There's no time traducir turco
3,259 traducción paralela
Father, there's no time.
Baba, vakit kalmadı.
- No, but there's still time.
Hayır ama daha vakit var.
There's no time to explain.
- Açıklayacak zaman yok.
There's no time, Boss!
- Zamanımız yok patron!
There's no time left.
Hiç vakit kalmadı.
There's no next time.
Başka sefer olmayacak.
If you call at this time, there's no other way, Teacher.
Bu saatte çağırırsanız, başka yolu yoktu Hocam.
There's no beauty that can stand up to time.
Zamana hiçbir güzellik karşı koyamaz.
There's no time.
Zaman kalmadı.
There's no time.
Bunun için zaman yok.
There's no time to explain.
Açıklayacak zaman yok.
In Leonardo's time, there is no division between art and science.
Leonardo'nun devrinde sanat ve bilim arasında bir ayrım yoktu.
There's no way we're gonna make it in time, Eugene, if we have to go all the way around the farm at 22 miles an hour.
Bunu zamanında yapmamızın imkanı yok, Eugene, hele ki çiftliğin etrafını saatte 35 km ile dolaşmak zorunda kalırsak.
Planet one, the oldest planet in the universe, and there's a cliff of pure diamond, and, according to legend, on the cliff, there's writing, letters 50 feet high, a message from the dawn of time, and no one knows what it says because no one's ever translated it.
İlk gezegen, evrendeki en eski gezegen,... saf elmastan bir yamaç var,... ve derler ki, yamacın üzerinde 15 metre uzunluğunda harfler varmış,... zamanın doğuşundan bir mesaj,... kimse ne dediğini bilmiyor,
There's no other kind of bloody fool still in the office at this time of night.
Gecenin bu vaktinde senle benden başka enayi kalmadı çalışan.
Many Germans were certainly anti-Semitic at the time, but there was no evidence that the majority of ordinary people, like these holidaymakers, approved of murderous attacks on German Jews.
Almanların çoğu o sıralarda tam olarak Yahudi aleyhtarıydı. Fakat buradaki tatilciler gibi sıradan halkın, Alman Yahudilerine yapılan ölümcül saldırıları onayladığını ya da yeni bir Avrupa savaşı istediklerini gösteren bir kanıt yoktu.
There's no time!
Zaman yok!
- There's no time to waste!
- Boşa harcayacak zamanımız yok!
There's no sunrise, no sunset, but still they pray all the time.
Ne gün doğumu ne de gün batımı var ama yine de sürekli ibadet ediyorlar.
But I know there's no way we're gonna figure this out... unless you stop feeling so sorry for yourself all the time!
Fakat sen sürekli kendine acımayı bırakmadığın sürece buna bir çözüm yolu bulmamızın imkanı yok!
There's no secret base and there's definitely no time machine?
Burada gizli üs ve zaman makinesi diye bir şey yok.
- There's no time.
- Vakit yok.
There was no way dick was gonna do time, so dad filed it as a hit and run.
Dick'in hapiste yatmasına imkan yoktu. Ve babam, olayı sıradan bir vur kaç olarak gösterdi.
There's no time to train anyone else.
Başkasını eğitecek vakit kalmadı.
There's no time to get the Americans involved.
Amerika'yı dahil etmek için zamanımız yok.
There's no time... and the Police Academy drama won't last for long...
Zaman yok. Polis Akademisi olayı uzun sürmeyecek.
There's no fucking time to think, man!
- Düşünecek zamanımız kalmadı.
Doctor, there's no time!
Doktor, zamanımız yok!
This time there's no lever to make the trolley swerve but there's an obese man standing next to the track and you calculate that he weights just enough to derail the trolley.
Bu kez makas yok ama rayların yanında tramvayı raydan çıkaracak ağırlıkta olduğunu hesapladığın obez bir adam duruyor.
There's always another angle to any experiment and you saw going in no one in the world is defined only by his or her skill set there's always more to the story check the inside of your card hold on, one at a time.
Her zaman deneyde farklı bir bakış açısı, fikrinizi değiştirecek bir şey vardır. Dünyada hiç kimse tek bir özelliğiyle tanımlanamaz. Hikâyede hep daha fazlası vardır.
There's no time to lose.
Kaybedecek vakit yok.
Hurry up. There's no time to argue.
Acele et, bunu tartışacak vaktimiz yok.
There's no time left.
Zamanımız hiç yok.
There's no time!
Zaman yok.
- I have to try. - There's no more time.
- Denemeliyiz.
- There's no time for a doctor.
Doktor için zaman yok.
I had a lot of fun with a lot of young ladies, but I spent so much time there, my interdimensional portal device it's got no charge left, Morty.
Bir sürü genç bayanla takıldım, ama orada o kadar fazla zaman geçirdim ki... -... boyutlar arası portal aygıtımın şarjı bitti Morty.
There's no time in the woods.
Ormanda saat falan olmaz.
I had to shut down, there's no making up, it's lost time, that's it.
Buna son vermek zorunda kaldım. Kayıp zamanın telafisi yok.
- There's no time to explain right now.
- Açıklayacak vakit yok.
Someone must have noticed it, but there's no time, is there?
Birisi fark etmiştir ama vakit yok, değil mi?
There's no time for someone to learn the songs...
- Birinin şarkıları öğrenmesine vakit yok.
Well, I know that you're used to getting anything you want there, and that, last time, you put so many bells and whistles all over everything that no one noticed the show had any problems until it was too late.
Orada her istediğini almaya alışık olduğunu biliyorum. Ve son seferinde her şeye o kadar çok yan fayda kattın ki,... Kimse şovun çok problemli olduğunu çok geç olmadan fark edemedi.
Oh, there's always time for love, mon Cheri, no?
Her zaman biraz aşk için zaman vardır değil mi miniğim?
There's no time.
Zaman yok.
There's no time if we're to remain undiscovered.
Fark edilmeden kalmak istiyorsak çok vaktimiz yok.
There's no excuse this time.
Bu sefer mazeret yok.
There is no escape for you this time.
Bu sefer senin için kaçış yok.
There's no shame in checking out ahead of time, folks.
Vaktinden önce gitmekte utanılacak bir şey yok, dostlar.
You know, my husband's been trying to do this on his own, but with his job, there's just no way he has enough time to finish it, and we have to get this done.
Biliyorsun, kocam bunu kendi başına yapmaya çalışıyor, ama çalıştığı işi gereği bunu tamamlamak için hiç bir şansı yok, ve bu işin de bitmesi lazım.
There's no time for Miho...
Miho için vaktimiz yok.
there's no time like the present 22
there's no time left 16
there's no time to waste 35
there's no time to lose 41
there's no time to explain 28
there's no time for this 22
there's no time for that 71
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's no time left 16
there's no time to waste 35
there's no time to lose 41
there's no time to explain 28
there's no time for this 22
there's no time for that 71
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48
there's nothing to see 65
there's nothing i can do about it 58
there's nothing in here 52
there's nothing wrong with that 87
there's nothing to be scared of 52
there's nothing we can do 240
there's nothing i can do 295
there's nothing to do 49
there's nothing in it 38
there's nothing to see 65
there's nothing i can do about it 58
there's nothing in here 52
there's nothing wrong with that 87
there's nothing to be scared of 52
there's nothing we can do 240
there's nothing i can do 295
there's nothing to do 49
there's nothing in it 38