Unattainable traducir turco
121 traducción paralela
When you were unattainable - when he thought you were dead - that's when he wanted you most.
Sen ulaşılmazken, senin ölmüş olduğunu düşündüğünde işte seni en çok o zaman arzuladı.
As I work at my drawings day after day... what seemed unattainable before is now gradually becoming possible.
Her gün resimlerim üzerinde çalışınca daha önce imkansız gözüken şeyler mümkün olmaya başlıyor.
Yet even while I was angry at him I was proud that he had gotten the unattainable Anne.
Bu yüzden O'na kızgınken bile gururluydum çünkü, O Ulaşılamaz Anne'i elde etmişti.
The unattainable.
Elde edilemeyen.
- You set us an unattainable goal.
- Bize gerçekdışı planlar veriyorsunuz
When you were unattainable- - when he thought you were dead- - that's when he wanted you most.
Sen ulaşılmazken, senin ölmüş olduğunu düşündüğünde işte seni en çok o zaman arzuladı.
A man has two loves : An unattainable goddess... and a mortal woman.
İki kadına aşık bir adam erişilemez bir tanrıça ve fani bir kadın.
Unattainable
Ulaşılamaz
Until today, love was simply unattainable to mankind, to the Earth.
Bugüne dek aşk insanlık için, Dünya için elde edilemez oldu.
But they're unattainable... compared with the needs that politics deals with.
Fakat siyasetle ilgilenmenin gereksinimleri ile kıyaslandığında karşılanamazdırlar.
And now, my children, you have seen for yourselves how this invisible force of electricity can be made to serve new purposes utterly unattainable by the powers we have now.
Evlatlarım, elektriğin görünmez kuvvetini şu anda sahip olduğumuz güçlerle başaramayacaklarımızı nasıl başarmakta kullanabileceğimizi kendi gözlerinizle gördünüz.
You're just obsessed... by a beautiful, young, unattainable girl.
Sen ise... güzel, genç ve ulaşılmaz bir kıza saplanmışsın.
Stop saying things like obsessed, unattainable.
Ulaşılmaz ve saplantılı kelimelerini kullanmayı kes.
Justice is a divine virtue, hence unattainable
Adalet ilahi bir erdemdir. İnsan eli ulaşamaz.
F1 may not have been an unattainable dream.
F1 ulaşamayacağın bir hayal olabilir.
I'm happy because I don't set myself unattainable and unachievable tasks.
Mutluyum, çünkü kendime ulaşılmaz engeller ve ulaşılmaz görevler koymadım.
That's unattainable in our lifetime.
Ömrümüz boyunca bu kadar para elimize geçmez.
Perhaps I could even be... Someone close at hand, yet unattainable.
Hatta belki... yakınında olan, ama yine de erişilemez bir kadın da olabilirdim.
Right? I mean, this woman was unbelievably sexy and beautiful, intelligent, unattainable.
Yani bu kadın inanılmaz derecede seksi ve güzel, zeki, ulaşılmaz.
But Stefan will always remain unattainable.
Ama Stefan her zaman ulaşılamaz olacak.
It isn't based on ordinary, everyday tastes, but on constant innovation, on the ceaseless search for the splendiferous, perhaps unattainable flavour of flavours.
Günlük, sıradan tatlara dayanmaz bunun yerine anlık buluşlara, mütemadiyen görkemli araştırmaya belki de asla elde edilemeyecek en muhteşem tatlara dayanır.
My dream, perhaps unattainable, is to create a perfume that will concentrate all perfumes in one.
Belki de ulaşılmaz olan hayalim,... tüm aromaları içeren bir aroma yaratmaktır.
Tempo is all, perfection unattainable, as at the top of the swing there's a hesitation, a little nod to the gods.
Tempo her şeydir, mükemmelliğe erişilemez, vuruşun doruk noktasında... bir tereddüt yaşanır, tanrılara selam çakılır.
That perfection is unattainable.
Mükemmelliğe erişilemez.
Perfection is unattainable.
Mükemmelliğe... erişilemez.
He's unattainable.
O erişilemez.
The more unattainable, the more attractive.
Ulaşılmaz olan daha çekici geliyor.
And for Eric, the unattainable would include everyone that's alive.
Eric'e gelince, ulaşılmaz olanlar, canlı olan herkes.
Fallen for the unattainable woman.
Elde edemeyeceğin bir kadını sevdin.
You start to realize that maybe... maybe your... maybe your ultimate dreams are just unattainable.
Bir anda rüyalarının sadece ulaşılamaz bir düş olduğunu düşünüyorsun.
Coming right out from a fairy-tale, wonderful, adorable, unattainable Miriam.
Efsanevi, muhteşem, tapılası, erişilmez Miriam.
Joey... you're a... distinct, unattainable original.
Joey... sen... gerçekten çok orjinalsin.
That is most desirable... and yet most unattainable?
Çok etkileyici olmalı. Ve de çok farklı.
You seem unattainable.
Sana ulaşamıyorum.
An unattainable idea.
Ulaşılamaz bir fikir.
Who's the unattainable girl?
- Ulaşılamaz kız kim?
The unattainable captain on one side, the charismatic newcomer on the other.
Bir kenarda ulaşılamaz kaptan, diğerinde karizmatik yeni gelen.
The bad thing about the one perfect soul mate... is that it's so unattainable.
Bir tane mükemmel ruh eşiniz olmasının kötü yanı bulunmasının çok zor olması.
Samantha wondered if maybe the hot monk was her soul mate... as he was certainly unattainable.
Samantha farketti ki, bu rahip onun ruh eşiyse bile kesinlikle ulaşılmazdı.
Like the unattainable.
Onun için ulaşılmaz hale geliyor.
When you have big dreams, they're always unattainable.
Hayalim biraz uçuk. Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek.
YET UNATTAINABLE.
- Erişilemez. - Tamam.
A fucking untouchable... unhaveabIe, unattainable brick wall... fucking Dykeasaurus Rexi.
Kahrolası dokunulamaz... sahip olunamaz, erişilemez bir duvar... kahrolası bir Lesborus Rexi.
The unattainable.
Ulaşılamazı.
You just wanted me because I was... unattainable.
Sen beni istedin çünkü ben.. ulaşılmazdım.
- Unattainable, that's it.
- Ulaşılmaz, buydu.
Usually the bird stands for reaching some sort of unattainable height like a mountain or...
Kuş genelde ulaşılmaz yükseklik yerine geçer.... bir dağ gibi, ya da...
However unattainable Buddha's way is, I vow to attain it.
Buddha'nın yolu ulaşılmaz olsa da, ulaşmaya yemin ediyorum.
All of the resources of this agency are being diverted to meet demands The Covenant must know are unattainable.
Teşkilat'ın bütün kaynakları Mutabakat'ın istediği ama sağlanamayacağını bildikleri talepler için uğraşıyor.
As long as I'm thinking about you, setting my sights on what I think is unattainable, there's no chance of being hurt by someone else.
Seni düşündüğüm sürece, hedef olarak erişilemez düşündüğüm şeyleri seçtiğim sürece başka biri tarafından incitilmemin yolu yok.
It may become unattainable to provide security for these many Tutsi.
Tutsilerin güvenliğini sağlamak, imkânsız hale gelebilir.