That's all well and good traducir turco
150 traducción paralela
Maybe it was all to the good because... this morning I felt strangely independent and... Well, I like the feeling. That's why I think I'd...
Bekli de böylesi daha iyi çünkü bu sabah kendimi tuhaf şekilde özgür hisssettim sonra bu duygu hoşuma gitti bu sebeble uzaklara gitmeyi düşünüyorum en azından bir süreliğine.
That's all very well and good, young sir, we should be delighted to let the government use our balloon... except for the fact that there are certain details that are stopping her completion.
Her şey iyi güzel de genç bayım balonumuzun tamamlanmasını engelleyen kesin sebepleri ortadan kaldırdığımızda hükümetin balonumuzu kullanmasına izin vermekten memnun oluruz.
She's been a good train all that time and, well... it ain't right to burn her just cos she come onto hard times.
O her zaman iyi bir trendi ve... onu yakmak doğru değil, o çok zor şartlarda çalıştı.
That's all there is to it, only a few Czech chauvinists think that they can turn back the course of history, but the Fuhrer means well, even with the good Czechs and believes in providence which will not abandon us...
Hepsi bu, sadece birkaç Çek şoven geçmişe geri dönebileceklerine inanıyor fakat Führer iyi Çeklere bile yardım etmek istiyor ve bizi yalnız bırakmayacak olan Tanrı'ya inanıyor.
Well, that's all very well and good, but the way to get a horse farm is to put away a dollar for every dollar you spend.
Evet, çok hoş ve güzel bir davranış, ama at çiftliğine sahip olmak için harcadığın her dolardan bir miktarını bir kenara koymak gerek.
Well, all good things must come to an end, and that's all for this week.
Her güzel şeyin bir sonu var. Bu haftalık bu kadar.
Well, that's all very well and good, except for one thing.
Şey, bütün bunlar bir şey dışında iyi ve güzel.
That's all well and good... but let's have a drink before Mr. Rechampot sells it all.
Her şey yolunda gibi. Mösyö Rechampot tüm içkileri satmadan bir şeyler içelim.
That's all well and good, but from what I hear
- Ama ben öyle duymadım.
That's all very well and good.
Anlayabiliyorum.
Well, That's All Very Well And Good, But What About Those Who Work Late?
İyi, güzel, hoş da, gece geç saatte çalışan insanlar ne olacak?
l say, "That's all well and good, Tommie Lee... "... but I don't feel the need for it. "
Ona, "Hepsi iyi hoş da Tommie Lee, benim böyle bir ihtiyacım yok." diyorum.
Well, that's all well and good, but, frankly, I can't think of anything else we can do.
Peki ala daha iyi bir şeyler yapalım, ama dürüst olmak gerekirse, herhangi birinin, bir şeyler yapabileceğine inanamıyorum.
That's all well and good for sheep, but what are we to do?
koyunlar için her zaman işler iyi gidiyor, Fakat biz ne yapacağız?
That's all well and good, Miss St. George but you told me that at the time of your father's death you were working as a maid in a hotel at Jonesport.
Her şey iyi güzel de Bayan St. George bana babanız öldüğü sırada Jonesport'ta bir otelde hizmetçi olarak çalıştığınızı söylediniz.
- That's all well and good.
- Bu iyi, hoş da.
That's all well and good, but there are safety procedures we've got to follow.
Bu senin için iyi olabilir, ama burada uymamız gereken bazı güvenlik prosedürleri var
That's all well and good, because you trust her and she trusts you... and I trust both of you.
Bu çok güzel, çünkü Delenn sana güveniyor, sen de ona ben ikinize de güveniyorum.
Well... that's all well and good, Red.
Herşey yolunda ve güzel, Red.
Well, that's all well and good, but we can have more fun with them than that.
Tamam bu çok iyi ama, onlarla daha fazla eğlenebiliriz.
Uh, sweetheart, that's all well and good if you're stealing the hope diamond.
- Tatlım, bunlar çok güzel. Ama elmasları yeniden çalmayacağız.
That's all well and good, but still...
Bu iyi ve güzel, yine de...
Look, that's all well and good, Jack, but there's one thing that still throws me.
Bak Jack, her şey çok güzel, yalnız benim canımı sıkan bir şey var.
Well, it's an interesting point, which can be explored and you're good to explore it at great lengths, but I think that's about all I have to say on it.
- Bu, incelenmesi gereken ilginç bir husus. Siz ayrıntılı olarak incelersiniz. Ama benim söyleyebileceğim bundan ibaret.
Yes, that's all well and good, but I do not speak Arabic.
Evet, iyi de ben Arapça bilmem.
Well it's good to be queen And I'm sure that you have a role set up for all the Muganis.
Kraliçe olmak iyi olabilir. Muganiler için de bir şeyler düşündüğüne eminim.
That's all well and good, but I ain't going to jail.
Evet, hepsi iyi güzel tatlım ama hapse gitmiyorum.
It's all well and good, this back and forth but what you seem to have forgotten or what you actually never learned is that I'm your boss.
Bu atışmalarımızın sakıncası yok. Ama sürekli unuttuğun ya da asla öğrenemediğin bir nokta var. O da ben senin patronunum.
So all's well that ends well for that defender of the innocent, protector of the weak, and all around good guy, George of the Jungle.
Ve bir mutlu son daha. İyi insan, ormanların kralı... hayvanların dostu George, zamanını ayarlamayı öğrendiğine göre... bir daha yemeğe hiç geç kalmayacaktı.
Well, a side comment, unless we can rise to that minimal level of moral integrity we should at least stop talking about things like human rights, right and wrong and good and evil and all such high afflatus things
öyleyse bunlar bizim başlangıç ilkelerimizdir. şunu da eklemek gerek. bu asgari ahlaki samimiyete ulaşmadıkça en azından insan hakları gibi konularda konuşmayı kesmeliyiz. doğru ve yanlış ; iyilik ve kötülük ve tüm bu yüce şeyler hakkında da.
Well, that's all well and good, Dawson, but I think all you're shooting for can be accomplished in a simple look.
Her şeyi düşünmüşsün Dawson. Ama çektiğin her şeyin tek bir bakışla açıklanması mümkün.
Look, it's a long story, but no other financing came through and all of the other options that Mom and I have are just... well, not good enough.
- Üzgünüm, anlamaya çalışıyorum. Uzun hikâye, ama başka bir yerden para bulamadık. Annemle benim önümüzdeki seçenekler pek de iyi değil.
That's all good and well. But we are still filing... a temporary restraining order against Officer Sofer.
Bu çok nazikçe ama yine de Memur Sofer'a karşı geçici zapt tutanağı hazırlayacağız.
Yes, that's all well and good, David.
Hepsi çok güzel David.
So I grit my teeth, thought of the future, and once I came out of that doctor's office, well, honey, let me tell you, I have never felt so relieved, so good in all my life, as I did after I took care of little Henry.
Dişlerimi sıktım ve geleceği düşündüm. Doktorun muayenehanesinden küçük Henry'nin çaresine baktıktan sonra çıktığımda hayatımda hiç hissetmediğim kadar rahat ve iyi hissetmiştim.
- That's all very well and good...
- Bu çok güzel ve iyi...
That's all well and good, but he's still Adama's son.
- İyi güzel ama yine de Adama'nın oğlu.
And it says that if I'm good at this and I can stick it out and become an Attending well, that will be all I ever need.
Ve eğer dayanabilir de bu zorlukları aşıp kıdemli bir doktor olursam istediğim her şeye ulaşmış olacağımı.
Anyway, that's all well and good. Getting back to the proper way to make a fried bologna sandwich -
Her neyse, bunların hepsi hoş şeyler ama kızarmış Bolonya sosisli sandviçi yapmanın doğru yoluna dönersek...
That's all well and good, but I think if the city were to suddenly disappear, they might be able to put one and one together.
Bunların hepsi çok güzel, ama şehir aniden yok olursa anlayabilirler.
I've gotta go, good luck and stay sharp he's gonna make it we all are this isn't a dream anymore four more days well that's good news the bad news is now y'all gotta to spend the night downstairs
Gitme vakti. İyi şanslar ve dikkatli olun. Başaracak.
That's all well and good.. but it's too late.
Her şey iyi ve güzel gidiyor ama artık çok geç.
Yeah, that's all well and good, but the gates are closed.
İyi, güzel de kapılar kapalı.
Good thing that's what you heard, because he's alive and well and in our brig on base... - telling us all about his friends around the globe.
Öyle duyman iyi çünkü şu anda hapiste bize dostlarını ifşa ediyor.
Well, that's not good, either. And she wants us to serve search warrants on the dutton estate so we can grab last night's tapes off of all the security cameras.
Hanımefendi Dennis Dutton'un malikânesindeki güvenlik kamera kayıtlarını alabilmek için arama emri çıkarttırmamızı istiyor.
So... And it's not good television if, you know, this monster that we presented all these years actually is a very shy, hesitant animal that has a hard time, like any other animal as well.
Yani... aslında ne kadar utangaç ve kararsız bir hayvan olan bu canlının bildiğiniz üzere bunca yıldır bir canavar olarak gösterilmesi ne kadar da kötü.
This is a very good football team, and we all know each other extremely well, so that's how we play.
Bu çok iyi bir futbol takımı. Birbirimizi çok iyi tanıyoruz. Oyunumuz buna dayalı.
That's all well and good, but we're not even sure we're going to trial on the Kryger case.
Bunlar güzel de, Kryger davasında bir mahkeme olacağından bile emin değiliz.
That's all well and good, but... You're gonna need to speak to a manager.
İyi hoş da bunu müdürle konuşmanız gerekiyor.
That's all well and good, Allison, but you don't have any evidence.
Hepsi iyi hoş ama Allison, hiç kanıtın yok.
I'm in and out of cars all night, and I was ¨ C I was in one when I pulled around, and the officer, he ¨ C he told me that some guy got killed over there, and that, well, no cars could go out, and that's not good.
Araba park ederken, bir memur geldi ve şurada yatan adamın öldürüldüğünü söyledi.