Unburden traducir turco
148 traducción paralela
- Boys, unburden the horses.
- Atların yükünü boşaltın.
Dyakov, unburden the horses.
Dyakov, atların yükünü boşalt.
Your Honor, I have to unburden myself of the weight I have in my stomach.
Sayın Hâkim, bildiklerimi söyleyerek omzumda taşıdığım yükten kurtulmak istiyorum.
Unburden yourself.
İçinizi dökün.
- i unburden.
- Sizinle konuşmalıyım.
- I have to unburden.
- Bunu paylaşmam gerek.
Unburden your heart.
Dök içini.
My son, unburden your soul to Almighty God.
Oğlum, ruhunu Yüce Tanrı'ya teslim et.
Before I sign the deal and embark on my long journey - as far as the night lasts - I want to ease my soul and unburden my heart.
Anlaşmayı imzalamadan ve uzun yolculuğuma çıkmadan önce... gece devam ederken... ruhumu yatıştırmak ve kalbimi ağırlığından kurtarmak istiyorum.
So, before we kill you... perhaps you might like to unburden yourself... of any silly little secrets the Soviet command... has been hiding from it's faithful comrades.
Yani seni öldürmeden önce belki Sovyet komutasının sadık yoldaşlarından saklamakta olduğu küçük, aptalca sırları itiraf ederek rahatlamak istersin.
That's why your passage ritual's so perfect... because it's a way for me to unburden myself of everything... that's been festering in my guts, you know?
Geçiş ayininiz bu yüzden mükemmel. Bu benim için kafama takılan her yükten kurtulma yolu.
Unburden yourself.
Günahlarından arın.
In the eye of all who come to me to unburden their soul!
Bana gelip ruhlarını arındırmak isteyen tüm o insanların bakışlarında.
I've got to unburden myself.
Vicdanımı rahatlatmam lâzım.
It's unfair you felt the fuckin'need to unburden your soul about it.
Bu konuda içini dökmen adil değil.
Unburden yourself, Lagermann. You'll feel better.
Hadi Lagermann dök içini, içini rahatlatır.
Here to unburden your black conscience of guilt before I send you into eternity.
Seni ebediyete yollamadan önce suçlulukla kararmış vicdanından kurtul. Gurney!
Wrong of me to unburden myself on you.
Dertlerimle seni sıkmam yanlıştı.
Here to unburden your black conscience of guilt before I send you into eternity.
Seni ebediyete yollamadan önce suçlulukla kararmış vicdanından kurtul.
It really feels good to unburden myself, you know.
Açılmak gerçekten iyi hissettiriyor, anlatabiliyor muyum?
I really need to just unburden myself on you.
Gerçekten içimdekileri sana dökmeye ihtiyacım var.
Who are you gonna unburden your soul to, if not to me? Nobody. That's who.
Tamam, benimle değil de kiminle konuşup ruhunu rahatlatacaksın?
I wish you could unburden yourself.
Keşke rahatlayabilsen.
Now I know you're hurting, and I think you need to unburden your soul.
İncindiğini biliyorum, ve bence içini dökmelisin.
To you, Antonio, I owe the most in money and in love, and from your love I have a warranty to unburden all my plots and purposes how to get clear of all the debts I owe.
En çok da sana borçluyum Antonio ve seni seviyorum. İşte bu sevgiden dolayı artık sorumluluklarımı üstlenmeye karar verdim Antonio. Bütün borçlarımı ödemek istiyorum.
Now, please, unburden yourself.
Şimdi, lütfen, içini dök.
Do you really expect me to unburden myself to you?
Gerçekten sana içimi dökeceğimi mi sanıyorsun?
They feel a need to unburden themselves.
Taşıdıkları yükten kurtulmak isterler.
You feel guilty, you unburden yourself, what happens?
Suçluluk duyuyorsun, yükten kurtuldun diyelim, ne olacak?
Now, unburden yourself of your worries.
Şimdi, üzüntülerinizi bir kenara bırakın.
It'll ease your mind if you unburden yourself.
İçini dökersen aklın ferahlayacaktır.
Unburden your soul, my child, and give me his name.
Ruhunu ferah tut, kızım, ve bana ismini ver.
Isaiah knew when the Spirit of God would unburden the brokenhearted.
İsiah, Tanrı'nın, kalbi kırık olanların yükünü azaltacağı günün geleceğini biliyordu.
Hell is serious and very real, and unless you unburden yourself, you cannot know peace.
Cehennem ciddi bir konu ve çok gerçektir, ve kendini bu yükten kurtarmadıkça, huzuru bulamazsın.
As Father confessor, I'm usually the one in that seat, but tonight I yearn to unburden my soul.
Genellikle o koltukta ben otururum ama bu akşam kendimi birine anlatmaya hasretim.
Oh, Lily, unburden yourself.
Oh, Lily, rahatla biraz.
Unburden yourself, chuck- - where's that head of yours?
Söyle bakalım, Chuck. Neler düşünüyorsun?
Then why not unburden her of that 500-dollar chip she had in her purse?
Peki niye çantasına attığı 500 dolarlık marka yükünden de kurtarmadın?
Unburden yourself, Jeff.
Boşalt içini, Jeff.
Unburden yourself.
Üstünüzden bu yükü atın.
Come on, unburden your heart.
Hadi ama, derdini söyle.
Unburden your heart.
Kalbini rahatlat.
It is now my desire, that you unburden yourself of responsibility and devote your life to Allah!
Şimdi benim arzum, sorumluluklarının farkına varman ve hayatını Allah'a adaman.
Would it help to unburden yourself?
İçini boşaltmanın bir faydası olur mu?
Perhaps you could unburden yourself of any guilt.
Vicdanını rahatlatmana yardımı dokunabilir.
unburden your heart.
İçini dök bana.
That's why he could unburden himself.
Bu yüzden içini boşaltabildi.
Unburden yourself from the mistakes of your past. And when you do, your heart grows stronger.
Geçmişinizdeki hataları itiraf edin bunu yapığınız zaman, kalbiniz daha güçlü olacaktır.
If you do this, you will unburden yourself... give yourself one less thing to chase you.
Eğer yardım edersen, Vicdan azabından kurtulursun... Bu şansı kendine de vermelisin.
- For God's sake, let me unburden!
Omuzlarımdaki yükü al.
If there's one thing I know how to spot, it's a lady looking to unburden herself.
En iyi teşhis koyabileceğim şey içine dökecek gibi bakan bir kadındır.