English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ U ] / Uncompromising

Uncompromising traducir turco

121 traducción paralela
He was just and forgiving, but he was also a man... and a stern and uncompromising judge of character.
Vicdanlı ve bağışlayıcıydı, ama aynı zamanda bir insandı ve inatçı ve uzlaşmaz bir insan sarrafıydı.
It's a life of suffering and of hardship and uncompromising devotion to your oath and your duty.
Bu, zorluğun, acı çekmenin görevine ve yeminine koşulsuz olarak kendini adamanın yolu.
Uncompromising positions.
Taviz vermemek.
As you know, I've steadfastly maintained an uncompromising position about women's rights and the equality of sexes.
Bildiğiniz gibi, kadın hakları ve cinslerin eşitliği konusunda... uzlaşmaz bir tavır takınmakta biraz acele ettim.
Gentlemen, Fourchaume and Castagnier... uncompromising builders of the Indestructible... the living and sailing symbol of our country here and beyond our borders.
Bay Fourchaume ve Bay Castagnier. L'Increvable'ın büyük tasarımcı ve yapımcıları. Bu tekne, ülkemizde ve tüm dünyada ulusal gemicilik ve yaşam tarzımızın simgemiz olacak ve ülkemizi gururla temsil edecek.
The law of the sea is uncompromising :
Deniz hukuku uzlaşması :
The coal miners of wales have long been famed For their tough, rugged life hewing the black gold From the uncompromising hell of one mile under.
Gallerin kömür madencileri yıllardır yerin bir kilometre altındaki... amansız cehennemden siyah altını çıkardıkları çetin hayatlarıyla ünlüdür.
His royal patron was deposed and he was excommunicated from the Lutheran church for his uncompromising independence on questions of belief.
Kraliyetteki destekçisi ise özgür inançlarındaki ısrarı ve uzlaşmaz tavrı sebebiyle, Lüteryan kilisesinden afaroz edilip kovulunca, bir kez daha bir sığınmacı olmuştu.
You used to be so strong, demanding, uncompromising.
Eskiden çok güçlü, talepkâr ve kararlıydın.
" Colorless, humorless, uncompromising,
Donuk, ciddi, uzlaşmaz.
In that uncompromising duel
Bu sert bir düello muydu?
You're right. That series they did on oat fungus was an uncompromising piece of journalism.
Yulaf mantarları hakkında yaptıkları haber dizisi inanılmaz bir gazetecilik örneğiydi.
When she's touchy... it's because she's uncompromising.
Alinganligi ve huysuzlugu... -... ilkelerinden ödün vermez olusundandir. - Baba!
A beautiful, uncompromising, hard and wide nurse of men.
İnsanın güzel, inatçı, zorlu ve geniş hemşiresi gibi...
Everything must be written with a steady, uncompromising hand.
Elini titretmeden, şüphe uyandırmayacak şekilde yazmalısın!
- Clean, uncompromising... - And cold.
Temiz, fedakar ve soğuk.
Domineering, uncompromising, pigheaded... brilliant.
Despot, uzlaşmaz, inatçı... hayranlık uyandırıcı.
Uncompromising men are easier to admire.
Eğilmeyen adamlara hayranlık duymak kolaydır.
The failure of the so-called decent or moderate white person to take a positive and uncompromising stand....
İyi ya da ılımlı olduğu söylenen beyazların, adaletin ve doğruların uygulanmasında başarısızlıkları, apaçık bir şekilde yanlışları belirtmekte ki cesaretin eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
What a bold, uncompromising move.
Ne cesur, ne ilkeli bir hamle.
To uncompromising women.
Uzlaşmayan kadınlara.
Too uncompromising.
Çok uzlaşmaz.
Unflinching, uncompromising, un -... ... happy.
- Merhaba.
It's his uncompromising standard.
Bu onun değiştirmeyi düşünmeyeceği bir uygulamasıdır.
It belongs to men who know that freedom's fight must be forever, relentless, uncompromising and fair. It belongs to men who today are ready to bear spiritual and intellectual arms against an alien army of communist ideas.
Aidiyeti özgürlük mücadelesinin daima merhametsiz, yılmaz ve adil olması gerektiğini bilen adamlara aittir manevi ve entelektüel manada Komünist ve yabancı fikirler ordusuna karşı dimdik durabilecek insanlara aittir.
This relentless activity is a reminder that if final-hour diplomacy stumbles, then action against Iraq will be both certain and uncompromising.
Bu sonu gelmeyen hareketlilik, eğer son diplomatik adımlar işe yaramazsa, Irak'a karşı harekatın, kesin ve geriye dönülmez olacağının bir göstergesi.
People want a fist of iron. People want a clear, uncompromising vision.
insanlar net, şaşmaz bir vizyon istiyor
That's the way Max Power is, Marge - decisive, uncompromising and rude.
Max Power böyle hareket eder, Marge : Azimli, taviz vermez ve hanzo.
But more importantly, it was her uncompromising passion that brings us here together today.
Ancak daha da önemlisi, bugün bizi burada bir araya getiren onun sonsuz hırsı ve azmiydi.
So thorough and uncompromising was this program that the Jews of Europe as a race, no longer exist. Thus fulfilling the diabolic "prophesy" of Adolf Hitler at the beginning of the war. Generations to come will remember this decade.
Yaşanan bu olaylar tarih kitabına 20. yüzyılın utanmazlığı ve günahkarlığı olarak geçecektir.
A committed Freudian, Dr. Zlibovic was an uncompromising advocate of the analytic cure.
Freudiyen Sliboviç, katı analiz prensipleriyle.. .. tanınıyordu.
Uncompromising.
Taviz vermeyen biri.
In this way, the uncompromising way one learns something from the poem, wouldn't you say?
Bu yolla, taviz vermeyerek... şiirden bir şeyler öğreniliyor, değil mi?
Uncompromising scholarly standards.
Taviz vermeyen bilimsel standartlar.
Just uncompromising.
Sadece taviz vermeyen biriyim.
He was, like, uncompromising... when people wanted him to change anything.
Babansa hiç geri adım atmazdı ve kimsenin isteğini kabul etmezdi.
I can only hope one day to be as... uncompromising as you.
Bir gün sizin gibi kararından dönmeyen biri olmayı umut ediyorum.
You felt it was important to be uncompromising and temperamental... and difficult.
Önemli olan, katı, değişken, zor olmak. Evet, zor olmak!
Startlingly, uncompromising brilliant.
Şaşırtıcı biçimde üstün bir zeka.
HIS UNCOMPROMISING MORAL CODE... THAT MAKES HIM STRONG.
Onu güçlü yapan,..... değişmeyen kuralları...
Fearless and uncompromising, Maritz had fought a vicious guerrilla campaign against Britain in the Boer War.
Korkusuz ve inatçı biri olan Maritz Boer savaşında İngiltere'ye karşı şiddetli bir gerilla savaşı yürütmüştü.
Why do you have to be so goddamn uncompromising?
niye böyle, lanet uzlaşmaz biri olmak zorundasın?
If that makes me uncompromising, well, I wear it as a badge of honor, because I'm in damn good company.
eğer beni uzlaşmaz yapıyorsan iyi, ben onu bir onur rozeti olarak takarım. çünkü ben iyi bir şirketteki lanetim.
Martin Luther King was uncompromising, Nelson Mandela was uncompromising, and I'm sure your mother was uncompromising, although the evidence of that is not apparent today.
Martin Luther King de uzlaşmazdı, Nelson Mandela da uzlaşmazdı, ve eminimki senin annende uzlaşmazdı, Onun kanıtının, bugün açık olmamasına rağmen.
Martin Luther King was uncompromising.
Martin Luther King de uzlaşmazdı.
uncompromising.
uzlaşmazdı.
Confucius : uncompromising.
Confucius : uzlaşmazdı.
He was a man of great intellect, unflinching courage, and an uncompromising honor.
O çok zeki biriydi. Cesur ve kararlıydı.
This award goes to a film which is... uncompromising and remarkable.
Bu ödül, farklı ve dikkate değer... bir filme gidiyor.
The time has come for final judgment and if the case I present seems hard and uncompromising then it is only because the evidence makes it so.
Köyler yok ediliyor, erkekler vuruluyor ya da köle işçi yapılıyordu, ve çocuklar, her tarafa dağılmıştı. Yahudilere yapılanlardan dolayı, tüm zamanların en geniş kapsamlı ve en korkunç etnik zulmü olarak hafızalarda yer alacaktır. Nazi hareketi ;
... in making these uncompromising movies.
Ve şimdi onu mükemmel bir biçimde bitirmeliydim bir parça Ludwig van'la birlikte.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]