There's no way around it traducir turco
73 traducción paralela
There's no way around it.
Hiç şüphe yok.
There's no way around it.
Seçeneğimiz yok.
There's no way around it.
Bunun başka yolu yok.
Gentlemen, there's no way around it.
Dinleyin beyler, bunun başka bir yolu yok.
There's no way around it.
Başka bir yol yok.
I guess there's no way around it.
Sanırım bunun başka bir yolu var.
There's no other way around it.
Gittikçe batarsın. Başka yolu yok.
There's no way around it?
- Engelleme ihtimali yok mu?
It's nice of you to say that, but there's no way around it.
Senin için söylemesi kolay tabii, ama bunu düzeltmenin bir yolu yok.
There's no way around it.
Bu böyledir.
- There's no way around it.
Kötü. - Başka kurtuluş yok.
There's no way around it.
Başka bir çözümü yok.
If it's not inflation, it's recession, the IMF or the Popular Front. They fuck us left and right. There's no way around it.
Bu enflasyon değil, bu resesyon, IMF ya da Halk Cephesi bizi sağlı sollu düzerler.
There's no way around it.
Tamam. Başka yolu yok.
- There's no way around it.
- Yapabileceğim hiçbirşey yok.
There's no way around it.
Bunun oluru yok.
- This is huge, there's no way around it.
- Çok büyük. Arkasından dolaşamayız.
Please, there's no one around to see you, it's the only way.
Lütfen, etrafta kimse yok. Başka çaremiz yok.
And I'm sorry, but there's no way around it.
Üzgünüm ama kuralları çiğnemeden söylemesinin hiçbir yolu yok.
There's no way around it.
Bundan kaçınamayız.
There's really no way around it, folks.
Artık bunun bir yolu yok.
There's no way around it.
Kurtuluş yok.
We talked to a lawyer, man, and there's no way around it.
Bir avukatla konuştu dostum. Bundan kurtuluş yok.
But sometimes there's no way around it.
Ama bazen bundan kaçmanın yolu olmuyor.
There's no way around it.
Bundan kaçış yoktur.
there's no way around it.
başka yolu yok.
Whether you did or didn't makes no matter now, she knows, and there's no way around it.
Artık söylemiş ya da söylememiş olman önemli değil, Patty bunu biliyor ve bundan kurtulmanın bir yolu yok.
There's no way around it.
Bundan kaçış yok.
There's no way around it...
Başka çaresi yok...
There's no way we can get around it, because if we hike...
Etrafından dolaşmamızın imkânı yok. Çünkü yürüyüşle...
- We've tried to be patient about your model's obsession with this woman. - There's no way around it.
- Başka yolu yok.
There's just no way around it.
Başka çarem yok ve...
There's no way around it.
Aksini iddia etmek saçmalık.
There's no way around it.
bu kaçınıImaz.
It's called due process, and there's no way around that.
Buna yargı süreci deniyor ve bundan başka bir yolu da yok.
There's no way around it.
Hiç çıkış yeri yok.
If he was around now, there's no way he would have A bit of wood with his face on it, is what I'm saying.
Eğer şimdi yaşıyor olsa, kimse onun suratından oyma yapmazdı.
There's no other way around it.
Başka bir yol yok.
And it's not like the opposite would work. There's no way a guy could pick up a girl, going around talking like a little boy. - Challenge accepted.
Çeviri : nazo82 İyi seyirler.
I mean, there's no way to keep it up with both of us around.
İkimiz de yaşıyorken yapamazsın.
There's no way of knowing, but if it is, we'll put some up around the office.
- Kesin bir şey söyleyemem ama kabul edilmesini sağlarız.
I mean, there's just no way around it.
Bundan kurtuluşun yok.
There's no way around it.
Bunu inkâr etmeyeceğim.
There's no way around it. We have to reinstate censorship.
Başka yolu yok Sansürü geri getirmeliyiz
There's no way I could sit around and watch it happen again.
Elim kolum bağlı oturup olanların tekerrür etmesine seyirci kalacak değilim.
Listen, kid, there's no way around it.
Dinle, evlat, şu anda yapacak bir şey yok.
There's no way around it We must fight with everything we've got
Başka yolu yok, sahip olduğumuz tüm güçle savaşmalıyız.
I know this place is big, and it's easy to get turned around, but there's no way possible we could end up here again. Well, we did, so...
Burası büyük bi yer de ama buraya mı geldik yine
There's no way we're gonna make it in time, Eugene, if we have to go all the way around the farm at 22 miles an hour.
Bunu zamanında yapmamızın imkanı yok, Eugene, hele ki çiftliğin etrafını saatte 35 km ile dolaşmak zorunda kalırsak.
There's really no way around it, either.
Çevresinde de başka bir yer yok.
There's no way around it.
Bu imkansız.