiç var olduysa.
I am a writer and I'm against the war, but when you buy a commercial, you're hoping that the consumer is in a good mood when they hear your message. So if you agree on a wholesome variety show and all of a sudden it's filled with satire- - the most threatening humor there is- - you're worried about people hating what you're selling.
Yani, eğer bir TV şovu ile anlaşmışsanız ve ve birden tamamiyle hicivle dolmuşsa ki en korkutucu komedi anlayışıdır, insanların sattığınız üründen nefret etmesinden endişe duyarsınız.
Cooked food erodes your natural ability to fight infection and disease, but raw food is so rich in fiber and nutrients, and vitamins and all that good stuff, it actually gives to your body.
Pişmiş yemek enfeksiyona ve hastalıklara karşı doğal savaşma gücünü azaltıyor..... ama çiğ yiyecek lif ve besin değeri açısından çok zengin ayrıca vitamin ve diğer iyi şeyler de dahil aslında bunu vücuduna kazandırıyor.
Which is why all I can do is treat it like another case,'cause that's what it is.
İşte bu yüzden yapabileceğimin tek şey buna diğer vakalarmış gibi bakmak çünkü öyle.
You know, when I look back at what our family's been through, what everybody's been through, seeing all that pain... I realize that the only way we've made it through it all is by hanging together.
Arkaya bakıp ailemizin yaşadıklarını görünce herkesin yaşadıklarını o acıları görünce anladım ki bunları aşmanın tek yolu birbirimize tutunmak.
It's not just the number of species that appeared, but the rate at which they did so, and the result is so extraordinary, it inspired the most important of all biological theories,
Önemli olan, ortaya çıkan türlerin sadece sayısı değildir. Aynı zamanda ortaya çıkış oranlarıdır. Ve sonuç gerçekten olağanüstü.
What I mean is what I have is the youth my dad doesn't, and the enthusiasm agility, speed, can-do attitude and dynamism that youth brings. Just lay it down the best you can, that's all I ask.
Layığıyla döşe başka bir şey istemem.
It's opening a door, all right, but what you don't realise is that it's opening a door... to reality.
Bir kapıyı aralıyor, tamam ama farkına varmadığın şey şu, gerçekliğin kapısını aralıyor.
That's all you've got to offer, is it?
Önereceklerin sadece bunlar mı?
That's all well and good... lt is my birthday but it is also work as usual, right?
İyi güzel de sonuçta bu benim doğum günüm, öyle değil mi?
You know, because of my childhood, I won't be able to process the fact that you've all just done something nice for me, so if I run into you in ten years and start crying, this is what it's about.
Çocukluğum yüzünden benim için güzel şeyler yapmanızı anlayamayacağım on yıl sonra sizinle karşılaşırsam ve ağlamaya başlarsam bu yüzdendir.
It's unfair to say that all politicians are liars, therefore Mayor West is guilty.
Tüm politikacılar yalancı olduğu için Başkan West suçludur demek adil değil.
Snow would've been a great ruler someday, but that'll never happen because my daughter will be Queen, and all yours will be left with is knowing how i've felt, how it feels to be the Miller's daughter.
Pamuk bir gün harika bir lider olabilirdi. Ama böyle bir şey olmayacak. Çünkü benim kızım kraliçe olacak.
It's all lies. Got a firm that handles security for Doyle Energy. They farm out a lot of jobs to a myriad of mercenary firms and individuals.
Doyle Energy'nin güvenliğini sağlayan firma paralı asker şirketlerine ve bireylere çok sayıda iş veriyormuş.
He thinks that if her mother-in-law-to-be will give her house room, it will show the world that she is chaste, and not, as we all thought, bedding him as his wife was dying.
Müstakbel kayınvalidesi kıza odasını verirse, çevresine kızın erdemli olduğunu, ve karısı ölürken Kralın onunla birlikte olmadığını gösterecek.
Now, we all have anger issues, and jealousy is a trigger, so it's important that we avoid extremely jealous partners.
Bakın hepimizin öfke sorunları var ve kıskançlık bunun tetikleyicisi yani aşırı derecede kıskanç eşlerden uzak durmamız çok önemli.
There are all sorts of other things wrong with it but I mostly care about truth, the beauty of truth, the poetry of reality which is science and the tact that religion as a scientific explanation... it is a competing scientific explanation... it's so dull, it's so boring, it's so petty.
Dinde yanlış olan daha pek çok şey var fakat ben en çok gerçekle, gerçeğin güzelliğiyle gerçeğin şiirselliği olan bilimle ve dinin bilimsel bir açıklama gibi görülmesiyle ilgileniyorum. Rakip bir bilimsel açıklama ama fazlasıyla ruhsuz, fazlasıyla sıkıcı ve fazlasıyla değersiz.
And what's more amazing is that we've learned that it you take just a bit of space and get rid of all the particles and all the radiation and everything that it still weighs something and we don't understand why.
Daha da şaşırtıcısı, boşluğun bir kısmını alıp tüm parçacıkları, ışımayı ve her şeyi bertaraf ettiğinizde hâlâ bir şeylerin ağırlık yaptığını öğrendik ve bunun neden olduğunu bilmiyoruz.
It's one that is inclusive of all points of view.
Her türde görüşü kapsıyor.
This is what it's all about and this is the legacy that's worth preserving and sharing more broadly and it's under attack.
Bu yüzden çok değerli ve korunmayı daha yaygın biçimde paylaşılmayı gerektiren bir miras fakat artık saldırı altında.
It's clear that this is part of dad's plan... all the weird things he used to have us do, things we had to look for.
Bunların babamın planın bir parçası olduğu apaçık belli. Eskiden bize yaptırdığı o tuhaf şeyler aramak zorunda olduğumuz şeyler.
You know, it's for the best that my show is over and you've quit and we're all going our separate ways.
Aslında, böylesi daha iyi, programımın bitmesi ve işi bırakman ve yollarımızı tamamen ayırmamız.
Oh, yeah, that's lovely. It's using all these complicated, heavy bits of equipment which hopefully will enable us to get into the world of a turtle which is just a few inches long.
Bu karmaşık ağır cihazlarla birkaç santimlik kaplumbağaların... dünyasına girebilmeyi umuyoruz.
Oh, and it still hasn't been cleaned up in there so there's a pretty odd vibe to the place, but that's all it is.
Ayrıca, İçerisi henüz temizlenmedi o yüzden bu yer biraz tuhaf hissettiriyor. Hepsi bu kadar.
All I know is that he's innocent of it.
Tek bildiğim şey, onun masum olduğudur.
That's what this is all about, isn't it?
Bütün mesele bu zaten, değil mi?
Joy, this is exactly the sort of heated banter that's gonna make it hard for us not to break all the rules.
Bu heyecanlı sohbet kuralları yıkmamamız için bizi çok zorlayacak.
That's all it is. Front.
Elimdeki tek şey o.
That's all it is and nothing more.
Seksten ötesi değil.
'Cause the name "Q45" doesn't imply at all that it is, in fact, a rocketship, a race car with 4 doors.
Çünkü Q45 ismi bunun, 4 kapılı bir yarış arabası, bir roket gemisi olduğunu göstermiyor.
The reason it's difficult to say where he ran is that no one ran anywhere at all.
Nereye kaçtığını söylemenin zor olmasının sebebi kimsenin bir yere kaçmamış olmasıdır.
Joey busted his ass to keep that place running, and all he's got to show for it is a lifetime of soft-serve, you know what I'm saying?
Joey oranın işletmesini devam ettirmek için eşek gibi çalıştı ve bunun için tüm göstermesi gereken hayat boyu süren iyi muameleydi, ne demek istediğimi anlıyor musun?
I'm afraid that your silk application is going to have to wait till this is all sorted out. I'm sorry, Will, it's very bad luck.
Bu sorun çözülene kadar kraliyet avukatlığı başvurun askıya alındı.
It's just that, you know, he kept beating you, is all.
Seni sürekli alt ediyordu, ondandır belki.
Yeah, I mean, because... that's all it is, right?
Evet, çünkü hepsi o kadar, değil mi?
So all I'm saying is, that's good, that's an end to it.
Söyleyebildiğim tek şey, bunun bir sona ermesinin iyi olduğu.
I think that what's at the root of all my breakdowns is... is the trauma of it and the buried guilt.
Ruh halimdeki tüm bozulmaların kökeninde bu travma ve suçluluk duygusunun yattığını düşünüyorum.
Exactly. He's hardly going to hang about writing all that on the door, then sliding it out of view where nobody could find it, is he?
Adamın durup o yazıyı kapı açıkken kimsenin bulamayacağı bir yere yazması çok düşük bir ihtimal.
Now, the reason for that, the reason that water behaves in that way when it's passing through an electric field, is exactly the same reason that it is vital for all life on Earth.
Bunun nedeni, suyun böyle davranmasının nedeni, bir elektrik alandan geçerken Dünyadaki tüm hayat için önemli olan bir şey oluyor.
But every once in a while, you're gonna look around, you're gonna realize this is your place... your place and sometimes that's gonna make it all worth it.
Ama arada bir etrafınıza bakacaksınız, buranın sizin yeriniz olduğunu fark edeceksiniz. Sizin yeriniz. Ve bazen, bu her şeye değer olacak.
It is this chemical reaction that's responsible for all vision on the planet.
Gezegendeki tüm görüntülerin kaynağı işte bu kimyasal reaksiyondur.
I think it's a fascinating thought that that intelligence is a result of the need to process all the information from those big, complex eyes.
Beyinin, şu büyük karmaşık gözlerden gelen bütün bilgileri işleme ihtiyacından doğmuş olması bence büyüleyici bir düşünce.
So, because energy is conserved, if I were to add up all the energy in the water waves, all the energy in the sound waves, all the heat energy at the bottom of the pool, then I would find that it would be precisely equal to the gravitational potential energy at the top of the falls.
Yani enerji korunumundan dolayı su dalgalarındaki bütün enerjiyi ses dalgalarındaki bütün enerjiyi göletin dibindeki bütün ısı enerjisini bir araya getirseydim şelalenin başındaki yer çekimi potansiyel enerjisine tam olarak eşit olduğunu görürdüm.
So think about think about this sand on the beach, it's been under the glare of the sun all day, it's been absorbing its light which has been heating it up, and now that the sun is dipping below the horizon, then the sand is still hot to the touch because it's re-radiating all the energy that it absorbed as heat back into the universe.
Bu sahildeki kumları ele alalım gün boyu Güneş ışığının altındaydılar onun ısıtan ışığını emiyorlardı ve şimdi Güneş ufukta batmasına rağmen kuma dokunduğumda hala sıcak çünkü emdiği bütün enerjiyi ısı olarak tekrardan evrene yayıyor.
And whilst we don't have all the answers, it is certainly safe to say that there's no mysticism required.
Tüm cevaplara sahip olmasak da, şu kesinlikle söylenebilir : "Gizemciliğe gerek yoktur."
So this tells us that all life on Earth is related, it's all connected through our genetic code.
Bu da bize, yeryüzündeki tüm yaşamın birbiriyle ilişkili ve genetik kodla birbirine bağlı olduğu gerçeğine götürüyor.
But now that it's here, all I can think of to say is...
Artık buradayız ve sana söylemek istediğim şey...
Okay, first of all, "That's the way it's always been done" is not a good reason to keep doing something.
Pekala, her şeyden önce "Bu her zaman böyle yapılır." demek bir şeyleri yapmaya devam etmek için iyi bir sebep değil.
That's all it is.
O kadar. - Kim demiş?
that's all 8171
that's all i got 169
that's all for now 108
that's all i wanted to say 33
that's all that matters 302
that's all i want 130
that's all right 2318
that's all it takes 78
that's all i have to say 53
that's all i can say 75
that's all i got 169
that's all for now 108
that's all i wanted to say 33
that's all that matters 302
that's all i want 130
that's all right 2318
that's all it takes 78
that's all i have to say 53
that's all i can say 75