Town traducir turco
60,068 traducción paralela
I had him follow you after you left town so abruptly last night.
Kasabadan apansızın ayrılınca dün gece seni izlemesini emrettim.
Uh, even if we could get through their outer defenses, 10 of us walk into town against what could be 100 soldiers.
Savunmalarını aşsak bile karşımızda sayımızın on katı kadar asker bulabiliriz.
In our town, okay?
şehrimizde, tamam mı?
We'll be at the spring on the east edge of town, which the good Lord has seen fit to replenish with water.
Kasabanın doğu ucundaki su kaynağında olacağız, Tanrı'nın yenilediği kaynakta.
And you got up, walked back into town, didn't even go to the hospital until the next day.
Ve ayağa kalktın, kasabaya geri döndün, ertesi güne kadar hastaneye bile gitmedin.
As much as I want to hear about this future you've come from, I got a potential witness to interview who may have seen our perp gas up on his way out of town.
Sizin geldiğiniz bu geleceği duymak için can atıyor da olsam mücrimi benzin alıp şehirden çıkarken görmüş olabilecek sorgulamam gereken bir tanığım var.
See, I'm in town looking into a homicide, and the victim spent some time here, back in the'70s.
Bir cinayeti araştırmak için buradayım. Maktül burada biraz zaman geçirmiş yetmişlerde.
Town still there?
- Şehirli hala orada mı?
Honey, you know how many walls I'm on in this town?
Balım, bu şehrin kaç duvarında varım ben biliyor musun?
I live in a small town.
Küçük bir kasabada yaşıyorum.
You know,'cause it's like a small town.
O da küçük bir kasaba gibi.
So, Eden valley, is it a nice town?
Demek Eden Valley. Güzel bir yer mi peki?
I'm over at Eden valley, just in town to interview a prisoner and they told me that...
Eden Valleydenim. Bir tutukluyla görüşmeye geldim ve bana...
Drives to the wrong town, takes a name out of the phone book.
Yanlış kasabaya sürer, Telefon rehberinden bir isim çıkarır.
Once upon a time, a guy named Stussy hired an idiot to rob his brother, and the idiot drove to the wrong town and killed the wrong Stussy.
Bir zamanlar, Stussy adında bir adam kardeşini soymak için bir aptal tuttu, ve o aptal yanlış kasabaya gidip yanlış Stussy'yi öldürdü.
So, this was a business dinner? Well, I'm new in town and buck agreed to introduce me to some people.
Kasabada yeniyim ve Buck beni yeni insanlarla tanıştırmayı kabul etti.
I tell them stories about Indiana, being one of eight Jewish families in the entire town.
Onlara Indina hakkında hikayeler anlatıyorum.
We found him online, rallying every asshole in town to jihad.
Onu internette, şehirdeki herkesi cihada çağırmasıyla bulduk.
I had to fight my way across town to get here?
Şehrin diğer ucundan buraya gelebilmek için yolda kavga etmek zorunda kaldım.
Hey, can I ride get a ride into town?
Beni şehre götürebilir misin?
We can head into town after, do some shopping.
Alışveriş yaptıktan sonra şehre kafa yapabiliriz.
Like, maybe I can get, like, an Airbnb in town and write and hang out.
Belki şehri gezmek için araç buluruz, yazarız.
Uh, I'm in town on- - on business.
İş için buradayım.
My boyfriend's the chief of police in this town.
erkek arkadaşım bu kasabada şerif.
On October the 14th, a town in the outback lost its entire population.
14 Ekim'de, kasaba tüm nüfusunu yitirmişti.
A small town, only 14 people.
Küçük bir kasaba, sadece 14 kişi.
Every living thing in that town was gone except for one thing...
O kasabada yaşayan her şey bir anda gitmişti. Sadece bir şey dışında...
I was in town at the Big W.
Şehirde alışverişteydim.
Anyway, I was- - I'm in that little town down the road, and I saw you riding your bike.
Her neyse şu yolun sonundaki kasabadayım ve seni bisiklete binerken gördüm.
And I saw that they were having a dance in town tonight.
Ve bu akşam kasabada dans edileceğini duydum.
I guess there's a dance in town tonight, and he asked me to go.
Sanırım bu akşam kasabada dans var..... ve o da beraber gitmeyi teklif etti.
I walked through the town where I grew up... where my parents died, and Matt.
Doğduğum ve büyüdüğüm yere doğru yol aldım anne ve babamın ve Matt'in öldüğü yere...
I want them pointed toward the town and ready for our first barrage.
Kasabaya yöneltip yaylım ateşine geçin.
- to retake Nassau town. - It's lost.
- Elimizden çıktı.
For the moment, Nassau town is lost.
Nassau an itibariyle elimizden çıktı.
You know as well as I do the only reason he wants them free is because the only soldiers in town are mine and the prisoners in the fort are likely to still follow his...
Onları serbest bıraktırmak istemesinin yegane nedeninin kasabanın adamlarımla dolup taşması ve tutsakların da kendi adamı olması...
For the moment, Nassau town is lost.
Şimdilik Nassau'yu kaybettik.
The only reason I brought him up was so you and I could talk about the fact that my boyfriend is also out of town.
Ondan bahsettim ki benim sevgilimin de şehir dışında olmasını konuşabilelim.
Take us a half hour, at least, to get cross town to Royo, bro.
Şehri aşıp Royo'ya varmak en az yarım saatimizi alır kardeşim.
Are you in town?
Kasabada misin?
If you want another bed, tomorrow you may go into town and purchase one.
Başka yatak istiyorsanız yarın kasabaya inip bir tane satın alabilirsiniz.
Some al-quaeda bomb-maker in the middle of town.
Şehrin ortasında El kaideli bir bombacı.
A fleet of a dozen ships has already opened fire on Nassau town.
Bir düzine gemiden oluşan bir filo zaten Nassau şehrinde ateş açtı.
If we could set enough men up the coast... say three times that, give or take... we could seize the town within a day.
Kıyıya yeterince adam çıkartabilirsek... Mesela üç katını falan. ... bir gün içerisinde kasabayı ele geçirebiliriz.
I was hitting your supply lines to the estates, fomenting sabotage in Nassau Town.
İkmal hatlarını vuran benim. Sabotajları düzenleyen benim.
She's operated significant commercial interests in Nassau Town, and both before and after restored colonial rule...
Nassau'da ciddi anlamda ticari faaliyetlerde bulundu. Hem sömürge yönetiminde hem de öncesinde.
They're probably already nearing town by now.
Şimdiye kasabaya yaklaşmışlardır.
Fuchs left town.
Fuchs şehirde değil.
Maybe it's time for me to leave this town.
Belki de bu şehirden gitme vaktim geldi.
... on the ground, so we're talking... Did you know Javadi's in town?
Javadi'nin şehirde olduğunu biliyor muydun?
He just blows into town, and before anyone can get too close, he slithers off like the snake that he is.
Hayır, hayır! Hadi ama! Bunlar çok kaba!